banner564

Su gerçekten bize mi geliyor?

İsrail’in ilk başbakanı olan Ben Gourion 1957’de “Bizim varlığımız ve güvenliğimiz açısından, bir Avrupa ülkesinin dostluğu tüm Asya insanlarının görüşlerinden daha önemlidir” diyerek Batı’ya olan muhtaçlığını ortaya koymuştur. Tabi Avrupa’dan beklenen bu destek 1957 yılı sonrası ve özellikle 1967 Arap-İsrail savaşıyla ABD tarafından sağlanmış ve Avrupa’nın yerini de o tarihten sonra ABD almıştır.
İsrail sadece komşusu olan ülkeler açısından değil, coğrafik bölgesinde yer alan tüm devletlerle çeşitli etkileşimler içerisinde olmuştur. İsrail, Etiyopya ile işbirliği yapmış ve burada Eritreli Müslümanlar’a karşı yapılan savaşta kendilerine destek olmuştur. 
Ayrıca alt yapılarının kurulmasında Etiyopya’ya yardım etmiş ve karşılığında Nil Nehri’nin suyundan faydalanabilmek için ortak baraj projesini başlatmıştır. Güney Sudan’ın kuzeyden koparılmasında İsrail aktif rol oynamış,  Fransa’ya Cezayir Savaşı’nda ciddi askeri destek vermiştir. 
Geçmişte Mısır, İran, Fas gibi Arap Devletleri’nin başkanlarıyla iyi ilişkiler kurarak bu devletlerden çeşitli şekillerde faydalanmıştır. İsrail, Yemen ve Umman iç savaşlarında da aktif rol almış; Çad iç savaşında menfaati doğrultusunda Habre liderliğindeki Hristiyan/Pagan ittifakını desteklemiştir. 
Bugün ise Kuzey Irak’ta bulunan Kürt Yönetimi’ni İsrail, çeşitli yollarla desteklemekte, hatta gönderdiği subaylar ve silahlarla peşmergeleri bile eğitmektedir. İsrail bugün Kuzey Irak’ın inşaat sahasında önemli işler yapmakta ve diğer taraftan da buralarda toprak ve emlak alım işleriyle meşgul olmaktadır. 
Bu gelişmelere paralel olarak İsrail son yıllarda, kaybolan Yahudi kabilesinin aslında “Kürtler” olduğunu ortaya atarak bu bölge ile siyasi ve askeri yakınlaşma yanında tarihsel bir bağ kurmaya da çalışarak bölge halkını manevi değerler açısından etkileme politikası yürütmektedir.
İsrail için petrol ve doğal gaz yanında kendi artan nüfusunun (Gelecekte daha da artması planlanan toprakları da düşünülerek) etkisiyle önemli ölçüde “su ihtiyacı” da bulunmaktadır. 1948’de kurulan İsrail toprakları üzerindeki su rezervleri zamanla çok yetersiz kalmış ve başka kaynakları ele geçirme ihtiyacı doğmuştur. İsrail bugün su kaynaklarını yeterince arttıramadığı için yeni yerleşim alanları açamamakta ve dolayısıyla nüfusunu da istediği hızda çoğaltamamaktadır.
İsrail’in işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri ve Taberiye Gölü, bölgenin önemli su havzalarıdır. Yine Güney Lübnan’daki ve Filistin’deki sular da İsrail’in kontrolü altındadır. İsrail işgal ettiği bölgeleri “su” düşüncesini de ön planda tutarak ele geçirmektedir. Ancak bölgedeki su kaynakları dünya geneline oranla çok yetersiz kaldığı için İsrail bugün işgal yolu dışında diğer dolaylı yollarla da su elde etme çabası içerisindedir.
İsrail su sorununa çözüm bulabilmek amacıyla Nil Nehri’nin kaynağındaki Etiyopya ve Sudan’la sıkı ilişki içerisinde bulunmaktadır. Sudanlı ayrılıkçılara verdiği destekle (ABD ile birlikte) bu ülkenin Kuzey-Güney olarak iki ayrı devlete bölünmesine büyük katkı koymuştur.
 İsrail, ABD ile birlikte Etiyopya’da, 43000 hektar alanın sulamasını sağlayacak 4 barajın yapılmasını istemekte ve bunun inşasına karşı durabilecek, şiddetli tepki gösterebilecek ülkeleri zayıflatarak güçsüzleştirmek amacını taşımaktadır. İsrail bu hedeflerine önce Sudan’ı parçalayarak, ardından da Mısır’da iç karışıklıklar çıkartarak yani bu ülkeleri zayıflatarak su konusunda ulaşmak istediği amacına yaklaşmış bulunmaktadır. 
İsrail, bu su düşkünlüğü nedeniyle GAP’a da özel ilgi göstermektedir. Buna göre Türkiye ve KKTC arasında borularla taşınacak olan suyun Kuzey Kıbrıs üzerinden İsrail’e satılması da gündemde bulunmaktadır. Bana göre, Türkiye’den KKTC’ye gelecek suyun önemli bir kısmı küresel şirket veya şirketler vasıtasıyla İsrail’e taşınacaktır. İsrail’in bu noktada hamlesiz kalmayacağına ve şimdiden sudan yararlanabilmenin hesapları içerisinde olduğuna inanmaktayım. 
Kıbrıs Cumhuriyeti ile İsrail ortaklığı’nda çıkartılacak olan doğal gaz ve petrolün nakil görevinin Türkiye’ye verilmesi karşılığında (Borularla Türkiye kıyılarına taşınması ve oradan dünyaya dağıtılması) Kuzey Kıbrıs’a getirilecek suyun İsrail’e dolaylı vasıtalarla aktarılma ihtimali yüksektir. Zaten hali hazırda İsrail, Manavgat suyunu Türkiye’den alarak kullanmaktadır. 
T.C-KKTC arasındaki protokole göre Türkiye’den gelecek olan suyun kontrol ve dağıtımı, esasen adanın kuzeyindeki siyasi otoriteye değil özel bir şirkete ihale usulüyle verilecektir. Bu su, devletsel yardım amacından çok ticari bir amaçla Kıbrıs’ın kuzeyine gelecek ve buradan da İsrail’in su ihtiyacını karşılamak için ihraç edilecektir.
YORUM EKLE

banner471

banner473