banner564

Barış Harekatı’nın Gerçek Öyküsü (3)

EOKA B 1974 yılında uğradığı takibat sonucu kaybedilecek olsa bile, ABD ve Cunta için adada kullanılabilecek silahlı bir ordu hazırda beklemekteydi. EOKA B’nin yasa dışı ilan edilmesi sonrası başlayan tasfiye sürecinde birçok tutuklama yapılmaya başlanır. Tutuklanan bazı üst düzey örgüt mensuplarının üzerinde bulunan belgeler şok etkisi yaratır. 
Ele geçirilen belgelerde Yunan Cuntası’nın Makarios’u devirmek için komplo planları yaptığı ve bu amaçla EOKA B’ye para ve silah şeklinde maddi yardımlar sağladığı somut delillerle ortaya çıkar. Bunu öğrenen Makarios, Temmuz 1974 ayı başlarında Yunan Cunta Yönetimi’ne çok sert bir mektup yazarak onları konu hakkında uyarır. Makarios’un bu darbe planlarını ele geçirdiğini öğrenen Yunan Cuntası iki hafta geçmeden kendisine gerekli cevabı verir. Cevap ise “Askeri Darbe” olacaktır.
Tam bu noktada ABD’nin aradığı fırsat doğmuş ve adanın fiilen parçalanıp kendi aleyhine olan statükonun değişmesini yaratacak fitilin ateşi yakılmıştı. Milli Muhafız Ordusu, Faşist Nikos Sampson önderliğinde 15 Temmuz 1974 günü Makarios’a karşı askeri bir darbe yapar ve onu devirir. Darbe ve darbeye karşı savunma çok şiddetli olur. Sampson’un Faşist Ordusu ile Makarios yandaşları ve AKEL taraftarları arasında çok kanlı çarpışmalar yaşanır. Bu çarpışmalar esnasında Türkler’e yönelik herhangi bir saldırı gerçekleşmez. 20 Temmuz’a kadar süren bu iç savaşta yüzlerce Rum birbirini katleder. Birçok AKEL yandaşı da bu çatışmalardan payını alır. 19 Temmuz günü Cuntacılar katlettikleri Rumlar’ı mezarlığa götürmek için büyük kamyonlar kullanır.
Darbe sonucunda yıkılan anayasal düzeni tekrar kurmak ve iç savaşı sonlandırmak adına garantör devletlerin birlikte veya tek başına adaya müdahale etme hakkı bulunmaktadır. Uluslararası sözleşmeye dayalı müdahale yetkisini kullanan Türkiye, 20 Temmuz 1974 sabahı askeri harekat ile adaya çıkartma yapar. İç çarpışmalar sonlandırılmış olsa da müdahalenin hukuksal gereği olarak anayasal düzen Türkiye tarafından tekrar tesis edilmez. Bilakis ABD’nin 1964 yılından beri tasarladığı bölünme planları çerçevesinde Türkiye Adayı doğudan batıya doğru çizdiği bir hatla parçalayarak ikiye böler. Ardından Türkler’i kuzeyde ve Rumlar’ı  da güneyde toplayarak fiili bölünmeyi sağlamlaştırır. 
Ada tam da ABD’nin istediği kıvama gelmiştir. Makarios darbe ile devrilmiş, AKEL yaşanan iç savaştan dolayı büyük yara almış, Kıbrıs Cumhuriyeti toprak olarak parçalanmış, ada halkı kuzey-güney gettolarına sıkıştırılmış ve Türkiye karşısında mağlup olan Helenler üzerinde adadaki İngiliz Üsleri’ne karşı duracak herhangi bir direnç gücü de kalmamıştı. Dolayısıyla Üslerin güvenlik içinde tam randımanlı olarak kullanımı ve hepsinden önemlisi varlığı açısından artık ortada herhangi bir tehlike kalmamış olur.
Bu süreç içerisinde hem garantör taraf, hem de adadaki askeri üslerde konuşlanmış askeri birliklere sahip bir ülke olarak İngiltere’nin yaşanan tüm bu gürültülü olaylara karşı sessiz ve tepkisiz kalması oldukça ilginç bir durum yaratmaktadır. İngiltere, adada yaşanan olayları engelleyebilecek veya bastırabilecek askeri güce sahip olmasına rağmen Türkiye’nin müdahalesine imkan yaratacak ölçüde pasif kalmayı tercih etmiştir. 
Oysa İngiltere garantör devlet olarak özellikle Nikos Sampson’un yaptığı kanlı darbeye sadece adadaki kuvvetleriyle istediği anda dur diyebilecek güç ve yetkiye sahip bulunmaktaydı. İngiltere eğer istemiş olsaydı adadaki askeri birlikleriyle veya en azından Kıbrıs’taki BM güçlerini kendine şemsiye olarak kullanarak Sampson’un Darbesi’ne müdahale edebilir ve Türkiye’nin dışarıdan adaya askeri çıkartma yapmasına engel olabilirdi. Kısacası ABD’nin kadim dostu olan İngiltere istekli olsaydı, darbe ile yıkılan anayasal düzeni bizzat kendisi tekrar kurabilir ve bu amaç için rahatça darbecileri engelleyebilirdi. 
Devamı haftaya Perşembe günü….
YORUM EKLE

banner608

banner473