banner564

Nereden, nereye?

  Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Rum lideri Nikos Anastasiadis ile Brüksel’de samimi pozlar vermesi bazı kesimlerde ‘hayretle’ karşılandı...
  Eskiye takılıp kalırsanız ‘hayret etmek’ normaldir...
  Türkiye’nin, geçmişteki Kıbrıs politikalarında değişmeyen bir strateji vardı...
  Neydi bilir misiniz?..
  Türk hükümetinin değil Başbakanı, herhangi bir bakanı veya üst düzey yetkilisi, Rumların liderleri ile Birleşmiş Milletler koridorlarında dahi el sıkışmaz, görüşmezdi...
  Yemek olduğu zamanlarda aynı masaya oturmamaya özen gösterilirdi...
  Türkiye’nin eski hükümetleri, yani 2004 yılından öncekiler, Rum tarafının tek yanlı AB üyesi yapılamayacağını söylerdi...
  Hatta çok ciddi uyarılar yapılırdı...
  “Rumların tek yanlı AB üyeliği Doğu Akdeniz’de sürekli istikrarsızlık yaratır” derlerdi...
  Rumların AB üyeliği öncesinde Dışişleri Bakanlığı yapan İsmail Cem, 5 Kasım 2001 tarihinde dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto’ya şu uyarıyı yapmıştı:
  “Kıbrıs konusunda hesap hatasına düşülmemeli...”
  Bunun üzerine De Soto’ya, Rum tarafının AB üyeliği konusundaki düşünceleri sorulduğu zaman, verdiği yanıt şöyleydi:
  "Bu bir hipotezdir"...
  Mesut Yılmaz ise 17 Kasım 2001 tarihli açıklamasında, Rumların, AB üyeliği konusunu şöyle değerlendirmişti:
  ''AB organları ve üye ülkeler, Kıbrıs sorunu çözülmeden, Kıbrıs'ın AB'ye üye olmasının gerek birlik açısından, gerekse bölgenin güvenliği açısından yaratacağı sakıncaların bilincindedirler”...
Peki ne oldu da bu politika değişti?..
 AK Parti iktidarı; Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması’na dayanarak, 2003 yılından itibaren farklı bir Kıbrıs politikası uygulamaya başladı...
  ‘Uzlaşmazlıkla’ suçlanan Türk tarafının politikasında ciddi değişiklikler yapıldı...
  “Bir çakıl taşı verilmez” söyleminden ‘bir adım önde’ politikasına geçildi...
  Ve Rum tarafı, bunlardan aldığı cesaretle, AB üyeliği konusundaki girişimlerini hızlandırdı...
  Bizleri ‘Annan Planı’ ile oyalarken, diğer yandan tam üyelik garantisini elde etti...
  Annan Planı’na “hayır” dedikleri halde üyelik kararı ile taltif edildi...
  İşte Türkiye Başbakanı’nın iki gün önce, Rum lideri ile Brüksel’de samimi pozlar vermesinin temelinde bu değişim vardır...
  AB üyesi olan Rumların, AB ile müzakereleri sürdürmek isteyen Türkiye’ye karşı veto kullanma hakkı vardır...
  Rum tarafı, önceki akşam gerçekleştirilen Türkiye özel oturumunda ‘veto’ oyu kullanmış olsaydı, Türkiye’ye 3 milyar Euro’luk yardım da yapılmazdı, 17’nci başlığın açılması da kabul edilmezdi...
  Başlıklar açılırsa ne olur?..
  Peşin hükümlerle ‘hiçbir şey olmaz’ diyemeyiz...
  Ancak ‘çok şeyin olabileceğini’ de söyleyemeyiz...
  Bunu zaman gösterecek...
Bizim için önemli olan nedir?..
  Gelinen noktada Kıbrıslı Türkler açısından önemli olan hususları, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı 
3 ana başlık altında topladı... 
  Bunlardan bir tanesi Toprak ve Mülkiyet, diğeri Dönüşümlü Başkanlık, üçüncüsü ve en önemlisi ise Güvenlik ve Garantiler’dir...
  Akıncı; Türkiye’den gelen Gazeteciler Federasyonu heyetine dün müzakerelerle ilgili bilgi verirken, garantiler konusunun en sona bırakılacağını söyledi...
  Ayrıca önemli bir noktaya daha dikkat çekti...
  Garanti sisteminin değişmesi veya devamına sadece Yunanistan’ın değil, diğer garantör ülkelerin de onay vermesi gerektiğini anımsattı...
  Bu konu gerçekten Kıbrıslı Türkler açısından hayati derecede önemlidir...
  Hele Orta Doğu’da yaşananlara baktıkça, olası bir çözüm sonrasında can ve mal güvenliğimizi sağlayacak garantilerin önemini daha iyi anlayabiliyoruz...
  İki toplumun 52 yıldan beri ayrı yaşadığı, Rum okullarında Türk düşmanlığının körüklendiği, özellikle de ELAM’ın saldırıları objektif bir şekilde değerlendirilmelidir...
  Hiç kimse bu gerçekleri görmezden gelemez...
  Rumlar dahi gelemez...
  Olası bir çözüm sonrasında her iki topluma da, karşılıklı güven için uzunca bir zaman verilmelidir...
  Bunun için de garantilerin devamı önemlidir...
YORUM EKLE

banner608

banner474