banner564

Öyleyse çek başına geleni

   Kıbrıs Türk toplumu; 20 Temmuz 1974 sonrasında ilk kez bu kadar belirsizlik ve çaresizlik içinde bulunuyor...
   Elektriklerin hemen her gün kesildiği dönemlerde dahi bu kadar mutsuz bir tablo oluşmadı...
   Özellikle köylerde ‘mücadeleden’ yorulmuş, siyasilerden umudunu kesmiş...
   Hatta devlete güveni kalmamış insanlar görürsünüz...
   Nedeni çok basit...
   Adam diyor ki; bizim köyümüzde sadece bin 940 metrelik su borusu 35 yıldan beri değişmedi...
   Çeşmeyi açtığımızda paslı su akıyor...
   Yüzümüzü, gözümüzü, çamaşırlarımızı, bulaşıklarımızı bu sularla yıkamak zorunda kalıyoruz...
   Ve hastalıktan korkuyoruz...
   Bir diğeri, 1974 öncesinden kalma asbest boruları gündeme getiriyor, herkesin kanserle boğuştuğuna dikkat çekiyor...
   Yeni İskele’de balıkçılar...
   Mesarya’da hayvancılar ve tarımcılar...
   Güzelyurt’ta narenciyeciler, patates üreticileri perişan halde...
   İnsanlar üretim yapmaktan korkar olmuş....
   Bankalara olan borçlar ödenemiyor...
   İşsiz çocuklarının cebine harçlık koyamıyor...
   Pınarbaşı’nın genç muhtarı köyde sokak lambalarının 2 saatte bir bozulmasından ve bu basit soruna çare bulunamamasından yakınıyor...
   Girne boğazının muhtarı, asırlık çam ağaçlarının ‘ilaçlama yapılmaması nedeniyle’ kurtlara yem olduğunu belirterek, yetkililerin hiçbir şeyi umursamadığına dikkat çekiyor...
   Gaziköy’deki hayvancı, küçükbaşlarda Scrapi sorununun tehlikeli boyutlara ulaştığını söylüyor...
   Veteriner dairesi, hayvancının derdine çare bulamıyor...
Toplum nereye götürülüyor?..
   Buraya kadar sıraladığım sorunların hemen hepsi, basit önlemlerle ortadan kalkabilecek sorunlar...
   Fakat kimse kılını oynatmıyor...
   Devlet yönetimi, sorunlarla uğraşmıyor...
   Bürokratlar artık köylere çıkmayı kabul etmiyor...
   Üç bine yakın resmi hizmet aracının bulunduğu bir ülkede, köyler ve kentler denetlenmiyor...
   Çam ağaçlarını kurtarmak için ilaçlama yapılmamasının mazereti olur mu?..
   Maalesef oluyor...
   Seçimler için toplamda 10 milyon TL harcayabilen partiler ve onların destekçileri; bin 900 metrelik su borusunu değiştiremiyorsa, buna ne demeli?..
   Evet, bu ülkede, çiftçinin, köylünün, işçinin, dar ve sabit gelirli çalışanların ciddi sıkıntıları vardır...
   Ama bazı kesimlerdeki bolluk da gözden kaçmıyor...
   Öyleyse; adaleti sağlayıcı bir mekanizmanın neden kurulmadığını birilerinin açıklaması gerekiyor...
   Neden ülke bu kadar kötü durumda?..
   İnsanları mutsuz eden basit nedenler neden ortadan kaldırılmıyor?..
Futbol ilk adım
   Yaşananlara bakıldığı zaman, Futbol Federasyonu’na bağlı kulüplerin, KOP üyeliğine neden destek verdiklerini anlamak zor değildir...
   Bunların büyük bir çoğunluğu, KOP’a üyelik sonrasında tüm sorunların ortadan kalkmayacağını biliyor...
   Kendi içinde toparlanamayan kyulüplerin, profesyonel Rum liginde yer bulamayacağını, hatta Rum takımları ile maç yapabilecek bir seviyeye gelinemeyeceğini biliyorlar...
   Öyleyse bu gerçekleri bilerek, neden KOP’a üyelik girişimini destekliyorlar?..
   Bana göre bu hareket, toplumsal tepkinin ilk adımıdır...
   İnsanları “Bir çözüm olsun da nasıl olursa olsun” diyecek noktaya getirdiler...
   Ve bu insanlar, gece yattıklarında, temelsiz bir çözüm sonrasında başımıza nelerin gelebileceğini düşünemez oldular...
   Geçmişi iyi bilen insanları bu hale düşürenler, esas sorumlu olanlardır...
   Yoksa bu toplumun ezici bir çoğunluğu, sağlam temellere dayanmayan bir anlaşma halinde başımıza nelerin gelebileceğini çok iyi biliyor...
   Türkiye’nin sadece bir hafta süreyle buraya para göndermemesi halinde, tüm kesimlerin iflas edeceğini kabul etmeyenlerin sayısı binde bir bile değildir...
   Bir ülkenin, bir toplumun geleceği temelsiz düşüncelerle tehlikeye atılamaz...
   Hiç kimsenin şahsi düşünceleri, bir toplumun ve bir ülkenin geleceğini tehlikeye sokamaz...
   Yoksa; Kıbrıs Türk takımlarının, Rum takımlarıyla maç yapabilecek durumda olmadıklarını itiraf edebilen Federasyon yöneticileri, diğer taraftan ‘uluslararası müsabaka yapılacağı’ gerekçesiyle KOP’a üyeliğin bir işe yarayacağını iddia edemez...
   Buraya yabancı takımlar gelecekmiş...
   Turist sayısında en az yüzde 40, hatta 50 artış olacakmış...
   Bunlar güzel hayaller...
   Ama bugünkü koşullarda gerçekleşmesi imkansız...
Hangi stadyumda oynayacaklar?
   Diyelim ki; Avrupa’nın bir mahalle takımı kamp için buraya gelecek...
   Peki hangi stadyumunda çalışma yapacak?..
   Rum’dan kalan stadyumlara adımını atamaz...
   Atmaya kalktığı anda, karşısında dava tehditlerini bulacak...
   Böylesi bir durumda bu ülkeye hangi takım, ne maksat için gelecek?..
   İşin özeti; bu hareket bir tepkinin sonucudur...
   Önce bunu anlamak gerekir...
   Bugün futbol federasyonu, yarın bir başkası aynı yolu izleyebilir...
   Rumlardan, bu tür girişimlere maddi ve manevi destek beklemek aşırı saflık olur...
   Onlar “Hoş geldiniz, ama bekleyin beyler” diyecek...
   Nitekim KOP Başkanı, üç gün önce KTFF Başkanı’na “Bizim toplumun duygularını düzeltmek uzun yıllar alacak” demiş...
   1974’ten bu yana 41 yıl geçti...
   Sınır kapıları 12 yıldan beri açık...
   Ama ‘Rumların duyguları’ hala değişmemiş...
   Bizi ortak devletten onlar kovdu...
   Silahlı saldırıları 1963’te onlar başlattı...
   Türk köylerini onlar bertaraf etti...
   Canlı katliamları onlar yaptı...
   Ve Türkiye 11 yıl gecikme ile bizleri kurtarmak zorunda kaldı...
   O da Cunta’nın zorlamasıyla...
   Bizim duygularımız yok mu?..
   Acının en büyüğünü bizler yaşadık...
   Ve acılarımızı geride bırakarak, onlara kucak açtık...
   Onlar hala 1974 öncesini kabullenmiyorlar...
   Sadece 1974’ü hatırlıyorlar...
   Ve duyguların düzelmesi için uzun zamana ihtiyaç olacağını söylüyorlar...
   Öyleyse ‘oynasın GG’...
   Kiminle?..
   Yüz metre mesafedeki YAK ile...
   YAK da oynasın, 50 metre mesafedeki Kaymaklı ile...
   Bir avuçluk ülkede, kendi takımlarını birleştirme ve güçlendirme başarısını gösteremeyen bir yönetim anlayışı...
   Şimdi dünyaya ayak uydurma edebiyatına sarılıyorsa...
   Ne demek lazım?..
   Çek başına geleni... 
YORUM EKLE

banner471

banner474