banner564

2. Bölüm: “Ene râzî, ene râzî...”*

“El-kalbu ile’l-kalbi mine’l-kalbi sebîlâ”(Kalpten kalbe yol vardır.)
Kokusu gelir muhafaza ettiğim acılarımın -acılarımızın.., kor gibi yanan olmak’lığımızın. Muhammed’in feyz kokusu gelir, ruhum eşkiyâdır, ama’sı var kaybettiğim uhrevî boşlukta asılı tatminsiz kayboluşlarımın; sonsuz bir siyâsetdir hayat imânsızlıkla dolu; pekâla, alışmalıymışım daha, kefâretini ödemeliymişim yasaklanan yaşadıklarımın... Himmetimle O’nun varlığına yakınlaştım, ben de zuhur etti O’nun âyetleri, O artık benim kainatım... Kesâfetle peydâhladık kendimizi, acılarımızı -acılarımızdan... Hayat dağdağalı bir mecmûadır; ben yalnız kötülüklere mazhar oldum, iylikler sadece ufuklarda, çok uzaklarda bulunur; iki veçheyle, ya ölüm ya da yaşamanın savaşını seçmeyle mütebâriz insan, ışıklanır, nur olur.
   Kaç kalb kat’iyyen daha az ya da daha çok, müteaddid istifade edinebilecek sevgiden; eğer yaka silkmezse küp küp damarlarından ve de hücrelerin evlerinden pompaladığı kandan; sükût illallah! çekti atardamar. Tevhidin süngüleri irfâna takıldı, bendeniz bıktım ikrardan, merâsimler yapılıyor durmadan gayesi kalbimin it gibi icabet ölüp gitmesi... “Şöhret afettir.” Ve insan davet edildimi hiç ret etmez mi ki? Belki de kararsızlık –geçmiş ekollerden ders çıkarmalı, gıdalanmalı Resûlullah’ın bize öğrettiklerinden, mesâfelerden, şanından, şerefinden; methedmeli, sevmeliyiz O’nu gönülden; setrelidir sözleri, -çözmeli, ak pâktır gölgesi, zevâli üzerime kalmış bakışlarının; iğne ucu şiddetinde etimde bir urûc hissettim, sonra kuşkulanır gibi bedenim, ümmetin oldu gözlerim, marifetle -evvelimde -ahirimde, ihtiyatlıydım ama kalbim, zaten O’nu çoktan seçmişti.
 Tedkik ettim menfaatin geliyor her gün yepyeni bir celbi, biliyorum ya bilmiyorum ya da aldırmıyorum.. Gönlü boş emellerle israf etmek, süslemek-püslemek haramdır; nümunelerini her gün alıyorum düşünce taşlarının, -akla ziyan, akla hürmet; biz heder içinde hayâ sahibi miydik? –en huzurlu şey gecede sadakattir, ayan beyan, -sayrıl sinir, ben de gönüllerin engin bulaşığı var, küstahâne neşriyâtları var, tiryâkilik var, var adamakıllı var var; fiillerin icrâsı ve bilâ istisnâ, -görüşmüştük şu yakînen, çıktım gittin ummânların içinden; bir katrecik mevlevî gülüydün, edalıydın, nazlıydın, seni sevmediğimi nerden çıkardın; rivâyettir, sen Babil kulemin kutbusun, her şubede, ben bir garip avare eli ayağı-gözü kulağı meşrebde... 
*Râzıyım ben, râzıyım ben.


Haftanın Şiiri

DONA BLANCA
“Seni şan ve şöhretten fazla, 
ama şerefimden az severdim.”
biz bahtsız iki sevgili, sevecen
birbirimize yeter derecede kâfi
biz tıbbi, şifalı güllerin varisleri
biz mahiyetli, vakur gelincikler
meçhule esefle, rehavetle, asi giden
tılsımlı, Cennetülârif bahçelerinden
kitara sesleriyle; rica değil ihtiyaten
muhayyilesi, telâffuzu zor gönülden
karaca bir yılan aramıza girdiğinden 
korkunç, mukavemetimi kaybettim  
şarkkâri, Endülüs kısrağına binerken 
yüreğim şimalde zehre düştüğünden
âşk tekkesinde büyülü, dindarane!
dökülür Elhamra’nın fıskıyesinden
tütsülü mutluluk çimen tarhlariyle;
hudutsuz kurnazlığını fısıldıyordun;
Tunus gülü ve sarısabırtanelerinden.
YORUM EKLE

banner608

banner474