İngiltere; 1960 yılında Kıbrıslı Rumlara ve Türklere adanın yönetimini teslim ederek, geri çekildi...
İki toplum için bundan büyük bir hediye olamazdı...
Ne var ki; 1955’te İngiliz yönetimine karşı silahlı terör saldırılarını başlatan EOKA adlı örgütü ve bu örgütü yöneten kilisenin başı Makarios, 3 yıl gibi kısa bir süre içinde bu kez namluları Kıbrıslı Türklere yöneltti...
Bir din adamı, kan akıtmadan çekinmedi...
Küçük çocuklardan tutun, yaşlı insanlara kadar birçok insan katledildi...
Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarından atıldı...
Tam 103 köyden kovuldu...
Ekonomik faaliyetleri yok edildi...
Tüm bu olanlar karşısında on binlerce Kıbrıslı Türk göç etmek zorunda kaldı...
Göç etmeyenler zor koşullarda yaşadı...
Bundan 43 yıl önceye dönelim...
Ortak devlet kurumlarından atılan Türk memurların maaşlarını Türkiye göndermek zorunda kaldı...
İşsiz ve parasız kalan insanlarımıza iaşe yardımını Türkiye başlattı...
Bunları yaşanmamış kabul edemeyiz...
Nasıl ki; 20 Temmuz 1974’ü konuşuyorlar, ondan öncesini de konuşmuş olsalardı, Kıbrıs sorunu çoktan çözülürdü...
Ama bunu yapmak yerine “Ya hepsi, ya da bu şekilde devam” prensibiyle Kıbrıs sorununu bugünlere kadar getirdiler...
Değişen ne oldu?
Kilise hala Türklere yönelik saldırıların başkomutanıdır...
Terör örgütüne parayı da, silahı da veren kilisedir...
Bu gerçeği Kıbrıslı Rumlar da biliyor, AB üyesi ülkeler de, Amerika da...
Buna karşın cübbeleri giydirerek, iki tarafın din adamlarını bir araya getirip poz verdiriyorlar...
Fotoğrafın altına da ‘Din adamlarından barış çağrısı’ diyorlar...
Kilisenin başı; ELAM’ı desteklemeyeceğine dair güvence vermiş olsaydı, değil birlikte poz vermeye, elini öpene dahi saygı duyabilirdik...
Fakat ELAM, askeri kamplarda eğitimlerini sürdürüyor...
Türklere saldıranlar mahkemelerde yargılanmıyor, cezalandırılmıyor...
Rum gençlerinin ezici bir çoğunluğu bizlerle ortaklığa karşı çıkıyor, her ortamda Yunan marşı ve Yunan bayraklarıyla karşımıza çıkıyor...
ABD çok çabaladı
Amerika Birleşik Devletleri, iki toplumu yakınlaştırabilmek için yüz milyonlarca dolar harcadı...
Sonuç sıfır...
Amerika’da ‘conflict resolution’ adı altında onlarca toplantı düzenlendi...
Bunların en önemlisi ‘Policy maker’ (Karar vericiler) adı altında Waest Virginia’da düzenlenen uzun süreli toplantıydı...
Bu toplantıda yer alanlardan biri de bendim...
Türk heyetinde şimdiki Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kutlay Erk, Ömer Kalyoncu, eski Ticaret Odası Başkanı Erdil Nami, Yargıç Gönül Erönen, Vedat Çelik, eski müzakereci Ergün Olgun gibi isimler vardı...
Rumların heyetinde de milletvekilleri, yargıçlar, avukatlar, halen cezaevinde bulunan Rum Telekomünikasyon Dairesi Yönetim Kurulu Başkanı, DİKO eski Genel Sekreteri Stathis Kittis, Lefkoşa’nın eski Rum Belediye Başkanı Lellos Dimitriadis gibi önemli isimler vardı…
Günlerce bizlere ‘ortak iş yapma’ ‘birlikte başarma’ metodları öğretmeye çalıştılar…
Ama olmadı…
Toplantı bittikten sonra taraflar en fazla 2 kez bir araya gelebildi…
Sonrasında film bitti…
Sorunun ana nedeni saklanıyor
Bunlar somut örneklerdir…
Rumlarda bizimle paylaşım niyeti olsaydı mesele çoktan biterdi…
Ama niyet paylaşım değil, 1955’te başlayan Enosis mücadelesidir…
Eleni Thearus isimli Rum kadın siyasetçi, AP milletvekili bunu kısa bir süre önce açık bir dille itiraf etti…
Hem de Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın huzurunda…
Eide, Biden, Boris Johnson, Juncker, Shultz ve diğerleri bu gerçekleri bilmiyor mu?..
Hala Enosis hedefinden söz eden insanlarla, Kıbrıslı Türkleri nasıl birleştirecekler?..
Niyetleri yine acı olayları başlatmak mıdır?..
Değilse artık tarafların gerçek niyetleri deşifre edilmeli, sahte maskeler fırlatılmalıdır…
Hayal aleminde yüzmeyen insanlar; bugün başlayacak olan Crans Montana konferansından başarı beklemezler…
Gerçekleri görenler, ortaya çıkacak olumsuzlukların faturasını Türkiye’ye ve KKTC’ye yükleyemezler…
Sorunun temelinde ırkçılık vardır…
Bunun ilan edilmesinde çok geç kalındı…
