banner564

Aktör biz değiliz

Dışişleri eski Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu “büyük güçler bir senaryo üzerinde karar vermişlerse bunu empoze etme gücüne sahiptirler” dedi

Aktör biz değiliz
banner598

Züleyha KARAMAN

   Dışişleri eski bakanlarından, UBP Lefkoşa milletvekili Tahsin Ertuğruloğlu “bu adada ne Rumlar ne biz aktör değiliz. Bu gerçeği  artık Kıbrıs Türkünün de gördüğünü sanıyorum” dedi.

    ABD, İngiltere, AB, Rusya ve asla gözardı edilmeyecek bir ülke olan İsrail’in çıkarlarının bu coğrafla ile bağlantılı olduğuna dikkat çeken Ertuğruloğlu  “işin acı ama inkar edilemeyecek gerçeği şu ki; eğer büyük güçler  bir senaryo üzerinde bir karar vermişlerse bunu bir şekilde bu adaya empoze etme gücüne sahipler” derken, böylesi bir durumda yaşanabilecek olumsuzluklara dikkat çekti.

   Ertuğruloğlu “empoze bir şekilde çözüm getirilirse bu adada ne huzur, ne istikrar, ne güven kalacak. Çok daha çirkin ve tehlikeli olayların gündeme gelmesine neden olabilecek” dedi.

   Tahsin Ertuğruloğlu, DİYALOG’un sorularını şöyle cevaplandırdı:

   Soru:AB’nin güçlü ülkeleri Kıbrıs sorunu çözülürse, hidrokarbondan dolayı tarafların büyük bir zenginliğe kavuşacağından bahsediyor. Siz ne dersiniz?

   Ertuğruloğlu:Başından beri bu süreçlerde pompalanmaya çalışılan umut, pompalanmaya çalışılan politikaları benimseyen birisi olmadım. Somut bir şeyler görmemiz gerekir, somut adımlar gündeme gelmesi gerekir. Altı doldurulmamış boş ifadelerle Kıbrıs Türk halkının tekrardan bir beklenti içerisine sokularak, sonra tekrardan bir hayal kırıklığı yaşamasına neden olan bu hayal kırıklığını hiç bir zaman benimsemedim ve her süreçte ilgili endişelerimi ve çekincelerimi açıkca ifade eden birisi oldum. Şu anda da aynı görüşteyim. Kıbrıs konusu sanki zenginlik fakirlik konusuymuş da  işte bir zenginlik söz konusu vadediliyor, bu nedenle ekonomik olacağı söylenen olaylar nedeniyle bir uzlaşının mümkün olabileceği politikası öne çıkarılıyor. Buna katılmıyorum. Kıbrıs konusu bugüne kadar ekonomik getirisi olmayan süreçler vardı da o yüzden  bir neticeye ulaşılamadı, şimdi doğalgaz-petrol olasılığı gündemde dolayısıyla taraflar  bu nedenlerde dolayı bir uzlaşıya varacaklar gibi bir senaryo çiziliyor.

   Bizlerin kırmızı çizgileri belli, Rum tarafının ekonomik bir darbogazda olması da  gerekçe gösteriliyor ve  ekonomik sıkıntı içerisinde olan Rumların bu uzlaşı noktasında daha katı bir politika izleyecekleri de gündeme getiriliyor. Ben buna da katılmıyorum. Rum tarafı zenginlik yaşarken, refah içinde  yüzerken, Türk tarafı ile zenginliğini paylaşmanın gereğini hissetmemişti.

   Zenginliği paylaşmayan bir taraf, şimdi ekonomik sıkıntı içerisinde daha da bir külfet üstüne almama adına  çok da  uzlaşı  yönünde politika izleyeceğini beklemiyorum.

Bu doğalgaz ve petrolün ne miktarı belli, ne de gerçekten rantabıl bir olay olacağı da ortada yok. Çünkü eğer varsa bile bunlar Türkiye üzerinden pazarlanırsa getirisi söz konusu. Ben,  böyle gücel gelişmelerle senorya yazılıpta yıllardır bir uzlaşıya varılamayan  ve bana göre uzlaşıya varılamamasının temel nedenleri ve gerekçeleri hala daha varken,  suni bir şekilde umut pompalayarak ‘artık şimdi bitti, bitiyor’ gibi bir senaryo çizilmesini onaylayan birisi değilim. Rumların tavrının  ne olduğunu yıllardır yaşıyoruz, görüyoruz. Biz, Avrupa Konseyi toplantıları için sık sık çeşitli Avrupa kentlerine toplantılara gidiyoruz, oralarda Rum –Yuna milletvekillerinin ne tür argümanları öne sürdüklerini görüyoruz ve şu net bir şekilde ortaya çıkıyor ki; konjektörler değişse bile, geçen yıllar içerisinde değişmeyen  bir Rum-Yunan zihniyeti var.

 

Gerçekler görüldü

 

   Ama şunu da her zaman görebilmek lazım; bu ada da ne Rumlar ne biz aktör değiliz. Bu gerçeği  artık Kıbrıs Türkünün de gördüğünü sanıyorum. Bunu söylerken, kendimizi küçümseme adına söylemiyorum. Bu, reel politikanın kaçınılmaz gereği. Bununla ya uyumlaşırsınız veya bununla mücade edersiniz ama istediğiniz kadar mücade et, uluslarasası platformlarda aktör olma başka bir şeydir. Bizler veya Rumlar, sözde çözümcüler ‘Kıbrıslı çözüm’ diye bir ara tutturmuşlardı ya ve dış güçlerin müdahalesi istemiyorlardı, şimdi dış güçlerin müdahalesini isteyen, talep eden onlar; ‘aman Amerikanlar, AB müdahale etsin, bu işi çözelim’. Şimdi eğer büyük güçler ki, bunları sayarsak en önde ABD, İngiltere, AB, Rusya ve bu coğrafyada asla gözardı edilmeyecek bir ülke İsrail. Her birinin de ulusal çıkarları bu coğrafla ile bağlantılı. İşin acı ama inkar edilemeyecek gerçeği şu ki, eğer büyük güçler  bir senaryo üzerinde bir karar vermişlerse bunu bir şekilde bu adaya empoze etme gücüne sahipler. Ama şunu da görebilmeleri lazım ki, bana göre görüyorlardır, bu adaya empoze sözde bir çözüm getirmek eğer bu coğrafyada, özellikle Kıbrıs adası üzerinde istikrar, huzur, güven, barış ortamı isteniyorsa, bu adaya empoze bir şekilde çözüm getirilirse bu adada ne huzur, ne istikrar, ne güven kalacak. Çok daha çirkin ve tehlikeli olayların gündeme gelmesine neden olabilecek. O yüzden bizlerin ne istediğimiz ve ne tür muhatapla Güney’de karşı karşıya olduğumuzu iyi görebilmemiz lazım. Ekonomik sıkıntılar içerisinde yaşıyoruz, KKTC Kıbrıs Türk halkını çok da mutlu deden bir devlet olamadı, maalesef. Çok rahat olabilir di ama başarız oldu. Bu düzelemeyecek bir sıkıntı da değildir, ama bu sıkıntılar içerisindenyiz diye, istihdam sorunları, geçim sorunları, zamlar, adamcılık, partizanlık, ne derseniz, Kıbrıs Türk halkını mutsuz eden, bugüne kadar doğru yönetilmemiş olmak, bütün bu sıkıntılar nedeniyle eğer biz geleceğimizi tehlike altına sokacak, bugün bizim canımız yanıyor diye, çocuklarımızın, torunlarımızın bu adada varolmasını bile ortadan kaldıracak neticelere gidebilecek olaylar karşısında bir dik duruşumuzun olması lazım. Bir direnişimizin olması lazım. Ve hayal görererek, geleceğimizi başkalarının insafına terk edebilecek senaryolara onay vermememiz lazım.

 

Türklerle Rumların çözüm anlayışı farklı

 

   Soru: Enerji konusunun Kıbrıs sorununun çözümünde “büyük birleştirici güç olduğu” da gündeme getiriliyor. Oysa Rum yönetimi başkanı Anastasiadis, “doğalgazın müzakerelerde görüşülmesinin söz konusu dahi olmadığını söyledi.

   Ertuğruloğlu:Rumların hiçbir şeyi paylaşma düşüncesi yok ve bu şaşırtıcı ve sürpriz değil. İşte Kıbrıs konusunda neredeyse 50 yıldır müzakereler götürülüyor, bir yere varılamamasının nedeni bu ifadelerde var zaten. Yani adada kendisini  Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs hükümeti olarak görüyor, Kıbrıs Türkü ona göre bir azınlıktır ve Türkiye’yi tamamen dışlayıcı, işgalci bir ülke olarak görüyor. Hangi sorunu çözeceğimiz konusunda  ortada bir netlik yok. Herkes Kıbrıs sorunu nu çözelim diyor, Türk de Rum da çözelim diyor. Aynı sorunu mu çözüyoruz.  Onların Kıbrıs sorunu dediği başka bir sorundur, onlara göre adalarının bir yabancı ülke tarafından  istila edilip, işgal edilmesidir ve sorunu çözelim derken işgalcinin bu adadan gönderilmesi, işgale son verilmesi, yerleşikler dedikleri vatandaşlarımızın geri gönderilmesi ve varolan bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini tüm ada coğrafyası üzerine yayabilmesi meseledir, onlara göre çözüm. Kıbrıs Türkü açısında Kıbrıs sorunu ve çözümü bu mu, alakası yok. Halbuki gerçek çözümü, gerçek, kalıcı bir uzlaşıyı ve geleceğimizi Rumun, şunun bunun insafına terk etmeyecek bir konjektörü talep eden biziz, ama  hayal görerek hiç bir gerçeğe dayanmayan çözümcülerin yaratmaya çalıştıkları ortamda Kıbrıs Türkünün bu adadaki varlığı Girit’teki soydaşlarımızın akibetinden farklı olmayacaktır.

 

Berlin başka bir olay

 

   Soru:Almanya’nın Lefkoşa Büyükelçisi, iki Berlin’in birleşmesini örnek gösteriyor ama diğer taraftan Avrupa’da ayrılan ayrılana bu konuda ne diyorsunuz?

   Ertuğruloğlu: Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanındığı sürece adada gereçek bir uzlaşı olasılığın olduğunu düşünmüyorum. Şimdi, Almanların Berlin’i örnek göstermesi, doğu-batı Almanya’nın birleşmesini örnek göstermesi, Kıbrısla yakından uzaktan alakası yok. Onlar aynı millet, aynı dil, aynı ırk. Kıbrıs’ta Kıbrıs milleti diye bir millet yok, olmadı. İki ayrı halk, ayrı din, iki ayrı dil, iki ayrı kültür, birbirinden etkilenen iki ayrı halk bir oranda belki kültürel benzerlikler olabilir, ama  işin esasında iki ayrı millte, din, dil.  Almanya benzetmesi yakında uzaklatan bizimle alakalı değil. Çeklerle Solovaklar bizim vizyonumuza daya uygun bir örnek. Biz şu anda Rumlarla herhangi bir şekilde ortak olmayalım, herhangi bir şekilde bir uzlaşıya gitmeyelim  diye bir politika sahibi değiliz. Ama gidilecekse bunun nasıl olması gerektiği konusunda bir tavrımız var. Bu daha iki ayrı halkın, iki ayrı demokrasinin iki ayrı devletin, iki ayrı egemenliğin tek bir uluslararası kişilik koruma olasılığına evet diyoruz ama bu 1960 ortaklığı gibi neticelenecekse, bu yeni ortaklık da eğer kurulacaksa, tekrar bozluduğu zaman ki Rumlar bunu bozma yönüne gideceklerdir, Kıbrıs Türk halkı 1963’ten bu yana yaşadıklarını yaşama mecburiyetinde kalmasın. O yüzden biz egemen eşitlik ısrarınını koruyoruz. İki ayrı kurucu devlet diye Kıbrıs Türk halkı  üzerinde oyun oynanıyor. Bu metinlerin İngilizcesine baktığınızda ‘Kurucu’ devlet değil, bunlar ‘parça’ devlettir. Dolayısıyla iki egemenliği dayalı bir egemenlikten bahsetmek mümkün değildir. Şu anda Rumların taviz diye gösterdikleri, bizimle sözde federayon kurma politkaları ki ‘ biz federayon görüşmekle taviz veriyoruz’ diyorlar açık açık, aslında hiç de taviz maviz değil, çünkü iki ayrı egemenliğe dayalı bir ortaklık değil, aldatmaca bir egemenlik anlayışı var. Deniyor ki; referanduma gideceksiniz bu sizin egemenliğinizin göstergesi. Güzel, ama ben eğer referanduma gidip ortaklığa giriyorsam, girdiğim andan itibaren egemenliğim bitiyor.

 

Katolik evliliğe zorlanıyoruz

 

Yani bir katolik evliliğine zorlanıyoruz. Bu evliliğe gireceksiniz, çıkma yok. Evliliğin koşullarını değiştirme yok, hiç bir şekilde kurulucak düzene herhangi bir değişiklik gündeme getiremezsiniz diyorlar. Bu da ne demek, ortaklığa girdiğim anda  egemenliğim bitti demek. Halbuki biz diyoruz ki, gerçekten egemenliğimiz kabul ediliyorsa ve referandum yaparak bir ortaklığa girme süreci yaşıyorsak, ileride koşullar tekrar bozulur, aleyhimize çalışır, bu ortaklıktan çıkma yönünde de benim egemenliğimi kullanma hakkımın olması lazım. Bu adada eğer yeni bir ortaklık kurulacaksa  egemen eşitlik temelinde olması lazım. Rumlara, 1963’den bu güne bize yaptıklarını  bir kere daha yapamaycakları koşullarda bir anlaşma olası lazım, şuada ben böyle bir zemin görmüyorum  Kıbrıs Türkü yine boşu boşuna yine ümide kaptırılıyor. Tekrar hayal kırıklığı yaşama olasılığı çok yüksektir.

 

Öncelik KKTC olmalı

 

   Bizim ilk önce KKTC’yi doğru yönetme konusuna odaklanmamız gerekir. Çünkü bir anlaşma olsa da olmasa da Kıbrıs Türk halkının ihtiyacı olan kurumsallaşmış bir devlettir , iyi yönetilen bir devlettir, halkına sahip çıkan bir devlettir, popülizimden, adamcılıktan uzaklaşmış, sağlık, eğitim, ekonomi politiklarında halkını mutlu eden bir yönetim şeklini gerçekleştirmesidir. Bunlar olduğu takdirde Kıbrıs Türk halkı eğer yeni bir ortaklık kurulursa, Güney tarafından kaale alınacak bir ortak olacaktır. Yeni bir ortaklık kurulmasa da Kıbrıs Türk halkının zaten hakkı doğru yönetilmektir, devletinin kendisini mutlu etmesidir. Bana göre, bizim odaklanmamız gereken bunlardır.

 

“Anlaşma olasılığını görmüyorum”

 

   Soru:  2004’te Kıbrıslı Türklerle verilen sözler neden hatırlanmıyor, hani hayır diyen cezalandırılacaktı?

     Ertuğruluğlu: Annan planı süreci yaşandıktan sonra, mantıken eğer karşımıza yeni bir plan çıkacaksa bunun, bizim vizyomuza sahip Kıbrıs Türkü açısından, Annan planından daha kötü bir plan olacağı kesin, daha tehlikeli bir plan olacağı da kesin. Çünkü Rum tarafı Annan Planı’na hayır demiş bir taraftır. Ona evet dedirtebilme adına bizim aleyhimize olacak yeni unsurlar bu planın içinde yer alacaktır. Çünkü bize baktıklarında, bunlar zaten evet dedi, zaten bunların önüne ne koyarsak koyalım bunlar evet demeye hazır, çünkü öyle bir görüntü veriyoruz, başta bugünkü hükümet olmak üzere, ‘demekki Annan Planı’nda bunlara fazla vermişiz, keselim’ deyip Rum tarafını mutlu etmeye yönelik bir plan  ortaya çıkacaktır, mantıken böyle olacaktır. Dolayısıyla yine ferandumlara gidilecekse bu referandumlarda Kıbrıs Türk halkının hayrına olacak bir planla karşı karşıya kalabileceğimizi ben düşünmüyorum. Mevcut süreçte bir anlaşma olasılığını hala daha göremiyorum. Keşke olsa.

 

 

Güncelleme Tarihi: 17 Nisan 2014, 04:09
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner474