banner564

Kıbrıs’ta su düğümünü çözmek için bir öneri

Türkiye’den gelen suyun biriktiği barajda 1,5 milyon metre küp su var ama evlere verilebileceği halde verilmiyor. 
Sebebi suyun yönetimi konusunda TC ile KKTC arasında görüş ayrılığı olmasıdır. Ankara bu konu halledilinceye kadar suyu Kıbrıslılara kullandırmak istememektedir. 
Bunda da haksız değildir: Su mevcut köhne boru ağı ile dağıtılırsa yarısı yollarda akıp heba olacaktır.
Türkiye su yönetiminin ihale ile özel bir şirkete devredilmesini, yani yap-işlet-devret modeli ile özelleştirilmesini istiyor. Nitekim su ile yakından ilgilenmeye başlayan Türk şirketleri var ve bunlar Ankara’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve bankalarla temasa başladı bile. 
KKTC ise su dağıtımının belediyelere devredilmesini istiyor. 
Her iki tarafın formülü de geçersizdir.
AKP döneminde Türkiye’de içme sularının özelleştirilmesine başlandı. Ama halktan ve belediyelerden gelen tepki üzerine birkaç ihaleden sonra bu özelleştirmelerden vazgeçildi. 
Güney Amerika’da da su özelleştirme girişimleri başarısız oldu.
Dünyanın birçok ülkesinde su dağıtım ağları eskidir. Büyük oranda su musluklara varmadan toprakta kaybolmaktadır. Kanalizasyon şebekeleri ya yoktur ya yetersizdir. Kullanılan su arıtılıp ikinci defa kullanılmak üzere tarımın emrine verilememektedir.
 
Su özelleştirmesinin arkasındaki mantık belediyelerin fakir olduğu için bu yatırımları yapamadıkları, özel şirketlerin zengin olup belediyelerin yapmadıklarını yapmaya muktedir olduklarıdır. 
Bu tespit teorik olarak doğrudur, şirketler belediyenin yapamadığı yatırımları yapacak mali ve teknik güce sahiptirler. Ama uygulamada işler böyle yürümüyor; Özelleştirilen suyu denetimine alan özel şirketler su fiyatlarını yükseltiyor. Söz verdikleri yatırımları da kısmen veya tamamen yapmadıkları için su israfı devam ediyor.
Bundan da önemli olan suyun özelleştirilemeyecek, kar güdüsüne alet edilemeyecek kadar hayati bir kaynak olmasıdır. 
Bir insan için hava ve sudan yaşamsal başka ne var?
Türkiye’nin kendisi için geçersiz olarak reddettiği bir formülü Kıbrıslılara dayatmasının ne ahlaki ne de ekonomik bir dayanağı vardır.
KKTC’nin önerisi de geçersizdir. 
Belediyeler en büyük gelir kaynaklarından biri olan su dağıtımını ellerinden kaçırmak istememekte haklıdırlar. Su işlerinde çalışan personeli sokağa atmak istememektedir. Ama bu kuruluşlar bu kadar büyük bir su kaynağını idare edecek finansal ve teknik güce sahip olmaktan çok uzaktırlar.
Ayrıca KKTC’de kamu iktisadi teşekküllerinin sicili kötüdür. Çoğu battı geriye kalanlar da çok kötü yönetilmekte, yolsuzluk batağında çırpınmaktadır. Borçlarını ödememekte, doğru dürüst iş yapmamakta olağanüstü beceriklidirler.
Yatırımın başarılı olması için KKTC’de uluslararası standartların çok üstünde olan kayıp ve kaçakların en aza indirilmesi şarttır. Aksi takdirde Türkiye’den gelen suyun yarısı heba olacak, su kimsenin ödemek istemeyeceği kadar pahalı olacak. 
“Yüzyılın projesi” olarak lanse edilen TC-KKTC boru hattı bir fiyasko olacak.
Bence, yapılması gereken projenin DSİ tarafından tamamlanmasıdır. 
Yani iç dağıtım ağının yenilenmesi, kanalizasyon ve kullanılmış suyun arıtılmasını özel sektör değil DSİ yapmalıdır. Zaten, bir yandan 600 milyon liradan fazla para yatırıp diğer yandan Kıbrıslılarla kavga etmeyi göze alacak özel şirket bulmak kolay olmayacaktır. 
İnşaatlar tamamlandıktan sonra DSİ projeyi idare etmeye devam etmelidir. Su parasını toplama ve bakım-onarımı iki ayrı Kıbrıslı şirkete ihale edilmelidir. Belediyelerin su bölümünde çalışanlar bu şirketler tarafından istihdam edilmeli, suyun satışından elde edilecek gelirin bir bölümü belediyelere verilmelidir.
YORUM EKLE

banner471

banner473