banner564

Anlat duyayım, göster hatırlayayım, yaptır öğreneyim…

Yaparak ve yaşayarak öğrenme eğitimde en etkili olanı…
İnsan eğitim hayatı boyunca en çok yaşadıklarından bir şey öğreniyor…
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı en büyük reform proje tabanlı öğrenme tekniklerini yaygınlaştırmak olmalı…
Eğitimde ezbere dayalı bilginin hiçbir önemi yok…
Kalıcı bilgi deneyerek elde edilen bilgidir…
Öğretim, belli bir amaç doğrultusunda bilgi vermelidir…
Ezber ise, bir metni tekrar edebilecek şekilde akılda tutma olarak tanımlanır… 
Ezberci öğretim, belli bir amaç doğrultusunda, bilgilerin istenildiğinde tekrar edebilecek şekilde zihinde tutulmasını olanak sağlar… 
Ezbercilikte, bireyin bir bilgiyi zihinde tutabilme yeteneği ön plana çıkarır... 
Öğrenciyken muhakkak sınav dönemleri “Benim ezberim iyi…”
Veya “Ben ezber yapamıyorum…”
Diye konuştuğunuz çok olmuştur…
Mutlak doğru olarak kabul edilen bilgileri, öğretmen bireyin zihninde kontrol altında tutması ister... 
Zihin, bir bilgi bankası gibi kullanılır… 
Ama bankadaki bilgiler zaman aşımında unutulur…
Banka iflas eder…
Ezberci öğretimde özgüveni olmayan, sorunlara çözüm üretemeyen, taklitçi bireyler yetişmesini neden olur…
Çünkü birey zihninde sakladığı bilgilerle yeni bir şeyler yaratamaz… 
Bilgi sorgulanmadan, eleştirilmeden, düşünülmeden bankaya depolanmıştır…
Ortaya konulacak bir proje yoktur…
Yaparak, deneyerek ortaya çıkarılmış bir değer yoktur…
Bunun adı aslında terk edilmesi gereken klasik eğitim anlayışıdır…
Hep banka, para demişken bir de Napolyon’u örnek verelim…
Yaşayarak öğrenmek bedeli en yüksek öğrenme biçimidir…
“Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş…
Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş… 
Bakkal da Napolyon'u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da “Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.” diye savuştur¬muş… 
Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler… 
Bakkal ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon'a sormuş: “Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?”…
Napolyon birden öfkelenmiş… 
“Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?”… 
Diye bağırmış… 
Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş…
Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler… 
Mermiler namlulara sürülmüş, artık “ateş” emri verilecek... 
Adamcağız içinden “Ah, ne yaptın sen?” şimdi ölüp gideceksin diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış…
Karşısında Napolyon varmış… 
Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: “İşte böyle bir duygu!”
Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme biçimidir…
Gerçekten eğitim yaşayarak ve yaparak hayat bulmalı…
Yaşadığımız yüzyılda bundan kaçış yok…
Eğitim çağdaşlaşırken, eğitimciler de çağdaşlaşmalı…
Ezberden uzak, proje tabanlı eğitim anlayışı ülkemizde hayat bulmalı…
YORUM EKLE

banner608

banner473