banner564

Değişim Zamanı

Nelerin yanlış olduğunu söyledik durduk yıllardır. Yanlışlar da yanlış olmaya devam etti. “Yalan söyleme!” dedik çocuklarımıza, onlar en pembe yalanları bulup söylediler. “Oğlum hızlı sürme şu arabayı!” dedik, hızın sınırlarını zorladılar. Telefon verdik ellerine, “Çok konuşma ama!” dedik, limitleri aştılar. Çünkü hep “Yapma!” dediklerimizi yaptıklarında ne olacağını merak ettiler. Yaptılar da...
Yalan söyleye söyleye neyin doğru olduğunu unuttular. Hızlı yaşadıkları hayatın içinde bazen duvara tosladılar, bazense birinin hayatına maloldular. Esir oldukları telefonların başında sabahları buldular. Bunlar etrafta gördüğüm örneklerden bazıları. Eminim, çevreyi dikkatle inceleyen herkes bunlara benzer daha bir yığın olumsuzluğu farkedebilir.
O zaman görünen o ki, yanlışları söyledikçe yanlış yapmaya devam ediyoruz. Niye o zaman doğruları ya da bizim için olumlu olan şeyleri telaffuz etmiyoruz?
Öyleyse Değişim Zamanı geldi.Çevremiz için, etraftaki herkes için, milletimiz için, devletimiz için farkındalık yaratma zamanı geldi. Kendimiz için yenilik zamanı geldi. “Söylemekle olur mu böyle şeyler?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, söylemekle olmaz! Peki nasıl olacak?
Önce bir aynaya bakmamız lazım. Aynada gördüğümüz kişiyi sevebilmemiz lazım. “Bencillik etme!” diyerek bizi uzaklaştırdıkları bize geri dönmemiz lazım. Yaptığımız hatalardan dolayı kendi kendimizi affetmemiz lazım. İçimizdeki masum çocuğu geri çağırmamız lazım. Her oluşumun en küçük yapı taşı insan olduğuna göre, değişime kendimizden başlamamız lazım. 
Gün içinde neler yaptığınızı düşünün bir an. Kalk, kahvaltı et, işe git (neredeyse hep aynı yoldan), eve dön, yemek ye, o geceki dizini takip et, boşluklara telefon, bilgisayar, sosyal medya, vs yerleştir, olaya biraz dedikodu kat ve yat! Bir paragraflık monoton bir hayat!
Kendin için, kendini geliştirme, kendini değiştirme adına ne yaptın gün boyu? Bırak birşey yapmayı, kapanan yollardan dolayı güzergahın değiştiği için sinirlendin bile. O zaman koskoca bir 24 saatte ne oldu?
İşte açıklıyorum. Yolunu değiştirmek için verdiğin karar hariç, herşeyi bilinçaltınla yaptın. Aslında şöylesi daha doğru, bilinçsiz yaptın! Herşey otomatiğe bağlanmıştı anlayacağın. Sen sadece rüzgarda savrulan bir yaprak gibi oradan oraya koşturdun.
Bu durumun tam karşılığı; hayatı kıyısından köşesinden yaşamaktır. Ne acı...
Düşünüyorum da, biz sadece bunları yapmak için gelmiş olamayız dünyaya. Hepimizin kendimize has bir görevi olmalı. Mesela ben, sadece 40 dk matematik anlatmak için dünyaya gelmiş olamam. Öğrencilerimin  dertlerine çare bulmak da görevimdir belki. Onların kendilerine güvenmelerini sağlamalıyım belki de. Dersler dışında vakitler de ayırmalıyım onlara. Faydalı olabiliyorsam kendime, onlara da faydalı olmalıyım. Hayatın akışına güveniyorsam ben bu dünyada, onları da bu akışa inandırmalıyım. Bazen onlar için ben olmalıyım, bazense benim için ben! 
Asıl görevim nedir, düşünüp duruyorum. Sorular soruyorum kafamda durmadan. Sorguluyorum yaşadığım hayatı ve biliyorum ki, bütün soruların cevabı, sürüp giden hayatımın içinde. O yüzden kendimi seviyorum, kendime güveniyorum ve her yeni güne değişiklikler yaşama umuduyla başlıyorum.
Ben her sabah gülümseyerek uyanıyorum hayata ve gözlerim aralanırken yeni günün sabahına dudaklarımdan şu cümleler başlıyor dökülmeye:
Bugün, özellikle bugün, sakinim...
Bugün, özellikle bugün, hayatın akışına güveniyorum...
Hayatımı dürüstçe kazanıyorum...
Yaşayan her canlıya karşı saygılıyım...
Sahip olduğum ve sahip olacağım her şey için şükürler olsun... 
YORUM EKLE

banner471

banner473