banner564

1 Eylül

Bu gün 1 Eylül, Dünya Barış Günü! Ama işin aslı böyle değil. 
Tarihi olarak bakarsak, 1 Eylül;  1939 yılında Nazi Almanya’sının Polonya’ya karşı başlattığı operasyonun ve böylece, İkinci Dünya Savaşının başlamasının yıl dönümü. 
Bu bağlamda BM, bu acı tarihin bize yaşananları anımsatması ve ders vermesi anlamında bu günü “Dünya Barış Günü” olarak adlandırmış. 
Dünya Barış Günü, ülkemizde, Türkiye’de ve Dünyanın her yerinde bu gün çeşitli etkinliklerle anılıyor, kutlanıyor.
Ama öyle değil işte. 
Dünya Barış Günü, bütün dünyada 21 Eylül olarak kutlanmaktadır. 
Önceden, her Eylül ayının üçüncü Salı günü olarak kutlanan gün, 2001 yılında Birleşmiş Milletlerde, oy birliği ile alınan karar göre, 21 Eylül olarak değiştirilmiştir. 
Dünya’da hala daha 1 Eylül olarak etkinlik yapan tek iki ülke vardır. KKTC ve TC! Neden böyle yapıyoruz bilmiyorum.
Bu gün 1 Eylül, dünya Barış Günü! Ama işin aslı hiçte öyle değil.
Bu gün, hem de şu anda Dünya üzerinde, tam 27 farklı bölgede insanlar silahlı çatışma ve savaş altında yaşıyorlar. 
Afganistan, Somali, Meksika, Ukrayna, Irak ve daha nice yerlerde çocuklar ölüyor. 
Nasıl bir “barış” günüdür, bugün? İster 1 Eylül olsun ister 21, kimi kandırıyoruz? 
Bu gün 1 Eylül Dünya Barış Günü! Ama yemin ederim öyle değil.
Daha bir hafta önceye kadar 1000’den fazla çocuk Filistin’de, petrol için, gaz için,  katliama uğrarken, parmağını bile oynatmayan BM’nin ne hakkı var “Dünya Barış Günü” diye ortaya çıkmaya. Gözümüzü boyuyorlar. 
Ben, bu sene, bu içi boş, basiretsiz ve işe yaramaz örgütün hiçbir aktivitesini desteklemeyeceğim, kutlamayacağım. “1 Eylül” de dâhil.
Bu gün 1 Eylül! 
Bu gün acı bir gün. 
Cumartesini, pazara bağlayan gece gencecik bir can daha, trafiğin kurbanı oldu. 
Gerçekten içim yandı. Hepimizin de yanmalı.
Çünkü sorumlular biziz. 
Son zamanlarda yaşadığımız tüm kazaların sorumluları hepimiziz. 
Sürücü koltuğuna geçen tüm çocuklar kadar onlara ehliyet veren, denetim yapmayan, eğitim vermeyen tüm KKTC halkı ve onun üretimi olan beceriksiz KKTC devleti de bu canlardan sorumludur.
Şöyle bir örnek vereyim; İngiltere de, Nisan 2013’ten Mart 2014’e kadar geçen sürede ehliyet sınavlarına başvuran 1 milyon 477 bin kusur kişiden yalnızca %47,1’i ehliyet alabilmiştir. Bu oran aynı dönemleri kapsayan 2012 – 2013’te yine 47,1, bir önceki sene ise 46,9 dur.
Yeni Zelanda’ya bakalım; ülkede uygulanan, “limitli ehliyet” ve “tam ehliyet” şeklinde bir düzenleme var. Limitli ehliyeti aldıktan sonra tam 18 ay boyunca kontrol altında olmanız ve toplamda 50 saatlik test sürüşlerine katılmanız gerekiyor. Ancak bu şeklide tam ehliyet sahibi olabiliyorsunuz. 
Peki, limitli ehliyeti almak ne kadar kolay? Hiç te kolay değil.  Örneğin Mart 2012 den Temmuz 2014’e kadar geçen süreçte, sınava giren öğrencilerden sınavı geçenlerin oranı hiçbir zaman %60’ı bulmamış.
Neden? Adamlar biliyor, trafiğin çocuk oyuncağı olmadığını!
Peki, bizde oranlar nedir? 
Biri çıkıp açıklasın, o zaman görelim. 
Ben iddia ediyorum, bu oran %80’in altına hiç inmemiştir.
Eğer benim dediğim gibi ise, bu kazalardan, trafik müfettişleri ve devlette, en az sürücüler kadar sorumludur.
Bu gün 1 Eylül.
İki gün önce, eşimin yaşında, okul arkadaşı, gencecik bir kadın. Arkadaşlarının gözü önünde kaybolup gitti. Hepimizin başı sağ olsun. 
Allah yattığı yeri nur eylesin. 
YORUM EKLE

banner471

banner473