banner564

"Barika-i Hakikat Müsademe..."

Namık Kemal'e atfedilen bir söz vardır. Lise yıllarımızda Edebiyat öğretmenimiz Eribe Yağcıoğlu hanımdan öğrenmiştim ilk olarak bunu.
"Barika-i Hakikat Müsademe-i Efkârdan Doğar".
Lise yıllarında "aytışma" olarak tanımlanan çalışma nedeni ile bu sözü ifade etmişti.
Yani Hakikat, farklı fikir ve düşüncelerin çatışmasından doğar. Ancak bu sözü öğrendiğim dönemde, kimi düşüncelerin, kitapların, yazarların ve şairlerinde yasaklı olduğunu da öğrenmiştim.
Onlardan birinin eserini üzerinde bulmaları halinde işin dumandı. 
Bizim nesil lise yıllarında Mücahittik de. 16 yaşında Kışlada idim. Sabahleyin 7.30- 13'e kadar okuldaydık. Okuldan çıkar, koşa koşa Kışla'ya giderdik. Okul üniformasını çıkartır, askeri üniformayı giyer ve saat 14.30'da kışlada içtimada hazır olurduk. Sonra askeri eğitim, nöbetler başlardı.
Yani Ermeni şarapcı Amerikano'nun dediği gibi. "Gündüz Cahit, gece Mücahittik."
Önce müdür, sonra komutan
Okulda sabahleyin önce Müdürümüz bizi hazır olda tutar. Nutkunu ve kendince suçlu gördüklerini söylerdi. Malum biz "erkek lisesi" idik. "Erkektik"...
Sonra birerli kol, müdürün önünden geçer, okul üniformasının  eksiği var mı yok mu? Bakar. Bir de geçerken pantolonun paçasını  da çekecektiniz, bakalım çorabın rengi, siyah mı? Eğer siyah değilse vay halinize.
Öğlen 14.30'da Kışlada içtimada idik. Bu kez, Askeri üniforma tamam mı? Paçalar, Bot'un üstünde lastikle düzenli mi duruyor? Bende 16 yaşın içinde, kendi kendime, "Ne hal be, disiplin dedikleri paça ve saç sakal mı" der öfke duyardım.
Kitap...
İşte bu atmosferde kışlada nereden geldiğini bilmediğim bir kitap buldum. Okudum, çok beğendim. "Erich Maria Remarque'nin, Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" isimli kitabı idi. 
Savaşın anlamsızlığını ve militarizmin insanlıktan uzak durumunu ortaya koyan güzel bir romandı. Bu kitabı gece  1- 4 nöbetinde küçük pilli ceb feneri ışığında komutana yakalanma korkusu içinde okumaya başlamıştım. Nöbet bitti, ama kitap bitmedi. 
Onu, Parka'nın cebinde, Kışlaya, koğuşa getirdim. Yine ceb feneri ışığında sabaha kadar okudum, bitirdim.
Çok beğendim. Arkadaşlara verdim. Kitap elden ele gezdi. Sonra "yakalandı".
Vay ki ne vay. Çekmediğimiz kalmadı. En sevindiğim yan, kimse kimseyi satmadı.
Arkasından 1971’de Türkiye'ye gittik. Malum, 1971 darbesi, sıkıyönetim var.  Fırtına ismi altında, tüm İstanbul'un sokağa çıkma yasağı ile evde hapis edilip, yoklanmasını yaşadım... İlk baktıkları da silah değil, kitap, dergi ve gazete idi.
İşte böyle bir atmosferde, "Barika-i Hakikatın Müsademe-i Efkârdan" doğduğu sözünün dinamiğini değil, aksine  baskı ve yasakla belli bir düşüncenin hakimiyetinin aranmasının hakim siyasi anlayış olduğunu öğrendim. Buna isyanım hala sürüyor...
Ne oldu? Kimseninde baskı, yasak ile bir yere varamadığını da yaşayarak öğrendim...
Ne uydu ol, ne ara...
Bunu neden yazdım? Bunca yaşanmışlıktan sonra polis araması ile kuyulardan kitaplar çıktığına dair haberi gazetelerde okuyunca bunlar aklıma geldi.
"Az gittik, uz gittik hala bir arpa boyu yol gitmedik". Evet, kitabın korkudan kuyuya atıldığı ve bulunmasının da bir şey yakaladım havasında, haber yapıldığı yerde hakikat ortaya çıkmaz. 
Üstelikte bugün karşı olduğuna bu yapılırsa, sonrasında bunun arkasının herkese gelebileceği endişesini taşıdığım için bunu önemsedim ve yazdım.
Evet; terör, darbecilik karşı çıkılması ve  nefret edilmesi gereken çok zararlı eylemlerdir. Ama darbeye, teröre karşı en önemli panzehir, demokratik değerler içinde düşüncenin özgürce tartışılması ve yanlışın ortaya bu şekli ile çıkmasıdır.
Ancak ne acıdır ki farklılıklar, hala tartışma temelinde hakikatin ortaya çıkmasının dinamiği olamıyor. Aksine farklılıklar  kamplaşma ve düşmanlaşma aracı kılınıyor. 
"Ya bendensin ya düşmansın." Üstelik farklılık adı altında sövme, sayma, çamur atma. Hemde sosyalleştiğimizi zan ettiğimiz sosyal medyada hakim oluyor...
Bu mantık, yalnızca farklı siyasi partiler arasındaki ilişkileri belirlemiyor. Bu mantık; görüşe sahip olduğunu söyleyen siyasi partilerin içinde dahi hakimdir. 
Ayni görüşte olsanız dahi nüanslarda  ve bazı esaslarda farkınız olabilir. Olmalıdır da. Ama siyasi partiler arasında olduğu gibi, onların kendi  içinde dahi farklılaşmaya tahammül yok. Çünkü aranan, toplumda ve siyasi partiler arasında ve onların içinde  "homojen" bir yapıdır. Ama böyle bir yapı ile ne birlik olur, nede dinamik bir yaşam gelişir. Birlikler yapay olur. Bu nedenle; ne uydu ol, ne uydular ara...
Bu yüzden, "Barika-i Hakikat Müsademe-i Efkârdan Doğar" sözü hala önemlidir. Farklıkları, sövme, yasakçılık, düşmanlık olmadan, tartışmayı becerdiğimizde gelişmeyi sağlayabileceğiz.
YORUM EKLE

banner471

banner474