banner564

‘Ailem dinci değil solcu

Talip Atalay’ın, Kathimerini gazetesine yaptığı açıklamanın tam metnini yayınlıyoruz

‘Ailem dinci değil solcu
banner598
 Din İşleri Başkanı Talip Atalay, Güney Kıbrıs’ta yayımanan Kathimerini gazetesi muhabiri Nikos Stelyas’ın sorularını yanıtladı. Çeşitli suçlamalarla karşılaştığını söyleyen Atalay, ailesinin dinci olmadığını, üstelik sol görüşü savunduğunu söyledi.
   Atalay’ın, Kathimerini’ye açıklamasının tam metnini yayınlıyoruz:

   STELYAS: Ne oldu da aniden bu büyük siyasi fırtınanın ortasında bulundunuz? 
     
   ATALAY: Fırtına aniden çıkmadı. Müftülük vazifesini üstlendiğim günden itibaren bu tarz saldırılarla karşı karşıya geliyorum. Bu kargaşada rol oynayan farklı etmenler var. Müftülük makamı için rekabet var, bu makamda gözü olan başkaları da var. Müftülük makamındaki gelişmeleri siyasiler belirliyor, bu da sorun yaratıyor. 
     
STELYAS: Müftülük makamı tümüyle ‘hükûmetin’ denetimi altında, öyle değil mi? 
     
ATALAY: 1971’e kadar özerkti. 1960’ta müftüler, siyasi rol talep etmeden toplum liderleriydi.1952’de müftü son kez seçimle seçildi. Müftünün siyasi liderlikle ilişkileri Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu dönemde bozuldu. O zaman müftü saldırılara maruz kalmaya başladı. Aynı dönemde Türkiye’deki darbeler, Kıbrıs Türk toplumunda bir dini liderin sahip olduğu nüfuza iyi gözle bakmadı. 1971’de ilk kez müftünün kararlarını denetlemek için bir yönetim kurulu kuruldu. 1993’te oylanan ve 1995’te uygulanmaya konan yasa ile bu uygulama sabitleştirildi. KKTC’de müftünün atanması ayrı ve istisnai bir durum teşkil etmektedir. Başbakan bir aday öneriyor, Cumhurbaşkanı onaylıyor. Görevine son verilmesi de aynı şekilde oluyor. Müftünün KKTC vatandaşı ve ilahiyat okulundan mezun olması gerekiyor. Bu noktada, 1995’ten bugüne kadar müftülük makamının pek çok sorunla karşılaştığını ve her müftünün pek çok eleştiri ve saldırıyla karşı karşıya kaldığını vurgulamak gerekecek. Yedi yıl dayanan tek müftü benim. Bununla birlikte görevime geldiğim ilk andan itibaren ben de sorunlarla, asılsız suçlamalarla ve saldırılarla karşı karşıya kaldım. Son olarak derhal görevimden uzaklaştırılacağımı yaydılar ve Kıbrıs kimliğimi görmezden gelerek beni Kıbrıs Türk toplumuna ‘ihraç edilmiş müftü’ olarak göstermeye çalıştılar. 

STELYAS: Son saldırılar hangi nedenle oldu? 
     
ATALAY: Görevime son verilmesini hedefleyen çevreler, Ada’daki diğer dini liderlerle temaslarımdan dolayı hoşnutsuzluklarını dile getiriyor. 

Başpiskopos’la temaslara saldırı
     
STELYAS: Başpiskopos ile olan temaslarınızdan dolayı mı size saldırıyorlar?
     
ATALAY: Elbette. ‘Dini diyalog’ ifadesinin Türkiye’de Gülen terör örgütüyle (FETÖ) eş anlamlı olmasından yararlanıyorlar. FETÖ örgütünün çalışmasıyla bizim hiçbir ilgimiz yok. Zaten bu nedenle kısa süre önce dini diyalog ifadesini düzenledik. Bizim düşüncemiz şudur: 300 yıl iki toplum Osmanlı idaresi altında barış içerisinde yaşadı. Son yıllar haricinde İngiliz idaresi süresince iki toplumun ilişkilerinde ciddi sorunlar yoktu. Üstelik bizzat Kur’an inanç özgürlüğü sağlıyor, İslam’ın ilkelerine göre bir kişiyi inancını değiştirmeye zorlayamazsınız. Bu temelde önceki süreçte, Kıbrıs’ın tüm dini grupları arasında diyaloga odaklandık. 
     
STELYAS: Kıbrıs Türk toplumundaki bazı çevrelerin tepkisine neden olan bu mudur? 
     
ATALAY: Güney Kıbrıs’ta da hoşnutsuzluk yaratmış olması muhtemeldir. Bu neden oldu? Çünkü sabit anlayışları reddettik. Geçmişteki çirkin deneyimlere rağmen dini bakış açısından ve insan hakları temelinde inanç özgürlüğünün kurulmasına ve ibadet alanlarına engelsiz giriş sağlanmasına odaklandık. Bu çabamız, Kıbrıs sorununun çözülmesi çabasına ve Türkiye’nin Kıbrıs sorununda izlediği stratejiye paralel olarak uyum içinde hareket etti. Keza söz konusu adımlar Kıbrıs Türk liderliğiyle anlaşma içinde gerçekleştirildi. Bu tarz teşebbüslerin Derviş Eroğlu liderliği döneminde üstlenilmeye başladığını hatırlatırım. Bazı çevreler, Kıbrıs’ın farklı dini grupları arasında diyalog kurulması çabamıza katılmadı zira bunun Türk milliyetçiliğinin ilkelerine karşı olduğunu düşündüler.
     
STELYAS: Bazı çevreler sizi, Gülen Örgütü’ne katılmakla suçlayarak yaralamaya çalıştı, kısa süre önce bu suçlama temelinde Türkiye’de size karşı soruşturma başlatıldı. 
     
ATALAY: İki toplumlu diyaloğa karşı olan sosyal ağlar, gazeteler ve gazeteciler bu asılsız söylentileri gündeme getirdi. Başlangıçta önem vermedim, zaten hiçbir zaman bir tarikatın veya dini hareketin üyesi olmadım. Ailem dindar değil ve siyasi olarak Sol mensubu. İlahiyat okuluna gitmeyi 15 yaşımdan sonra kendi isteğimle seçtim ve üniversite öğrencisi olarak dini eğitim, dini sosyoloji ve antropoloji ve din-siyaset ilişkisi alanlarını seçtim. Bu çerçevede Diyarbakır bölgesinde farklı etnik grupları araştırdım. 

Tarikatlara karşı mesafe
     
STELYAS: Diğer bir deyişle teoloji bilimine odaklandınız ve İslam’ın tarikatlarına ve hareketlerine mesafeli durmayı seçtiniz. 
     
ATALAY: Kesinlikle. Bilimsel çalışmam Türkiye’de de biliniyor. Bu nedenle başlangıçta söylentilere önem vermedim. Ancak devamında çalışmama ve şahsıma zarar vermek isteyen çevreler, benim maksadımın Gülen Örgütü’nün kullandığı ile aynı mantıkta olduğunu ve pek çok pasaport kullandığımı iddia etti. 
     İbadet Alanının Kullanım Hakkı Sahibine Aittir
     
STELYAS: Son olarak Ayas Mamas’da ayinin ‘ertelenmesiyle’ ilgili tutumunuz nedir? 
     
ATALAY: Konunun tamamıyla ilgili genel ilkemi sizinle paylaşayım. Örneğin binanın durumundan dolayı veya ibadet alanına ve ibadet edenlere karşı bir kişi veya bir grup tarafından tehditlerden dolayı ibadet edenler için ortaya çıkan tehlike gibi ciddi bir güvenlik meselesi söz konusu değilse ibadet yerini kullanma hakkı sahibine yani söz konusu alanı kullanan gruba aittir. Bu durumda sadece adanın iki tarafında değil tüm dünyada kısıtlama söz konusu olmamalıdır. İnsanların ibadet yerlerine erişim hakkına sahip olmaları gerekiyor. Sınırlayıcı koşullar olacağına katılabilirim ancak sadece makul gerekçeler varsa ve gerekli açıklamalar verilirse. Bunun ötesinde izini veren konumunda değilim.
     Müftü Atalay’ın Türkiye’de Kovuşturulması Kıbrıs’tan Başladı
     
STELYAS: Türkiye’deki kovuşturma nasıl başladı? 
     
ATALAY: Buradan Türkiye’ye Ada’nın diğer dini liderleriyle temaslarımla ve sözde FETÖ ile olan bağlantılarımla ilgili bilgilerin olduğu bir zarf gönderildi. Bu tarz söylentileri yaymak için ‘kiralanan’ ve kamuoyunu yanıltmak için KKTC’nin devlet mekanizmasının bazı çevrelerinin desteğini alan kişiler söz konusudur. 
     
STELYAS: Bağlantıları Türkiye’ye mi ulaşıyor? 
     
ATALAY: Burada başardıkları tek şey muhtemelen koşullara bağlı olarak 
yanıltmadır, öte yandan önemli olan ise muhtemelen Türk devletinin buradaki bazı temsilcileri ile işbirliği yapmalarıdır. 
     
STELYAS: Bu kişilere göre siz FETÖ ile işbirliği mi yapıyorsunuz? 
     
ATALAY: Söz konusu suçlama-iddiaya kimse inanmadı ve artık susarak geçiştiriyorlar. Bu kez Kıbrıs Kilisesi ile diyaloğu hedef alarak saldırının ikinci aşamasına geçtiler. Saldırının üçüncü aşamada kimliğimi ve Kıbrıs Türk toplumu ile bağlarımı tartışmaya başladılar. İlginç olan Kıbrıs Rum tarafında ve Kıbrıs Türk tarafında sözde barış yanlısı tutumlarıyla bilinen çevrelerin aynı yalan hikâyeleri yaymalarıdır. Ancak bu kişilerin sponsorları kimdir? Bir milliyetçi gazeteci asılsız bir söylenti yayıyor, o söylentiyi kendisini Kıbrıs Türk Solu’nun ve federal çözümün temsilcisi olarak gösteren bir Kıbrıslı Türk gazeteci yeniden mi yayıyor? Beyler hangi çıkarlara hizmet ediyorsunuz? Bence bazı çevreler bu ‘uygulayıcıları’ parasal olarak koruyor. 
     
STELYAS: Türkiye’nin tutumu nedir? 
     
ATALAY: Türkiye bu davaya karışmadı. Karışmış olsaydı gelişmeler bu noktaya varmayacaktı. Bununla birlikte geçmişte Türkiye Diyanet İşleri eski başkanı ile ilişkilerimizde bazı sorunlarımız olduğunu belirtmem gerekecek. Ancak beni FETÖ’ye katılmakla suçlamak onun bile aklından geçmemiştir. Kısacası Türk devleti ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) çalışmamızla ilgili şikâyetlerini dile getirmiyor. Sorun, Türk devletinin Ada’daki temsilcilerinin Ankara’ya gönderdiği bilgilerden dolayı ortaya çıkıyor. Zarfımın Türkiye’ye şubat ayında gönderildiği ve hakkımda yakalama emrinin mart ayında yayınlandığına dikkat çekerim. Beş aydır Türkiye’ye gidip geliyorum, kimse bana bir şey sormuyor. Aleyhimdeki tüm girişim, Crans Montana’da görüşmelerin çöktüğü gün yürürlüğe kondu. Tutuklanma ve soruşturma sürecim o zaman başladı. Tüm bunlara rağmen Diyarbakır’da kısa süreli tutuklanmam sürecinde bana kelepçe vurmadılar. Polis, davamın gizliliği ilkesine saygı gösterdi. Birkaç saat süren tutukluluğumun sonunda davanın görülmeye devam etmesine rağmen Ada’ya dönmeme izin verdiler. Beni suçlayan çevreler, savcılık makamlarının benim veya ailemin Gülen Örgütü ile ilişkisini tespit edeceğini umdular. Ancak soruşturma böyle bir şey olmadığını gösterdi. Davanın, suçsuz olduğuma dair sonuçlanacağına eminim. 
     
STELYAS: Geri döndüğünüzde ne oldu? 
     
ATALAY: Geri dönüşüm, bana darbe vurmayı isteyen ve görevime son verilmesi için Başbakan’a baskı yapan çevreleri hayal kırıklığına uğrattı. 
      
STELYAS: Kıbrıs Kilisesi ile olan diyaloğunuzun ötesinde Kıbrıs’ta yaşayan Türkler topluluğu üzerindeki nüfuzunuz da sizi siyasi fırtınanın merkezine çeken iki etmendir, öyle değil mi?
     
ATALAY: Biz âlimler, her şeyin kendi arasında bağlantılı olduğunu çok iyi biliyoruz. Elbette ben de hepsiyle bağlantılıyım.

Güncelleme Tarihi: 19 Eylül 2017, 11:13
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner473