banner564

“İhtiyacınızdan artanı olmayanlara verin.”(Bakara 219)

“Kapitalizm, nimetlerin adaletsiz bölüşümüdür. Komünizm ise sefaletin eşit bölüşümüdür.” Winston Churchill.
İçimde katıksız bir inanç ve samimiyet ve yeteri kadar O’na inanabilmem için dünyada helal deliller. Özgürlük ise inancımızın kuvveti kadar genişleyen; sınırları ahlâkımızın sınırladığı kadar değer bütünü içerisinde kendini tanımlatabilen, algılatabilen... Hayatı ise tedebbür etmeliyiz ki çözümsüzlük çözüm olmasın, ki iyi fiillerle karşılaşabilelim, salih ameller işleyerek üzülmeyenlerden olalım... Sevgi ise öngörülmezleri engeller, bir amaca, amaçlara hizmet etmenizi, tüm kalbinizle kan dolaşımınızı harekete geçirmenizi, ayrıca, ahde vefanızın gelişmesini sağlar.  
İhtiyaçtan artanı değil gönlünüzden akanı verin ihtayaçlılara, sosyal adaletsizlikteki dengesizlikleri gidermek için dayanışma, hoşgörü ve gönülden vermeyi alışkanlık edinin, Allah’ın size verdiği oranda sadaka verin, sadece sadaka verin, gizleyip verin, sevdiğiniz şeylerden verin... Gönlündekini bölüşmeyenin sonu kendi hırsı ve doyumsuzluğu içinde, tatminsizliği içinde yitip gidecektir. Hiçbir şeyi tekelleştirmeyin, sabırsızlığınızda; olanca parayı biriktirip fakirlerle paylaşmamanız ne kötü, nasıl içiniz rahat uyuyabiliyorsunuz dünyada bu kadar acı varken, acı yaşanılıyor ve bu acıyla ölünüyorken...
Allah’ın rızasını daima gözet, Hatemünnebi Hz. Peygamberimizin yolundan, onun hayatını örnek alarak devam etmeli bu hummalı hayatın zorluklarına karşı fıtratımızın özelliklerini koruyarak vicdanımızın sesiyle bu hakikat yolunda yürümek... 
Herkesin hayırlı ve güzel işler eylemesini dilerim...

POETİKA 31-33
- Elegeçirilemez bir yapısökücüdür şair. Sürekli metafizik bir ürpertiyle dolup taşan yürek hançeriyle insanların nesnel ve öznel duygucuklarını girift, espaslı cümlelerle hallaçlandırır. Muhakemesiz şiirler ise insan muhtevasını çözmüş; semantik değerleri pek de dikkate almayan;  şiirin somut ve soyut tüm boyutlarıyla aklîliğe kaçmadan hipermetin düzeyinde mirî malı tartılırlar. Öz şiir; çokgen anlamlarını yakınındaki bir benzeşeyeniyle göstergesel(işarî) olarak zihnimizde değiştirir; “Seyrimde bir şehre vardım/ Gördüm sarayı güldür gül.../Sultanın tacı, tahtı/ Bağı, diyarı güldür gül. Gül alırlar, gül satarlar/ Gülden terazi tartarlar, gülü gül ile tartarlar/ Çarşı pazarı güldür gül...”(Ümmü Sinan). Sinestezik duygular içinde olmalısınız şu ân, onu koruyun ve saklayın; hissederek devam edin göreceksiniz o lezzet her ses ve düşünce çizgisine anlam yükleyecektir, o anlamları alın kullanın, üşütün ve--!, ellipsis ideogramlarda yolunu ileri kavramlarda bulabilecek olan modernötesi ‘anlık’; fizikötesi çıktılarını kâğıda dökecektir çünkü şiir; birliğin çokluktaki kıyâmetidir; o  herşeyin sûretidir; ‘Ecce Poem’ (işte şiir)’dir.   
 
- Şiir; kendi kendisi ‘oluş’unu gerçekleştirebilecek ivenen gerçek bir takyon hızında ilerleyerek uzayın aurasından enerji-moleküllerini alır ve şairin bilinçaltından bilincine aktararak onları düşün-kelimelere çevirir. Bu her kelime parçacığı; uzamsal matematiği; evrensel ötesi fiziği; ve âhenk mimarisini aşmış; geleneksel değerleri altüst eden görünmez bir görünge ameliyesidir ve geleneğin metafiziği içinde; sîret’in mekânsız dolaşan ruhî tekâmül sûretidir. Hakikat yalnız lisanıhâl’dedir, bu ilmihâl duyguları içinde estetik haz yalnız şiirin mukaddes şu’lesinde gizlidir, namahremdir, dokunulamazdır ve sinede bir inci tanesidir, bir gül bestesidir dökülen nefs kürsüsüne; ve sığındığımız tüm o nesne-olgulara üstün gelen yegâne varlık Tanrı’da, onun dilinden dökülen şüheda şerbeti aksetmiştir şairin şiir semâsına ve can bulmuştur gönül okyanusları bu nûr üfürüşüyle nefes nefese, kalb kalbe hayat bulmuştur tecelli kaleminin sesleriyle, kulağımda ulvî seslerin yekpare sesi olmuştur. “Bir şu’lesi var ki şem’-i cânın/ Fânûsuna sığmaz âsmânın/ Bu sîne-i berk-âşiyânın/ Sînâ dahi görmemiş nişânın/ Efrâhte-i inâyetindir” (Şeyh Galip). –çevirisi: “(Ey büyük Mevlânâ!) senin lütfunla tutuşan can mumunun alevini göğün feneri zaptedemez! Bu öyle bir ateştir ki, yıldırımlar yuvası olan bağrımda meydana getirdiği heybeti, Sînâ dağı dahi görememiştir.” Nazım Hikmet’in çevirisiyle: “ Güneşin büyük mumu, göğün mavi fanusu içinde, o cama hiç zarar vermeden yanıp duruyor. Halbuki gönül âleminin öyle bir şu’lesi var ki, onu güneşin yerine koysam gökkubenin o sonsuz fanusunu çatlatırdı. Sînâ çölündeki Tûr dağı, ki Allah orada Mûsâ’ya tecelli etmişti, şimşekler ve yıldırımlar yuvası olan bu gönüldeki nur cümbüşlerinin heybetini o Sînâ’daki dağ da görmedi. Ey büyük Mevlânâ, 
o mazhariyete eren bu gönlü senin himmetli elin tutuşturmuştur.”
- Şiir bir ‘ksenoglosi’ fenomeni gibidir. Tabiyat bunu mümkün kılar çünkü tabiyat daima maddesel evrimselleşir, insan duygularıda aynı şekilde belleksel evrimselleşerek kendi nefslerine doğru yürüyen ferdiyetleriyle; ‘hüsn-i ta’lil’ gibi sebebler yaratarak ‘Serbest hatırlamalar’la’(Ekminezi) geçmiş yaşamdaki yazmış olduğumuz şiirleri, ilerki zamanlardaki diğer bedenlerde ve bilinçlerde yazabileceğimiz, hal’de yazdığımız motor-düşün kelimelerini kullanarak metapsişik boyutlarda; aklın hükmünü geçen, kavrayamadığımız evrenin bu sonsuzluğunda, ışık ötesi seyehatlerimizde; bilinç ötesi bilinç kayıt-kodlarıyla ‘bugün’de’ kendimzi çözelttiğimiz muhayyile mekanizmalarında şifrelemiştir. Ansızlığa; ölü veya diri hapsedilmiş bu enerji-kelimeler bilinmezliğe akıp gider ve gözümüzde bir zamandan önce şeyleşir. Şeyleşen şey sonra şiir-şey’ine dönüşür. Sonuçta, şiir yalnız kendisinin efendisi ve nihayet noktasına ermiş ‘pure’ şiir’dir.



Haftanın Şiiri:


ÂŞKIN BEDENLERİ
Aklım düşerse enginlere senin çiy incilerin eteğinden;
kırılır rahmetin kâdehleri tirtir gibiyizdir ikimizde,
ses geliyor karanlıklardan mıh gibi bir iki düşünceden;
sedefler içinde âşkın alâmetin çalar azap saatlerini.
Gözlerinin sır kulbundan simsiyah şer cinler geçiyor;
sen ne görüyorsan o musun? ağulansın dillerde evlilikse,
taşlarında nakıştır ısıiplik sevgilerin, virâne sevgilerin. 
Saklanır öpüşlerin kıblesinde mana çiçekleri geceleri,
her gün namaza yatır dua eder bedeninin şahbaz elleri.
Kıyıda gül renkli şarap gibi dudakların ezandan güzel, 
her dem aynalar tutar sana güzelliğin hayâl âleminden; 
âşkın bedenleri tuğlalar giyinmiş başkalarının evlerinden.
YORUM EKLE

banner608

banner474