Diyalog Gazetesi

The İskemleci ve Lefkoşa geceleri eğlence hayatı 

MAGAZİN

İsmet Esenyel - yorum

Eski Lefkoşalıların, Lefkoşa`yı anlatırken yaşadıkları tutku ve ihtiras; beni bir Limasollu olarak her zaman hem imrendirmiş hem de meraklandırmıştır. Gerçekten de dünyanın tek bölünmüş başkentinde tarifi zor bir gizemin olduğu kesin. Anlatıldığı gibi tarihi ve yaşanmışlıkları ile bu kadar çok büyülü bir şehir. Özellikle; yerli Lefkoşalılardan Surlariçi, Samanbahçe ve Köşklüçiftlik ile ilgili efsaneler anlatılır, buralarda yaşanan, Kıbrıs Türk insanının kader birliği özellikle basınımızda önemli yer tutar. Bu özellik basınımızın duayen gazeteci büyüklerimizce hep övünç kaynağı olarak dile getirilirdi ve hâlâ daha öyle olmaya da devam ediyor.
Geçen günlerde; tıpkı bu anlatılanlar gibi bir akşam yaşadım. Turizm ve Çevre Bakanlığı Müsteşarlık dönemlerinde her zaman kilise çanları ve ezan seslerinin birbirine karışması beni müthiş etkilemiştir. Lefkoşa'nın Surlariçi’nde dolaşırken, asırlar ötesini yaşamanız kaçınılmazdır. Yazları gün içerisinde kavurucu sıcak olsa da akşam ezanı ile birlikte Lefkoşa kentinin serinliğinde yürüyerek ilerlerseniz sırası ile restore edilerek açılışını yaptığımız Lüzinyan Evi, büyük ihtişamı ile St. Sophia Cathedrali yani Selimiye Camii, harika bir turizm merkezine dönüşmüş olan Büyük Han tarihi sokaklar içinde sanki o gizemli asırlara dönüş yapıyorsunuz. Bu arada
Osmanlı Kültürünün dünyaya yayılan bir mirası, Kıbrıs Türk toplumunun geçmiş sosyal hayatının vazgeçilmezi olan “Tarihi Büyük Hamam” bütün ihtişamı ile gök kubbelerindeki ışıklar gibi parlamaktadır.
Yaptığım araştırmalara göre; tahminen yapımı 1571-1593 yılları arasında Kıbrıs adası Venediklilerden alındığı zaman, Lüzinyan kilisesi kalıntıları ve temeli üzerine inşa edilmiş, yaklaşık olarak 500 yıllık tarihi bir hamam. Büyük Hamam. Osmanlı Kültür ve yapı mozaiğinin hala daha izlerini taşır bu güzel sokaklar. Tarihin geçmişten gelen yasemin kokusunu; Büyük Hamam, Sarayönü ve biraz mahkemeler arkasından yürürseniz ver elini Samanbahçe.
Böylesine bir kültür mozaiği içerisinde belki de sadece onda birini anlattığım bir eski şehir, "beyaz melekler şehri" Lefkoşa.

Corona etkisinde Lefkoşa gece hayatı

Aslında genelde Kuzey Kıbrıs turizmi büyük bir çöküşün eşiğine gelmişken, Corona bilinmezi benim tanık olduğum hem Girne, hem de Lefkoşa sokaklarında kendisini son derece hissettiriyor. Dereboyu restoran ve barları her şeye rağmen dolu. İnsanlar özlemiş dışarıya çıkmayı. 
İnsanlarımızda can sıkıcı bir tedirginlik var. Corona tekrardan gelir mi diye, 1 Temmuz sonrası inanılmaz bir karamsarlık hâkim.
Uçakların gelecek olması, Güney kapılarının açılması, Kıbrıs Türk toplumunun genelinde bir korkuya sebep oldu. Kocaman ilkbahar mevsimini evlerinde geçiren bu insanlar alınan tedbirler anlamında çok tatminkar değil. Böyle de olunca, eğlenceler, tabiri caiz ise "yeni normal" tam anlamı ile özgürlüğüne kavuşamıyor. Cuma akşamı Lefkoşa esintisi ve yıldızları altında yaşadığımız The İskemleci gecesi ise bu Corona illetine inat, adeta bu güzel Samanbahçe evlerinin merkezine konumlanmış bu gizli bahçeye hiç uğramadı. Harika bir akşam yaşadık. Gelin bu akşamı tekrar yaşayalım.

The İskemleci

Yerli Lefkoşalılardan rahmetli nam-ı değer "tabanca" Mehmet Öke ailesi kardeşi Özkan Öke, rahmetli babaları ve bir diğer rahmetli kardeşleri tarafından İskemleci olarak ekmek kapısı olmuş.
Kendi hallerinde, sessiz sakin bu insanlar herkes tarafından sevilip sayılıyordu. Geçmişin geleneksel Kıbrıs sandalye, (iskemle) işini şimdilerde sadece kardeş Özkan Bey yürütüyor. Hemen yan kapısından Cumhurbaşkanlığı Saray'dan hemen sokak içerisine sağdan dönüş yaptığınızda güzel bir giriş size merhaba diyor. Lobi girişinin duvarlarını ödüllü Kıbrıslı Türk ve Rum sanatçıların geçmişte İskemlecilik döneminde çektikleri fotoğraflar görüyorsunuz. Hepsi de birer tarih gibi.
İşletmenin bir diğer kısmında ise tanıdığım en mert insanlardan olan rahmetli Mehmet Öke adını ise şimdilerde en başta güzel kızları Melahat ve Gülfer, anneleri Neşe Öke ve hâli ile damatlar da birlikte yapıyorlar. Sandalye değil yaptıkları, yaklaşık iki buçuk yıldır Kıbrıs Türk turizmine bu güzel cennet yeri butik otel ve restoran olarak çalıştırıyorlar. Kobigem destekli ve kendi olanaklarıyla yeniden inşa edilen bu özel mekân şimdilerde üç oda, lobi, mutfak, ana kapalı restoran ve bahçe teras restoran alanı olarak hizmet ediyor.
Bölgenin nostaljik mimari ve karakteristik özelliklerini taşıyan bu eşsiz alan açıldığı zamandan beri, harika geleneksel Kıbrıs tatları ile harmanlanmış yemekleri ve Akdeniz menüsü ile (özellikle İtalyan) Lefkoşa iş hayatının önemli bir uğrak yeri olmuştur.
Öğleyin mevsime göre kapalı alan veya bahçesinde bu güzel yemeklerin tadına varmak isterseniz mutlaka yani başınızda bir milletvekili, bakan, bürokrat, avukat, memur, öğrenciler ile karşılaşıyorsunuz. Melahat Hanım ile yaptığım görüşmede odalarının Corona öncesi Air BNB vs. gibi rezervasyon portalları üzerinden B/B (Bed &Breakfast) pazarlandığının ve mutlaka oda sayılarını artırmak istedikleri gerekliliği üzerinde konuşmuştuk. Ailenin reisi Neşe Hanım ise kararını vermiş "Mehmet Öke ismi en güzel şekilde yaşatılacak" diyor. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Cuma gecesi yerimizi aldık ve ısrarla bu satırlardan methini düzeceğim müthiş güzel yemekler ile son zamanlarda dinlediğim en güzel müzik ve şarkılarla harika bir gece yaşadık.

The İskemleci Bahçe

Belki Corona vesilesiyle evde uzun bir süredir kapalı oluşumdan veya gerçekten müziğin ve ambiyansın gerçekten de büyüsünden mütevelli müthiş bir gece yaşadık.
Restoranın yaklaşık seksen, doksan kişilik kapasitesi hınca hınç dolmuştu. Bu arada çocuğunuzun vakit geçireceği küçük bir çocuk parkı da var. 
Biz de ailemiz ve sevdiğimiz dostlarımız ile yerimizi alırken, ortam benim en az yirmi beş yıl önce şarkı çalıp söylediğim bir topluluğu barındırıyordu.
Bu grup insanın en sevdiği sanatçılar ve şarkılar, özellikle atmışlı ve yetmişli yıllar ile seksenli yıllara damga vuran hit şarkıları söyleyen ve dinleyen kesimdi. Etrafta uzun zaman görmediğimiz ve hasret giderdiğimiz dostlarımızı gördük.
En sevdiğim şey ise o müzik yaptığım yıllardaki Kıbrıs Türkü’nün samimiyetini, temizliğini, sevgisini, duygusunu tekrardan hissetmem oldu. Her şeyin değişmekte olduğu, sevgisizliğin, çıkarların hüküm sürdüğü şimdiki zamanlara inat, bu gecenin baş aktörleri müzisyenler Metin Kavaz ve Raif Usal herkese harika bir akşam yaşattılar. Metin Hoca çok güzel bir insan tipik Kıbrıslı ve söylediği şarkıların hakkını veriyor. Raif ise çok yetenekli genç bir gitarist arkadaşımız. Türkiye`nin her grubunda direkt çalar. Güzel bir ikili olmuşlar, İskemleci'de bulunan herkesin gönlünde taht kurdular.
Cem Karaca, Barış Manço, Zülfü Livaneli, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Grup Yorum, şarkıları adeta havada uçuştu. Mekanı dolduran herkes ama herkes nefesinin yettiği müddetçe tüm şarkılara eşlik ettiler. “Yiğidim aslanım, Tamirci Çırağı. Binboğanın Kızı.” Bir müzisyenin gerçekten de gıdası yorumladığı eser ve söylediği şarkılar karşısında aldığı alkışlardır. Alkışlar sadece masalardan değil, Samanbahçe’de yaşayan yerli halkımızdan da yükseliyordu.
Her on beş günde bir cuma akşamları bu kıymetli müzisyen dostlar, İskemleci’de dinleyenleri ile buluşmaya devam edecek. Mutlaka yerinizi ayırtın çünkü yer bulmaya bilirsiniz.
Yaptıkları güzel daveti kırmayarak onlara eşlik etmem için beni sahneye de çağırdılar. Müziğin dili birdi ve çalıp, söyledik. Herkesin ağzından bu güzel Kıraç şarkısının nakaratı söyleniyordu.
"Senin gibisi yok bu dünyada, eğer aşk dedikleri doğruysa olur ya bir gün gelir ya, olur ya kader bu ya, olur ya benden başkasını, gözün görmez olur ya." 

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.