banner564

Akdeniz...

Ürdün Kralı Sayın Hüseyin’in, geçen makalemde yazdığım, Kıbrıs’ı ziyareti gerçekleşti. Bu ziyaretle, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin”, Yunanistan’ın da ortak olduğu, Doğu Akdeniz’de etkin olan devletlerle yaptığı 3. Antlaşma da böylece gerçekleşmiş oldu.
Daha evvel İsrail ve Mısır’la da benzeri antlaşmalar yapılmıştı.
Zincir
Bu arada süreci birbirine bağlayan diğer gelişmeleri de göz ardı etmek mümkün değildir. Bunlardan biri de Sayın Anastasiaidis’in Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Bu ziyarette, siyasi görüşmeler yanı sıra, Suudi Arabistan’ın dev petrol şirketi Aramco ile de görüşmesi son derece önemlidir.
Ayrıca; Roma’da, AB’nin Akdeniz’de kıyısı olan  üye ülkelerin gerçekleşen zirvesi var. “Kıbrıs Cumhuriyeti” AB üyesi olarak bu zirveye katıldı. Bu zirveden gerek Kıbrıs sorunun çözümü, gerekse de Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon aramaları ile ilgili konuları kapsayan birde  bildirge çıktı.
Bu zirvede Yunanistan dışındaki iki ülke, İtalya ve Fransa’dır. Bu iki ülkenin etkin, iki petrol şirketi Total ve ENİ, aynı zamanda Kıbrıs etrafındaki hidrokarbon aramalarında “Kıbrıs Cumhuriyeti” izni ile işin içindedir.
Dolayısı ile “Kıbrıs Cumhuriyeti”;  Doğu Akdeniz’de kıyısı olan Orta Doğu ülkeleri ve Akdeniz’de kıyısı olan Avrupa ülkeleri arasında Yunanistan’ın tümünde bulunduğu bağlaşıklıklar oluşturdu.
Bu oldukça önemlidir. Bu konulara dönük Kuzeyde ve Türkiye’de gelişen tepkiler var. Ancak bu tepkilerde yanlış bir mantığın  öne çıktığını görüyoruz.
Buda, Kıbrıs’ı, Yunanistan’a bağlama niyeti olarak ifade edilmektedir. Halbuki gerçek farklıdır. 
Bu  gerçek, bizde; gerek Azerbaycan, gerekse Türkiye ile ilişkiler için ifade edilen duygusal bir sözün, gerçek anlamda onlar açısından yaşama geçmesidir.
Bu söz ise, “iki devlet, bir millet” sözüdür. 
Ana dili Yunanca olan, ama evrensel alanlarda kendi bağımsız kimlikleri ile yer alan iki devletin, bölgesel ve evrensel konularda ortak  girişim yapmasının, yaşama geçmiş olması gerçeğidir bu.
Bu özellikle, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının değerlendirilmesi konusunda atılan adımlarla açıkca ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin bu konjonktürde, Avrupa ile bozulan ilişkileri. Mısır ve İsrail ile  gergin olan konumu. Ayrıca bölgede, Suriye ve Irak’ta meydana gelen savaşlarla, Türkiye’nin bu savaşların doğrudan ve dolaylı tarafları ile değişen ilişki ve çelişkilerinin yol açtığı olguları da  Güney’in ve Yunanistan’ın politika yapımcıları değerlendirmektedir.
İşte böyle bir ortamda biz;  Güneyin, attığı adımlara dönük içe yönelik açıklamalarla, arkadan tepki gösteren bir tavır içindeyiz.
Bu nedenle önce kendi kendimize ürettiğimiz  güya önemli tesbitlerin, bizi ittiği sığlıktan çıkmamız lazımdır. Bunlardan biri de bu gelişmelere dönük,  dikkatimizi olumsuz etkileyen şu yaklaşımdır.
“Artık Kıbrıs sorunu ile uğraşmaktan uzaklaşalım, kendi içimize bakalım.” Gerçeğin böyle olmadığı son günlerde  gazete sayfalarını dolduran bu yeni adımlarla ilgili yapılan siyasi açıklamalardan bellidir.
Bu yüzden olayı çok soğukkanlı ve stratejik olarak ele almak durumundayız. Burada hamasete değil akıla ihtiyaç var. 
Açık olan bir şey daha var. Kıbrıs sorununun BM parametrelerinde çözüm dinamiğinde ciddi kesintiler olduğunda, Güney ve Yunanistan hakim anlayışları yeni konumlar elde ediyor.
YORUM EKLE

banner471

banner473