banner564

51- Gelip geçiciler

 “Tek gerçek yolculuk; aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.” Marcel Proust. 

Kalbin uhrevî ve şuhudî cümle kapısında vahiy âleminden işittiklerini unutma! Fıtratındaki fikrin ve şükrün Allah’ın ilmiyle sürdüğü sürece nefsini ve benliğini horla ki Allah’ın zatında eriyebilesin.  Kalbin dinine konuk geldi yüce misafirperver, bizi âyetleriyle ağırladı, gülabdandan gül suyu ve gül tespihler ile bizi imparatorluğuna çağırdı. Orada müminlerin acı kekik kokusuyla sessizliklerinin bereket ve keramet sesleri vardır. Orada konuşamadıklarımız dökülürdü ağır nağmelerden, iğne ritimlere ve neveser melodilerden ılık notalara, Necef çölü olur ora, orada bin yalnızlığın türbesi, bin sükûnetin çilesi vardır.  

Zeytindağı’nda iç dünyasını dinleyen suskunların tamahı olmaz. Az konuşanın, çok düşünenin, akıl yürütenin, kıyas yapanın, mukadderatı; ruhuna Allah’ın nurundan üflenir, kulaklarına kâmet fısıldanır maneviyatıyla yalnızlığı ilim ve irfanla kalabalıklaşır. Kalp Tanrısal bir vortextir çünkü Tanrı’nın yarattığı sonorite her namazda insanlara kendini bil diye haykırıyor. Hakikate yaklaştıkça kalbin selefi gönül olur. Kanımdan sızan onmasız bir gönül yarasıdır Allah’tan ırak kalmak. Allah’ın âyetleri objektif karşıtlıkla duygularımızda uyanır, sonra insan dramatik bir monologla kendi iç hesaplarıyla çatışarak kendi iç ahengini bulmaya çalışır. Entonasyonu bozuk bir kalbin gönül evine girdiğinizde fabrika ayarlarıyla oynayabilecek tüm nefs tehlikelerini bertaraf edin. Bu ancak ilâhi kudretin kıvılcımlarıyla korlaşıp sönmeyen bir ateş gibi gönülde taht kuracak nasihatlerle inşa edilecektir. Kendini iyileştirmenin gücü kendi nefsini aç bırakarak, o süreçte maşeri vicdan huzursuzluğunu kabullenmendir. Her şey zıttıyla geleneğe sahip çıkar, herkes kendinde sonu yaşayacaktır(fin en-soi). Yapılan şey bütünün yerini alan parçalardır. Tek hakikat sulandırılıyor, farklılıklardır birbirine en çok benzeyen. Biz birbirimize benzedikçe farklılıklarımızı unutuyor, birbirimize aynı muameleyi yapıyoruz. Birbirimizi eskitiyoruz, anlamak yerine. Dinlemek yerine birbirimize bağırıyoruz.      

Kalbin ses sembolizminde ıstırap likörünü yeşil ormanın liberten bardağından içegelmiş bir can içerisinde kızgın sarı odalı tutkuların piyangosudur nefs. Dizemini eğretilemeli kurmuş düşüncededir; hayatın gündelik psikopatolojisini yapmak için kalbin düettosundan kendine yapay mutluluk resmediyor. Sen de her gün o resme bakarak sen de olmayanlar için ağlıyor, didiniyor, kendi kendini yiyorsun. Düşüncenin olduğu yerde düşünce olmayan yüzüne ve kalbine takamadığın düşünceler için üzülmelisin. Can sıkıntısı bakanlığı olmalı; can sıkıntılarını laboratuvarlarda ayna kesikleriyle gönülden kazıyan; gizlilik yurdundan, evren kumaşından yapılma vahdet sırlarıyla; dudaktan dudağa sümbüli nükte şarabiyle kalbe zebercet dökülmelidir.

Hurma durusu renginde sabahları namaza kalkarken şu aciz kalp, bir sur üfürüşü var ki sabah rüzgârının, bir seremoni gibi kalkışı var ki güneşin ben secdedeyken; O’nun sahrasında o an ne bir korku, çocuklar gibi masum, hipnotik büyüsüyle kendi içime fısıldanır: Fatiha, Sübhaneke ve İhlas. Kalbimde genişleyen ebediyet kapıları, kalbime lehimlenen insanlar arasındaki gönül bağlarıyla büyüyen Allah’ın engin müdahalesi; kalbe, ruha, bedene ve kâinatadır.  

Ezeli var olan yalnız Allah kalır, aslında var olmayan biz acizler gelip geçicilerizdir.

YORUM EKLE

banner471

banner473