banner564

Barışı dünden istemeliyiz”

Ankara ODTÜ’deki konferansta konuşan Nami, “Sorun çözülmeden, Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs üçgeninde bir istikrar ve refah ortamı oluşturulması beklenemez” dedi

Barışı dünden istemeliyiz”
banner598

Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Kıbrıs sorununun süre gelmesinin, menfi yansımalarının ne denli geniş bir alana yayıldığı ve düzenli olarak birbirini besleyen bir sorunlar yumağı yarattığının ortada olduğunu belirtti. Nami, “Kıbrıs sorunu çözülmeden, Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs üçgeninde bir istikrar ve refah ortamının oluşturulması ve bunun daha da ötesinde gerek enerji gerekse de stratejik alanlarda bölgesel işbirliğinin gerçekleşmesi beklenemez” dedi.

Dışişleri Bakanı Özdil Nami, dün, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) “Kıbrıs Müzakereleri” temalı konferansta bir konuşma yaptı.

Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Özdil Nami ODTÜ’de yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorununun 50 yılı aşkın bir süredir devam ettiğine işaret ederek, bu süre zarfında Kıbrıs sorununun belki bir evresinde belki de tümüyle Türkiye’deki halkın da hayatlarına mutlaka bir şekilde dokunduğuna dikkat çekti.

 

“Statükoya hasolmuş...”

Nami, “Ailelerinizde Kıbrıs’ta savaşmış, gazi veya şehit olmuş yakınlarınız vardır belki... Belki de mesleğinizin bir parçası olarak yoğun bir mesai harcıyorsunuzdur bu soruna... Günün sonunda yarım yüzyıldır çözümlenemeyen ve hem insan hayatı bakımından hem de daha geniş bir siyasi ve hukuki çerçevede gittikçe karmaşıklaşan bir sorunla yüz yüzeyiz” dedi.

Bu haliyle de çoğu zaman iç karartıcı, dönüşümün mümkün görünmediği ve statükoya hapsolmuş bir durumun akıllara geldiğini belirten Nami, konuşmasına şöyle devam etti:

 

“Yaşayarak tecrübe ettik”

“Bizler de Kıbrıslı Türkler olarak, bu yarım yüzyıl boyunca etnik temelde çatışmaya, savaşa, acılarla dolu anılara, kayıplara maruz kaldık. Evimizi, barkımızı bir daha geri dönmemek üzere terk etmek zorunda kaldık. Başka diyarlarda kendimize yeni hayatlar kurmak, göç etmek durumunda bırakıldık. Her türlü zorluğa, yıldırmaya, siyasi ve ekonomik izolasyona rağmen Kıbrıs Türk halkının ne kadar direngen olduğunu ve kendi geleceğini tayin noktasında artık farklı bir konumda bulunduğunu yaşayarak tecrübe ettik.

Bugün geldiğimiz noktadan geriye dönüp baktığımızda, savaşın ve parçalanmış hayatların aslında ne kadar büyük toplumsal travmalar ve korkular yarattığını görebiliyoruz. Esasen, Kıbrıs sorunu ekseninde güvenlik meselesi üzerinde yoğunlaşmış ve süregelen çözümsüzlükle pekişmiş algılar vardır. Dahası, tarafların müzakere masasında ortaya koydukları pozisyonların temel çıkış noktası dahi bu algılara dayanmaktadır. Olası bir çözüm çerçevesinde Kıbrıslı Türkler olarak bizlerin en büyük endişesi, Kıbrıslı Rumlar tarafından domine edilme tehlikesi ve güvenliğimizin tehdit edilmesidir.

Elbette ki bunun kaynağı 1963-1974 yılları arasında yaşanan acı tecrübelerdir. Kıbrıslı Rumlar açısından ise, kendilerinden daha güçlü addettikleri ve asimetrik bir güç kaygısına girdikleri Türkiye’ye ilişkin endişeler söz konusudur. Onlara göre bunun kaynağı ise, 1974 yılında yaşanan olaylardır.”

 

“Karanlığa adım atmak...”

Dışişleri Bakanı Nami, hâl böyle iken, önlerinde zorlu bir sürecin olduğunun çok açık bir şekilde ortada olduğunu, adil ve yaşayabilir bir çözümün sağlanabilmesi ve de en önemlisi toplumların bu çözümü benimseyerek, barışı kurmalarının tabii ki kolay olmadığını ve olmayacağını, ancak, aynı zamanda büyük hayaller kurmadan bir dönüşümün sağlanamayacağının bilinciyle hareket edilmesi ve karanlığa adım atma konusunda cesaretli olunması gerektiğini vurguladı.

 

Ortak açıklama...

11 Şubat 2014 tarihinde, aylar süren yoğun çalışmalar sonucunda, tarafların üzerinde mutabık kaldıkları Ortak Açıklama da böyle bir dinamizmin sonucudur. Kapsamlı çözümün ana ilkelerini ortaya koyan Ortak Açıklama ile müzakerelerin 2012’de durduğu yerden devam etmesi sağlanmıştır. 2008 yılında sayın Talat ile sayın Hristofyas’ın insiyatifleriyle başlayan ve bugün devam eden müzakere sürecinde, gerçekten çok önemli adımlar atılabilmiş ve Kıbrıs müzakere tarihinde bir ilk olarak sadece tarafların müdahil olup sağladığı ortak yakınlaşmalar elde edilebilmiştir.”

 

 

AB sürecinde yaşanan gelişmeler

Dışişleri Bakanı Özdil Nami, BM müzakereleri bağlamında bu gelişmeler sürerken bir diğer yandan da çok büyük önem atfettikleri AB sürecinde yaşanan gelişmelere de özetle vurgu yapmak istediğini belirterek, şöyle devam etti:

“Bir taraftan kapsamlı müzakereler çerçevesinde Avrupa Birliği ile ilgili konuların çözümle birlikte nasıl şekilleneceği hususunda tartışmalar devam ederken, diğer taraftan da yine çözüme katkısının büyük olacağına inandığımız Kıbrıslı Türklerin AB’ye uyum sürecinin hızlandırılması yönünde çabalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.

Bu noktada, uyum çalışmaları hususunda, 2009 – 2011 yılları arasında, 12 müktesebat faslı kapsamında 70 birincil ve ikincil hukuka ilişkin yasanın karara bağlandığını, 2014 – 2016 yılları arasında ise toplam 83 birincil hukuk, 228 de ikincil hukuku ilgilendiren konularda yasa yapılmasının hedeflendiğini de belirtmek isterim.

 

Barroso’nun çağrıları...

Mutabakat uyarınca müzakerelerin yeniden başlaması sonrasında, Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso ve Avrupa Konseyi Başkanı Rompuy’un, Kıbrıslı Türklerin AB’ye uyum sürecine yönelik sürdürülen çabaların güçlendirilmesi yönünde çağrıları mevcuttur. Burada, Kıbrıs Türk tarafı olarak önem atfettiğimiz ana unsur, bir çözümle birlikte AB’ye uyum hususunda hazır olabilmemiz ve günü geldiğinde AB karşısındaki yükümlülüklerimizi yerine getirebilmemizdir. Çözümü sağlayacak olan iki taraftır, ancak varılacak olan çözümün AB’ye uyarlanacağı düşünüldüğünde, Kıbrıslı Türklerin ortaklığın eşit taraflarından biri olarak buna hazır olması gerekmektedir.

 

“Çözümün aciliyetini öne çıkaran nedenler...”

Bu aşamada, uluslararası camianın artan ilgisine neden olan ve çözümün aciliyetini öne çıkaran bazı dışsal hususlara da değinmek istiyorum. Kıbrıs sorununu etkileyen dış dinamiklere ilişkin bu hususları üç eksende toplayabiliriz: Doğal gaz konusu, AB-NATO stratejik işbirliği ve Türkiye’nin AB üyeliği süreci...

Bulunduğumuz aşamada, gerek dış gerekse de iç dinamikler bakımından, çözüm yönünde ciddi bir baskı ile karşı karşıyayız. Bu baskıyı olabildiğince somut bir hale indirgemek ve kararlı bir şekilde çözüme odaklanılmasını sağlamalıyız. Günün sonunda, konjonktürler değişebilir, şartlar farklılaşabilir, ancak unutulmamalıdır ki, çözüm en fazla adada yaşayanların hayatlarına dokunacaktır. Bunun için de barışı dünden istemeliyiz.”


 

Güncelleme Tarihi: 17 Nisan 2014, 04:03
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474