banner564

Âşk’ın İlizyonları:

“Kalbin arzuladığı yere giden bütün yollar uzundur.” Joseph Conrad.
11.
Beni kendi standardlarımla aldatıyorsun, ben verdim sana bu gücü; ellerimle, gözlerimle, sözlerimle, yoksa kendinde sen bu gücü bulamazdın, ne haddine! Senin sinsiliğin yok mu? Sen şimdi kiminle, kendini aldatmaya -devam mı ediyorsun. Bir yalancının yolcuları ancak onun yalanlarıyla doldurduğu kendi başına sürüp giden yalnızlıklardır. Sözcükler nafile! Fayda etmiyor kalbime; misâl, vurmaları kalbimin babalarıyla çocuk gibi yetiştirdiğim kalbime; yalnızlık unutulmamalı giyindiğim zaman acımı ve seni çıkardığım zaman üzerimden... Duyguların çıngıraklı seslerini duyuyorum, uzakta değil onlar, gayet yakınımda fakat usul dokunamıyorum. Kendimi daha az seviyorum çok daha az, hiç bir geleceğim yokmuş gibi; sarıyor umutsuzluk asil düşüncelerimi; belki de çaresizlik değil, -ya da daha da kötüsü; mekânım zamansızlık beden imajlarını süsleyen kadınlarla, hayasızca akıp giden zamanla –ve tüm korkular arkamdan geliyor; klostrofobi, agorafobi, vs... 
Rüyâlarımda her zaman olacaksın, simgelerin dilinde, bilinçaltımda evlerinin kapıları açık, pencerelerinden el kol işaretleriyle bana sevgini anlatacaksın; ben de normalin dışında (anomali), biraz sapa bir yolda seni yine sevmekle-sevmemek arası gidip geleceğim... Tüm mobilyalarını boyatmış olarak biraz fazla mutlusun, sessizlik sana yakışmıyor ve o tüm tezatlar, yaşadıkların-yaşananlar-, senin mutfağındaki herşey ilgimi çekiyor inadıma seviyorum, nereye baksam yüzündeki çocuğu istiyorum ve gömleğindeki düğmelerinin birer birer azalmasını seviyorum ve senden duymayı bekliyorum “Benim kadın göğüslerime gel,/Ve acı yerine sütümü al...”Shakespeare.
12.
Kılık değiştirmiş bir gerçek gün yüzünü aşındırıyor, sanki yalnızlığın ‘bu işte bir iş var’ dediğini duyar gibi oluyorum. Bireyoluşsal süreçte çok sanrılara direndim, bıraktım tüm kaygıları kendi başlarını düşünsünler, edilgen, yapıcı bir huzur arıyorum. Kendi dışımda, benden bağımsız sözcükler söylenmeleri için beni dışarıya doğru itiyor, geçmişteki olaylardan nasibini almış bir birey olarak ben yıkıcı tepkilere bıraktım kendimi, uykulara, başıboşluğa, inorganik sevdalara, belki derinde bir yerde –yersizlikte çünkü öyle bir yer yok vaat ettikleri; izler, yanılsamalar, iyleştirici, avutucu, ıstrabın banyosunda yıkanan duygularla başbaşa, yıkılır arzular, merhemi yoktur sürmek istediğin; yalnızca şeytanca bir şölendir bu, birçok güzelliğin yalıtımıyla akseder ağrılı semptonları Allah’ın bana sunduğu nimetlerin gerçekliğine, O’nun muhteşem oratoryo’sundan...
Nevrotik yaratıldım; bağışlamak için değil kendimi, askıya almak için bazı düşlerimi. Şu  an yaşamın bana verdiği ipuçlarına alışma devresindeyim, karşılıklı birbirimizi hipnozla betimlediğimiz o günleri hatırladım ne de ümitsizmişim, kendi silahımla kendimi yaralamıştım. Ne yazık, çok da araştırmaların içerisine girmeden, mülayim bir âşk neferi gibi sayrı hastalıklara kapılmıştım, gözlerim bulanık görmüyordu... Ne kadar da aptalmışım, bazen çok bilgi de yaramıyor insana, bazen hiç de okumamalı, sadece sarih bir zihinle belki de kaybettiklerimi tekrardan yerine geri getirebilirim diye... Entelektüellik bir güç müdür? Ya da kadınların bizi zayıflattığı yerde güçsüzlük mü? Yaş ilerledikçe daha da, birçok beğenmiyorum –zamanı mı kaçırıyorum yoksa akli dengelerimde bozukluklar mı seyrediyor, ne de komik bir algısallık –algının kendisi her gün kendi cinayetini işliyor zaten, -zamansızlık benim benimsemediğim bir kavramdı. Nasıl oldu da yine başa döndüm, kan şebekelerim tecimsel akıyor bedenimde, bedensizlik mi dedeniz duyamadım... 
13.
  Sık sık kendime davranışlarımın nedenini soruyorum, açılan cerahat yaralarıma, kayıp bir mitos gibi tenime soruyorum, kaprislerini çektiğim olmayan sevgilimin, koleraya tutulmuş yüreğine soruyorum; “kişi, kendini gerçekleştirmek için yok eder kendini.”Nietzsche. Bile isteye sonsuz çeşitlilikte, monadların melodisiyle, kendi iyliğinle çelişmeden, her payda da ortak bir bulguyla egomu yenmeye çalışabilmeliyim de. Kayıtsızlığım kendimedir, sesinin geldiği yere, yasal bir gerçektir evlendiğim zaman seninle sana olan sevgim, yargısız infaz edebildiğim sensizliğe... Olasılıklarınla, tutkumuzu zedeledin, indirdin satırını üzerime gözlerinin; gözlerime hapsolan, cidarına ve çağrı krizlerime -sığınağımdır aklının bilmedikleri; ve nedenlerinin başucu kitabım oldukları, nefessiz, -ayıpörter yüzündeki duygularımı... Sendeki şeyleri şeylerle paylaşamayan bir tek ben miyim? 
İdealleştirilmiş bir objesel-imgedir âşk, nesnenin derinliklerinde alışverişe müsait bir kul olarak kaybolup gittiğim yerden ancak bir selâm vermeye yeltendim ve sen de hiçliğe tevazu gösterir gibiydin, sen o değilsin diğerleri gibisin... Tesellim yoktur artık ben de bir hiçtim, seni yitirmenin kabahatiyle yapayalnızdım, bir dilek tutmuştum ki, belki de bir gün ben de orda seninle birlikte kendimi yenibaştan keşfediyor olacaktım... 






Haftanın Şiiri:

ÂŞK SENDROMU
korku laboratuarından çıkamamak korkusu
ya da ilk bakışta sevmeden kim âşık olmuştu
acıların sustuğu yerde kaygıların sustuğunu söyleme
âşkla evlenen kadınların erdemi icadımızdır doğrusu
isterseniz duyguları tırpanlayın kâinattır tanığım
benim her türlü herşeyi arzu eden ölümlü yanım
gözlernizden bakan inadınızdır evliliğin düşmanı
ya da türün amaçlarına uygun âşkımız susacaktı...
Titrerim kabûs dolu bu akşamda buhurda tüten alevden
âşkın neşteri kalbime işledi mihrakı lâl kokulu muhteşem! 
cefası üstüme hercai öpüşlerin, titrerim!, tutkulu ihtimal...
Gönül sözlüğümden çıkardım şu ânı, avuçlarımı...kanıyor
tatminsiz biremelgibi âşk ruhumun doğasında...bakışların  
o hicran sözlerinden kalakalmış seni söyler müphem adın
o şeylerin nüshasıyla tenimden kayboluşu dokunuşların
şimdi eşyalarımda tozlu birer buğulu gözyaşı iziydiler 
şu yüreğime inen gül kokulu merdiven, sonra tenime 
inen gölgeler, sürdüler etime öpüşlerinden kelimeler
o ân kendimi tanıyamadım..menzillerde, herşeyde, 
heryerde, sen!..bir ihtimal daha var, biliyorum... 
mutlu âşkın küçük kavgaları ya da 
                                mutlu âşkı yoktur.
YORUM EKLE

banner608

banner473