Diyalog Gazetesi
2015-11-23 08:37:44

Barışı ve birleşmeyi isteyen bizleriz

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 23 Kasım 2015, 08:37

Bir insanla dostluk kurmak veya iyi ilişki içinde olmak isterseniz, önce yakınlaşırsınız...
Doğru karar verebilmek için çeşitli denemeler yaparsınız...
Birlikte yemeğe gider, içersiniz...
Yemek öncesi ve sonrasındaki davranışlarını ölçersiniz...
Hareketleri sizi tatmin ediyorsa, olumlu adımlar atabilirsiniz...
Değilse çekilirsiniz...
İnsan ilişkilerindeki bu gerçekler, toplumlar arası barış, uzlaşı, dayanışma ve birlikte yaşama konusunda da geçerlidir...
Kıbrıslı Rumlar; 1974 öncesinde bizlere insanca davranmadılar...
Çok sayıda insanımızı katlettiler...
Bizleri evlerimizden, köylerimizden kovdular...
Korku altında yaşattıkları on binlerce insanımızı göçe zorladılar...
Bugün İngiltere’de, Avustralya ve Türkiye’de 300 binin üzerinde Kıbrıslı Türk yaşıyorsa, ana nedeni kendi ülkelerinde huzursuz olmaları ve işsiz bırakılmalarıdır...
Makarios uzun yıllar “Sizi Avustralya’ya, İngiltere’ye göndereyim, işiniz de hazır, uçak biletini de ben vereyim” taktiğini uyguladı...
İşsiz kalan ve her an saldırıya uğrayacağı korkusuyla yaşayan insanların büyük bir kısmı bu taktik çerçevesinde ülkesini terk etti...
Geride kalanlar ise büyük acılar çekti...
Türkiye hep izledi
Kıbrıslı Türkler, silahlı saldırılarla yok edilirken, garantör 3 ülkeden biri olan Anavatan Türkiye; zaman zaman uyarı mesajı vermenin dışında hiçbir şey yapmadı...
O dönemde Lefkoşa-Ankara arasında yaşanan görüş farklılıklarını merhum liderlerden dinleme şansını bulmuştuk...
Dr.Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Faiz Kaymak...
Türk hükümeti yetkililerine, Kıbrıs’ın önemini ve burada yaşanan sıkıntıları anlatmak için çok büyük çaba harcadılar...
Sonunda 15 Temmuz 1974 faşist Cunta darbesi, Türk hükümetini harekete geçirdi...
Deniz ve Hava Kuvvetleri yeterli güce sahip olmadığı halde, Türkiye bu harekâtı gerçekleştirmek zorunda kaldı...
Bunu yapmasaydı, Kıbrıs’ta Türk kalmazdı...
Yunanistan, Doğu Akdeniz’i kontrolü altına alırdı...
Bunlar yaşanan gerçeklerdir...
Bunları inkâr ederek, geçmişteki acıları unutarak veya geçmişi bilmeyenlere ve yaşamayanlara yanlış bilgiler aktararak sağlıklı bir sonuca gidemeyiz...
Tam tersi halkımıza karşı büyük bir kötülük yapmış oluruz...
Bizler; eğitim sistemimizde 1974 öncesinde yaşadıklarımızı dahi saklamaya çalışırken, Rum tarafının hem okullarda, hem de askeri kamplarda Türk düşmanlığı aşıladığını yine Rumların itiraflarından öğreniyoruz...
Bunca zaman Rum okullarında okutulan kitapları incelemeyen veya incelettiği halde gizleyen KKTC yetkililerinin halkımıza karşı sorumluluklarını yerine getirmediklerini söylemek yanlış olmaz...
Doğruları söylemek, hiç kimseyi barış karşıtı yapmaz...
Tam tersi doğruları söyleyerek barış yapmaktır önemli olan...
Kalıcı bir barış için gerçeklerin bilinmesi ve gerekli önlemlerin en etkili bir şekilde alınması gerekiyor...
Bunun tersini yapmak, bu güzel adayı kısa bir sürede yeniden kan gölüne çevirmek ve insanlık açısından büyük bir günah işlemek demektir...
Bizler, bu tür yanlışlar karşısında uyarı görevimizi yapmaya devam edeceğiz...
Tarihi itiraf
Özellikle; sınır kapılarını geçerek güneye giden Kıbrıslı Türklere yönelik
saldırıları sürekli gündemde tutacak, Rum yetkilileri önlem almaya zorlayacağız...
Bunu yapıyoruz diye; bizleri ‘çözüm karşıtı’ göstermek isteyenler, yanıldıklarını iki kez düşünmelidirler...
 Nitekim; Diyalog’un günlerdir haber ve yorumlarında dile getirdiği gerçekleri dün Alithia isimli Rum gazetesi de itiraf etti...
Bu gazete, 2004’ten bu yana Kıbrıslı Türklere birçok saldırı yapıldığını, ancak hiç kimsenin cezalandırılmadığını açıkladı...
Çözüme en fazla ihtiyaçlı oldukları bir dönemde dahi bizlere güven veremiyorlarsa, çözümden sonra nelerle karşılaşabileceğimizi düşünmek zorundayız...
Yine Rumların önde gelen siyasilerinden Katsuridis’in tarihi itiraflarını lütfen dikkatlice okuyalım ve bundan bazı dersler çıkaralım...
Adam ne diyor?..
Rum okullarında ve askeri kamplarda ‘En iyi Türk, ölü Türk’ diyerek, saldırgan bir gençlik yetiştirildiğini belirtiyor...
Bu söz, 1960’taki Cunmhuriyete karşı çıkan ve 2004’te Annan Planı’na “hayır” kampanyasını yürüten Tassos Papadopulos’un sözüdür...
Bu arada kiliseyi unutmayalım...
Geceli, gündüzlü Türk düşmanlığı aşılayan kiliseye bugüne kadar herhangi bir uluslararası kuruluşun uyarı yaptığına tanık olmadık...
Ne Papa, ne de bir başka dini lider, Rum kilisesine ‘günah işliyorsunuz’ demedi...
Kuşkusuz, bizim için kötü olan bu sonuç, Rum propagandasının başarısından kaynaklanıyor...
Ayrıca, Kıbrıslı Türklerin etkisizliğinden...
Başımızı kuma sokmuş vaziyette “inadına çözüm” dedikçe, adamlar dünya kamuoyunu daha kolay aldatabiliyorlar...
“Görüyorsunuz, Kıbrıslı Türkler inadına çözüm istiyorlar. Onlara kötülük yapmış olsaydık, hiç böyle konuşurlar mıydı?” diyorlar...
Evet, bunlar acı gerçekler...
Ülkemizin yeniden birleşmesini ve varılacak çözümün uzun ömürlü olmasını hepimiz istiyoruz...
Bu dünyadan göç ederken, geride kalan çocuklarımızın ve yakınlarımızın güvence altında olacağı bir çözüm istiyoruz...
Ve bugünden başlayarak, Rum tarafında düşmanlığı körükleyen eğitim kitaplarının değiştirilmesi için Rum liderliğini zorlamalıyız...
Sayın Akıncı’ya seslenelim...
Bugün Anastasiadis’le görüşmeniz var...
Katsuridis’in açıklamasını ve Alithia’nın haberini lütfen önüne koyunuz ve izahat isteyiniz...
Güneye geçen Türklere saldıran ELAM teröristlerini neden cezalandırmıyorlar?..
Eğitim kitaplarını ve komutanların söylemlerini neden değiştirmiyorlar?..
Halkımız onlara nasıl güvenecek?..
Onlarla ‘aylar içinde’ nasıl çözüm yapacağız?..
Hedeflenen hem ‘OXI’, hem de ‘Hayır’mıdır...
Bunları, BM temsilcisinin önünde Anastasiadis’e sormalıyız...
Ve gözümüzün önündeki gerçekleri artık görebilmeliyiz...
Rumların okul kitapları 2016’da değiştirilirse...
Belki 40-50 yıl sonra “En iyi Türk, ölü Türk” söylemini unuturlar...
Acı gerçek budur...
Yüzleşmekten korkmamalıyız...
Herkese iyi haftalar... 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.