Aytuğ TÜRKKAN
Avrupa Basketbol Ligi finallerini (Euro Lig) izlemek için gittiğim Berlin’de gördüklerimi kaleme almamak olmazdı…
Avrupa Birliği üyeliğini hedeflediğimiz bir dönemde Avrupa’nın motor gücü olan Almanya’nın başkentindeyiz sonuçta… İlk intibam şuydu; “Maalesef 100 yıl gerideyiz!”
Tabii ki sistemden ve zihniyetten bahsediyorum…
Şehre adım attığınız ilk dakikadan itibaren bir sistemin varlığını hissediyorsunuz…
Her şey kurallar üzerine inşa edilmiş ve sistem tıkır tıkır çalışıyor…
Berlin’deki orijinal Alman nüfus ne kadardır bilmiyorum ama burada yaşayan çok sayıda yabancı insan var… Benim üç günde karşılaştıklarım; Türk, Kürt, Ukrayna, Azeri ve Boşnak’tı…
Burada yaşamaya gelen her milletten insan buradaki sisteme ayak uydurmuş, sıkıntısız bir hayat yaşıyor…
İslamofobi’nin tavan yaptığı şu günlerde burada yaşayan yabancıların “rahatsızlık” duymuyor oluşu önemli bir durum bence…
Geçelim gezimize…
Berlin’in büyük bir şehir olduğunu bildiğimden “nasıl gezeceğiz” diye endişe ettim ilk başta… Ama aslında birçok gezilip görülmesi gereken yerlerin yarım saatlik bir hat üzerine şekillendiğine tanıklık ettim…
Tertemiz bir şehir
Az sonra tek tek bu yerleri yazacağım ama daha önce ilk dikkatimi çeken noktaları paylaşmak istiyorum…
Her şeyden önce ilk göze batan nokta; TEMİZLİK!
Büyük harflerle yazdım çünkü yerlerde tek bir çöp görmek mümkün değil… Benim sokakta olduğum saatlerde ne yerleri süpüren bir insan gördüm, ne de bir araç… Ama tertemiz!
Demek ki atmazsan, kirlenmiyor(muş)!
Bisiklet hayatın odağı
Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise bisiklet…
Berlin’de yollar gayet geniş ve her yolda mutlaka bisikletliler için şeritler ayrılmış durumda… Yolda eğer şerit yoksa hemen yanındaki kaldırımda ayrı renklerle bisiklet hatları var…
4 milyondan fazla kişinin yaşadığı şehirde trafik problemi yok, hem toplu taşımacılık hem de bisikletli ulaşımla bu sorun çözülmüş…
Bisiklete karşı muhteşem bir ilgi var… Trafikte de bu yönde müthiş bir bilinç hakim… Yollarda ilk söz hakkı bisikletlide…
İşe gidip gelenler, alış veriş için evden çıkan ev kadınları… Kimi ararsan bisiklet üzerinde…
Ben de 12 Euro günlüğü bir bisiklet kiraladım ve bir gün boyunca Berlin’in neredeyse tüm gezilip görülmesi gereken noktalarına pedal çevirdim…
Dikkatimi çeken bir başka nokta da bisikletlerin şov amaçlı değil, tamamen ihtiyaç için kullanımıydı… Hani son dönemde bizim Kuzey Kıbrıs’ta da bisiklet sürmek moda… Ama her şeyde olduğu gibi bu konuda da “yok, karbon olacak, yok şu marka olacak, yok şu gram ağırlığında olacak” gibi gösteriş hakim… Berlin’de hiç böyle şeyler yok… Bir çok insan markasız, ucuz, ihtiyacını karşılayan bisikletlerini kullanıyor…
Hem bisiklet hem birahane!
Berlin’de turistlere yönelik birçok ince düşünce var… Hem bisiklet sürüp şehri gezebiliyorsunuz mesela, hem de ayni anda biranızı yudumlayabiliyorsunuz… İlk gördüğümde çok dikkatimi çekti… Turistlerin gezmesine olanak sağlayacak bisiklet taksiler de var… Ama bu birayla taçlanan bir durum... Turistler de gayet mutlu…
Şimdi geçelim gezilebilecek yerlere… Tümüne bir gün boyunca bisikletle gezdiğim yerleri anlatmaya çalışacağım.. Tabii hemen bir not düşmekte fayda var; Berlin sanatseverler için ayrıca keşfedilmesi gereken bir yer… Ben müzelerin içerisine girmedim, sadece binaların olduğu yerleri keşfettim… Eğer müzelere de meraklıysanız, bir günde değil de size 2-3 gün gerekebilir…
“Berlin Duvarı” milyonlarca Euro’ya eşdeğer
Bölünmüş bir başkentin temsilcisi olarak kuşkusuz Berlin’de en çok merak ettiğin yer Berlin Duvarı’ydı…
Berlin duvarının yıkılmasıyla ortaya çıkan beton molozlar bile para ediyor… Bunlar magnet, masa süsü, kartpostallarda kullanılıyor… En küçük bir anı objesi zaten 5 euro… Taşın ebatı büyüdükçe rakam da büyüyor…
Duvarda en çok dikkat çeken çizim Almanya Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Erich Honecker ve Rusya Komünist partisi genel sekreteri Leonid Brejnev’in öpüştüğü çizim… Rus erkekleri arasında dudaktan öpüşmek saygı çerçevesiymiş meğer…
Checkpoint Charlie
Berlin duvarı deyince akla hemen geçiş noktaları geliyor tabi… Almanlar bunu da Checkpoint Charli ismi verilen “C Kontrol Noktası”yla turistlerin hizmetine sunuyor.
Brandenburg Kapısı
En fazla turist çeken noktalardan biri de Brandenburg Kapısı. Berlin’in imparatorluk dönemlerinde kullanılan kapılarından biri… Geniş bir meydana inşa edilmiş… Sağında solunda dünya devletlerinin elçilik binaları var…
Alexanderplatz Meydanı
Alexanderplatz Meydanı şehrin simgesi gibi… Meydan tüm turistlerin ilgi odağı…
Meydanın ortasında televizyon kulesi var… Burası hem Berlin’in sembollerinden, hem de şehri havadan gözlemlemek isteyenler için bulunmaz bir nokta. Burada yemek yiyip içki de içebiliyorsunuz… Tabii giriş için 13.5 Euro öderseniz…
Potsdam Meydanı
Potsdam Meydanı ise Berlin’in gövde gösterisi gibi… Yüksek ve prestijli binalar burada… Modern yapılarla Almanya’nın başkentinin dünyaya efelendiği bir nokta sanki…
Berliner Dom
Bisikletimle yola devam ederken şehrin içinden geçen nehrin hemen yanı başında görkemli bir yapı dikkatimi çekiyor… Burası Berliner Dom, yani Berlin Katedrali… Bir kilise… İçerisinin de çok görkemli olduğu söylense de ben yoluma devam ediyorum; yanılmıyorsam giriş 4.5 Euro…
Sanki bir bahçenin içerisindeymişim gibi…
Bu arada Berlin sokaklarında gezerken kendimi bir bahçenin içerisinde gibi hissediyorum… Her yer de yeşil var… Ayrıca büyük parklar da dikkat çekiyor… Yemyeşil kocaman ağaçlar arasında göller… Gerçekten çimlerin üzerinde saatlerce oturup manzaraya dalıp gidebilirsiniz…
TL kazanıp Euro harcama zorunluluğu!
Peki Berlin pahalı mı? Eğer Türk Lirası kazanıp, Euro harcayacaksanız; evet pahalı… Bir su bile 2 Euro… Gerçi çeşmeden de su içebilirsiniz… Kimse sizi zorlamıyor…
Bindiğim taksicilerle sohbet ettiğim zaman, asgari ücretin 1400-1500 Euro olduğunu öğreniyorum… 2+1 ev taksitleri de 500 Euro civarı… Toplu taşımacılık üst düzeyde… Bizdeki asgari ücret ve ev kiralarını zaten biliyorsunuz… Sanırım bu çerçeveden bakınca pek de yaşanılması güç bir yer gibi durmuyor…