banner564

Büyük Ortadoğu

Yaklaşık yirmi gündür İsrail’in devam eden saldırıları ve yine çoğu çocuk yaklaşık 600 Filistinlinin hayatını kaybetmesi ile geçti. Ama geçti işte, kimisinin hiç umurunda bile olmadı. Ölümün 600 tonu yaşanıyorken yanı başımızda, birçok gencimiz için, “Grinin 50 Tonu” adlı filmin ilk fragmanı daha önemli bir olay oldu. 
Evet, bazı şeyler de denendi aslında, maddi yardım kampanyası yapıldı, sosyal medya da yazıldı, çizildi, resimler paylaşıldı, sevgi dolu kampanyalar ortaya çıktı, birçok şehirde yürüyüşler düzenlendi, hatta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunda bir oylama bile yapıldı. (Bu toplantıda “İnsan hakları çiğneniyor mu?”araştırılsın kararı alındı, oylamadan ABD hayır dedi, Fransa ise hiç katılmadı). 
Ama sonuç yine de değişmedi, İsrail, daha kararlı ve daha acımasızca hedeflerine doğru yürüyor ve katlediyor. Örneğin daha bu cuma günü bir okul vuruldu. Bence hedef yakın zamanda Gazze’nin ve ilerde Batı Şeria’nın da Filistin halkından arındırılması ve tamamen İsrail devletine katılmasıdır. Zaten defalarca örnekler verdim, milletvekilinden, hahamına, doktorundan, akademisyenine, kin ve nefret artık akıl yolu ile önlenemez boyutta. 
Ama asıl dikkate almamız gereken nokta, bizim bu adada yaşayanlar olarak, tüm bunların çok da uzağında olmamamızdır. Her şey bizi de, yani Kıbrıs’ı da ilgilendirecektir. Bundan kaçamayız, bunu bilmenizi isterim.Yaşananlar sadece kendine has münferit nefret olayları değildir. İsrail politikacıları, ordusu, bombası ve nefret dolu halkı sadece birer aktördür. Yönetmen ise başkasıdır. Yaşananlar çok daha büyük bir projenin ürünüdür. 
Peki, bu Proje nedir?
Yapılan uzun araştırmalar sonunda Levant (Levant; Doğu Akdeniz’i ve çevresindeki ülkeleri içine alan coğrafi bölge)havzasında Nisan 2010 itibari ile 19 TFC (Trilyon Ayak Küp) ile bilinen en büyük su altı gaz rezervi bulunmuştur. Bu havza 82bin kilometre kareye denk gelmektedir ve gaz çıkarılmasına uygun önemli iki noktası hemen Gazze şeridi kıyıları karşısındadır. 
Yine o günlerde konu ile ilgili yapılan birçok akademik yazışmada, kaynağın, İsrail ve Filistin halkları arasındaki “yakınlaşmaya” hizmet edeceği ve Ortadoğu da daha büyük bir karşılıklı anlayış çağının başlayacağını öngörülüyordu. Sanırım tarihin en başarısız öngörüsü bu olabilir. 
Zaten doğu Akdeniz havzasındaki bu petrol rezervlerinin ortaya çıkması ile tüm Ortadoğu ve Akdeniz in de kaderi değişmiştir. Ki düşünün, bu kaynakların dünya gündemine düşmesi Nisan 2010, sözde Arap Baharının başlangıcı ise Aralık 2010 dur. Hani canlı yayınlar ve zafer çığlıkları ile duyurulan, bütün “diktatörlerin” devrildiği ve Müslüman Araplar’ın için yeni ve “demokratik” bir çağın başladığı devrim. Bu sıralarda ise kimseler, Tunus, Mısır, Cezayir ve Libya’da neler yaşanıyor, bu “bahar” insanlara neler vermiş, neler almış bildirmiyor ama. 
İnsan bir şekilde tüm bunların planlandığını ve dikkatle idare edildiğini düşünmeden edemiyor. 
Dahası da var, Levant bölgesi petrol işletim hakkını elinde bulunduranAvner Petrol ve Gaz şirketi bir İsrail şirketidir. Aynı zamanda Amerikan Texaco ve BP ile de ortaktır.
Yani bu büyük proje şudur;Bu petrol çıkacak, Akdeniz bir Amerikan İsrail petrol şirketleri gölü olacak ve çevrede “rahatsız” edici tek bir Müslüman Arap olmayacak. Hedef budur, amaç budur, o yüzden kimse aksini beklemesin. 
YORUM EKLE

banner471

banner474