banner564

Rumlar ve Türkler, Ağustos Böceği ile Karınca

Bir ülke rekabette ne kadar güçlü ise o kadar verimlidir.
 
Ne kadar verimli ise o kadar refah yaratır.
 
Ne kadar refah yaratırsa vatandaşlarına sunduğu gelir düzeyi o kadar yüksektir.
 
Ülkelerin birbirlerine oranla ne kadar rekabetçi olduklarını ölçen Dünya Rekabet Edebilirlik Endeksi’nde* 144 ülke var.
 
Eğer KKTC bu ülkelerle rekabet ediyor olsaydı Bangladeş, Gabon ve Ruanda gibi ülkelerin gerisinde114’üncü gelecekti.**
 
Rekabet Endeksi’nde Rum tarafı 58’inci sıradadır.  İçine yuvarlandıkları banka kaynaklı ekonomik krizden önce Rumlar 40’ıncı sıradaydılar. KKTC ise yedi yıldır 114’üncülüklerde dolaşıyor. Rumların durumu iyiye giderken Türklerin durumunda bir değişiklik yok.
 
Eğer ada birleşirse kısa sürede Türk ekonomisinin büyük bir bölümü Rum işadamlarına yem olacak.
 
Bu konuyu ne zaman açsam bir mazeret çığının altında kalırım. Bu mazeretlerin en saçmasından başlayım:
 
“Türkiye Kıbrıslı Türkleri istediği gibi oynatmak için KKTC’nin kalkınmasını köstekliyor.”
 
Bu mazeret saçma olduğu kadar gülünçtür.
 
Bir örnek: Araştırmalar KKTC’de iş yaparken karşılaşılan en büyük problemin “Verimsiz devlet bürokrasi” olduğunu gösteriyor. Bunda en büyük TC düşmanının bile Ankara’nın parmağını görmesi zordur.
 
Bir diğer mazeret KKTC’nin uluslararası arenada tanınmamış bir devlet olduğudur. Bunun KKTC ekonomisini yavaşlatan güçlü bir etken olduğu doğrudur.  
 
Tanınmamışlık KKTC’nin ilişkilerini yoğunlukla Türkiye ile yürütmesine neden oldu.
 
En gelişmiş sektör olan turizm ve eğitim başta olmak üzere KKTC’nin ürettiği mal ve hizmetlerin üçte ikiye yakın kısmı Türkiye’ye pazarlanmakta. İthalatın da yaklaşık üçte ikisi Türkiye’den gelmekte.
 
Ama, tanınmamış olmasına rağmen, KKTC  bağımsız bir devletin hemen hemen büyün fonksiyonlarına sahiptir.
 
Zaten,  rekabette bir ülkeye güç veren unsurlara bakıldığında bunların neredeyse tümünün tanınmışlıkla ilgili olmadığı görülür. Örneğin altyapı, eğitim, sağlık, verimli yatırım ortamı v.s.
 
Türk askerleri 1974’te adaya çıkınca Rumlar Kıbrıs’ın en zengin ve güzel bölümünden perişan bir şekilde kaçmak zorunda kaldılar. Ama kısa zamanda toparlandılar. Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’in en demokratik ve müreffeh ülkesi haline getirdiler. 2004’te Avrupa Birliğine girdiler.
 
KKTC ise, ilk gün olduğu gibi Türkiye’nin yardımlarla ayakta durabilen bir ülkedir.
 
Rumların terk ettiği topraklarda kurulan KKTC'de hükümetler kırk bir yıldır ekonomiyi sağlam temellere oturtulmak ve güçlü bir biçimde kalkındırmak için gerekli adımları atmadı.
 
Bugün, Rumlar tarihlerindeki en büyük ekonomik krizi yaşıyor olmalarına rağmen Güney ekonomisi Kuzey’den beş misli büyüktür.
 
 
Rekabet Edebilirlik raporunu hazırlayan ekonomist Kamil Sertoğlu, Mustafa Besim ve Cem Tanova’nın sözleri ile “Kötü kamu ve ekonomi yönetimi sayesinde ekonomik model tıkanmış, sermaye verimliliği azalmış, rekabet edebilirlik zayıf kalmış ve nihayetinde ülke refahı belirgin bir gelişme göstereme(miştir).”
 
 
Yılların akışı içinde siyasi partilerin, devlet kurumlarının yöneticileri değişti, piyasada büyüyen ve küçülen şirketler oldu “ancak tüm bu değişime rağmen temel sorunlar aynı kal(dı). Bu olumsuz yönetim kültürü̈ adalet algısına zarar ver(di) ve toplumun her kesiminde bir güvensizlik ortamı yarat(tı).”
 
Ancak bu durum reform için bir istek doğurmadı. Toplumda güvensizlik o kadar derindir ki “ tüm kesimler kendi statükosunun korunması kaygısı ile reform önerilerine de kuşku ile bakmaktadırlar.”
 
Bunun sonucunda “toplumda adaletsizlik ilkesi ve siyaset kurumuna güvensizlik” egemen olmuştur, diyor ekonomistler. “Bütün bunlar bizlere Kıbrıslı Türklerin artık yeni bir yaklaşıma, yeni bir modele, kısaca yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu işaret etmektedir.”
 
Ancak ufukta ne böyle bir hikâye var ne de hikâyeci.

 
YARIN: KIBRISLI TÜRKLER KENDİ BÖLGELERİNDE SUNULAN MAL VE HİZMETLERE GÜVENMİYOR
YORUM EKLE

banner471

banner474