banner564

Herkes ektiğini biçer

  ELAM adlı terör örgütü EOKA-B’nin uzantısıdır...
  EOKA-B ise bu adaya 1963 yılının Aralık ayından itibaren büyük acılar yaşatan, yüzlerce insanın ölümüne, on binlerce insanın göçmen olmasına yol açtı...
  Adayı Yunanistan’a ilhak amacıyla hareket eden EOKA-B’nin lideri baş terörist Grivas’tı...
  Grivas’ın öncülüğünde geçekleştirilen kanlı saldırıların sonucunda bu ada Yunanistan’a bağlanmadı...
  Tam tersi ikiye bölündü...
  Belli ki yakın geçmişten hiç ders çıkarmadılar...
  Gerçeklerle yüzleşmek ve doğruları bulmak yerine; inat ve ısrarla ENOSİS yolunda yürümeye devam ettiler...
  Dünya kamuoyuna verilen mesajlarla, yürüttükleri politika arasında hiçbir zaman uyum olmadı...
  Onlar sürekli Türkiye’yi suçladı...
  Kendi insanlarına, özellikle de küçük çocuklara gerçekleri anlatmak yerine; yalana dayalı propaganda yöntemi uyguladılar...
  Kıbrıs sorununun 1963’te EOKA’nın kanlı saldırılarıyla başladığını anlatmak yerine; felaketin 20 Temmuz 1974’te ‘Türk işgali (!)’ ile geldiğini öğrettiler...
  Şimdiki Rum lideri Nikos Anastasiadis bile, ağır baskı altında 15 Temmuz 1974 Cunta darbesini tarih kitaplarından çıkarmak suretiyle gerçekleri ters yüz etmeye çalıştı...
  
  Hristofyas’ı korkuttu
 
  Anastasiadis, 15 Temmuz’u ortadan kaldırmak suretiyle, Kıbrıs sorununun 20 Temmuz’da başladığını öne sürerek Rum gençlerini daha da zehirledi...
  Diğer yandan ELAM adlı terör örgütünün yaptıklarını görmezden geldi...
  Bu terör örgütü, 2 yıl önce Mehmet Ali Talat’a Limasol’da sopalarla saldırdı...
  Anastasiadis, polis müdürünü görevden alarak, Kıbrıslı Türklerin tepkilerini yumuşatmaya çalışırken, ELAM faşistlerinden herhangi birini tutuklatmadı...
  Bu faşist terör örgütü 6 yıl önce Larnaka’da Rainbow Festivali’ne katılan Kıbrıslı Türk müzisyen Sertunç Akdoğu’yu bir köşeye sıkıştırıp, defalarca bıçakladıktan sonra yol ortasında ölüme terk etmişti...
  Bizdeki bazı ‘hastalar’ bu tür olayları küçümseyebilir veya ucu kendilerine dokunmadığı için dikkatlerden kaçırmak isteyebilir...
  Ne var ki; Türk askerinin adada bulunduğu bir dönemde, çözüme bizden çok daha fazla ihtiyaçlı oldukları bir ortamda bunu yapanların, ileride askersiz bir ortamda neler yapabileceklerini görmek ve ona göre hareket etmek zorundayız...
  Rainbow Festivali’nde bu olayın yaşandığı dönemde Rumların liderlik koltuğunda AKEL lideri Dimitris Hristofyas vardı...
  Hristofyas şu an bile 12 kişi tarafından korunuyor...
  Başkan olduğu dönemde bu tür faşistlerin korkusu altında hareket ettiğini şimdi daha iyi anlayabiliyoruz...
  Sertunç’un bıçaklanması sonrasında ona bir geçmiş olsun mesajı dahi göndermedi...
  Hastaneye gidip bu gencimizi ziyaret etmedi...
  ELAM’ı kınayan açıklama dahi yapmadı...
 
Dosya sonuçsuz kaldı
 
  Hristofyas’tan sonra AKEL liderliğine gelen Andros Kiprianu, ELAM’ın faaliyetlerini takibe aldı...
  Bunların, askeri kamplarda silahlı eğitim gördüklerini belgeleriyle Rum Başsavcısı’nın önüne koydu...
  Başsavcı aylarca beklettiği dosyayı inceledikten sonra Kiprianu’ya şu yanıtı verdi:
  “Evet, yasa dışı faaliyetlerde bulunduklarını tespit ettim... Ama bu seferlik onları affediyorum...”
  Kiprianu bu cevap karşısında hiçbir şey yapmadı...
  Başsavcı’yı istifaya davet etmedi...
  Konuyu Meclis’te haftalarca, aylarca gündeme getirmesi gerekirken, bunu da yapmadı...
  Başsavcı’yı engelleyen güçleri kamuoyu ile paylaşmadı...
  Halbuki; ELAM’ın arkasındaki en büyük gücün kilise olduğunu bilmeyen yoktur...
  Hristofyas gibi Kiprianu da bu faşist örgütün yargılanmasını ve bertaraf edilmesini sağlayamadı...
  Şimdi ELAM’ın militanları Meclis çatısı altında...
  Bakalım bundan sonra neler olacak...
  Bunun en büyük zararını AKEL üyelerinin göreceğine hiç kuşku yok...
  Kıbrıslı Türklere gelince...
  Sorun; 2 ELAM üyesinin Meclise girmesi değildir...
  Sorun; Kıbrıslı Türklere yönelik kurulan bir terör örgütüne Rum halkınca verilen desteğin artmasıdır...
  Son zamanlarda Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılarını artıran bu örgütü cezalandırması gereken Rum halkının tam tersi güç vermesidir...
  Müzakerelerin en kritik aşamasında yaşanan bu gelişme, uyuyanları uyandırmalı, Türkiye’nin garantörlüğünü ve Türk askerinin adadaki varlığını gereksiz gören kör gözleri tedavi etmelidir...
  Hele bu aşamadan sonra AB garantisi diyerek, şimdiki rahat ve huzurumuzu ortadan kaldıracak bir anlaşma intiharımız demektir...
  Buna ne Sayın Erdoğan, ne de Sayın Akıncı izin vermez...
  Çözümü, daha iyi ve daha güvenli bir gelecek şartıyla destekliyoruz...
  Ama intihar edecek kadar sapıtmış değiliz...
YORUM EKLE

banner608

banner473