Diyalog Gazetesi

İnandı ve başardı

YAŞAM

“Sevgi her engeli aşar” diyen Orkun Bozkurt, engelliler için birçok sorunun yaşandığı bir ülkede, hem sporla, hem de yazarlıkla kendini topluma kabul ettiren bir isim oldu

Cemre AKAR
Orkun Bozkurt, Kıbrıs Türk siyasetinde ve sanat dünyasında önemli bir isim olan İsmail Bozkurt’un oğlu. Ortopedik Engelli olması nedeniyle hayattan umudunu kesmeyen; tam tersi gerek spor, gerekse yazarlık alanında bıkmadan, usanmadan çalışan ve başarıdan başarıya koşan örnek bir isim oldu.
Genç Vizyon’a konuk olan Orkun Bozkurt, yaşadıklarını, karşılaştığı sorunları, şiirlerini, kitaplarını Diyalog okurlarıyla paylaştı...

Soru: Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? Orkun Bozkurt kimdir?

Yanıt: Bir insanın kendini anlatması oldukça zor bir şey. Yine de kendimi tanımlamam gerekirse; bir engelli olarak yaşam koşulları uygun olmayan bir ülkede, bulduğu olanakları değerlendirip toplumun içinde yer almağa çalışan ve dahası toplumun gelişmesine katkı koymağa çabalayan bir insan diyebilirim.

Soru: Yazılı edebiyat (Şiir-Öykü-Deneme) ile ilgili çalışmalarınızdan ve yayınlarınızdan bahseder misiniz?

Yanıt: Farklı edebiyat türlerini denemeyi seven biriyim. Yazmaya mizah öyküleriyle başladım. Bunlar daha çok politik taşlamalardan ve diyaloglardan oluşan öykülerdi. Yazmaya devam ettikçe öykülerimde de gelişmeler oldu doğal olarak. Sonrasında şiir yazmaya da başladım. Zaman zaman denemeler, düzyazı şiirler yazarak tarzımı geliştirmeye çalışıyorum. Bu çalışmalarım sonucunda üçü öykü, ikisi şiir, biri mizahi deneme, biri de düzyazı şiir/deneme olarak yedi kitabım yayınlandı. Azerbaycan Türkçesi’ne çevrilen, şiir ve öykülerimden oluşan bir kitabım da var. Son olarak tiyatro oyunları yazmaya başladım ki; kalemtaşım Aysan Özcezarlı ile yazdığımız ‘Tekerlek İzleri’ Yaşar Ersoy yönetmenliğinde Lefkoşa Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelendi.

Soru: İleriye yönelik projeleriniz neler?

Yanıt: Halihazırda yine Aysan Özcezarlı ile Lefkoşa Belediye Tiyatrosu – Yetişkinler Grubu’nun sahnelemeyi planladığı yeni bir tiyatro oyunu üzerinde çalışıyoruz. Metin yazımı hemen hemen tamamlandı ve provalar başladı. Bunun dışında epeyce biriken dosyalarım üzerinde çalışmayı planlıyorum. Sanırım bu dosyalardan birkaç kitap çıkar diye tahmin ediyorum. Tabii yeni çalışmalarım da var. 2017 benim edebiyatta çeyrek asrı tamamlayacağım yıl da olacağı için özel bir yıl. Bu yüzden 2017 yılı içinde okuyucuların karşısına yeni bir çalışma ile çıkmayı hedefliyorum. 

Devletin politikası yok

Soru: Tekerlekli sandalye Orkun Bozkurt için ne ifade ediyor? Ve neler yaşandı bu süreçte?

Yanıt: Tekerlekli sandalye Orkun Bozkurt’un bedenine ait bir uzuv. Onu hayata bağlayan, topluma karışabilmesini sağlayan özel ve değerli bir uzuv.
Doğuştan engelli olduğum için özellikle çocukluk dönemim genellikle hastanelerde ameliyatlar ve tedavilerle geçti. Buna rağmen, ailemin ve yaşadığım çevrenin katkısıyla iyi bir çocukluk yaşadığımı söyleyebilirim. Büyüyüp olgunlaştıkça, sorunlar da doğal olarak büyümeye başladı. Devletin politikasızlığı ve sistemsizliğinden başlayıp toplumun bilinçsizliğine kadar uzanan sorunları dibine kadar hissetmeye başladım. Ben yine de ailemden dolayı şanslıydım, olanaklar buldum ve değerlendirdim. Ama bu ülkede yaşayan tek engelli ben değilim. Bu nedenle hayatımın en önemli gailelerinden biri, aynı olanakları bulamayan engelliler oldu ve yıllardır bununla mücadele ediyorum. Ömrümün sonuna kadar da bu böyle devam edecek. Bunu, beni bugünlere getiren aileme ve hayatını engellilere adayan Mustafa Çelik’e de borçluyum. O’nun gidişinin ardından bayrağı devralmak bana bu sorumluluğu yüklüyor.

Soru: Orkun Bozkurt ile sohbet edip Mustafa Çelik’i anmamak mümkün değil. Mustafa Çelik’i anlatmak için satırlar yetmez ama genç neslin de O’nu tanıması için bize Mustafa Çelik’i az da olsa anlatır mısınız? 

Yanıt: Kim söylemişti hatırlayamadım ama Mustafa Çelik’i ‘bize oturarak dik durmayı öğreten adam’ olarak tanımlamıştı. O ‘Sevgi Savaşçısı’ kavramını tam anlamıyla hak eden ender insanlardan biri. İlerleyen yıllarda tarihçiler Mustafa Çelik’i, Kıbrıs Türk engellisine, edebiyatına, sporuna ve daha birçok alanına katkı koymuş biri olarak anlatacaklar. Benim içinse Shakespeare’ın dediği gibi ‘dosdoğru dost’tu.

Engelliler yok sayılıyor

Soru: KKTC’de engelli bir vatandaş olarak yaşamak nasıl bir şey?

Yanıt: Katıldığım bir televizyon programında, aynı soru sorulmuştu ve net olarak cevabım şuydu: “Tecritteki bir hücrede yaşamak!” Halen daha bu düşüncede ısrarlıyım. Engelli insanların ve hatta ailelerinin yok sayıldığı, ayrımcılığa uğradığı, ötekileştirildiği bir ülkeden bahsediyoruz. Yapılan çalışmalar, birinin mahkuma gidip demir parmaklıklar arasından gökyüzü resmini göstermesi ve rüzgar sesi çıkarıp üflemesinden başka bir şey değil. Oysa hücrenin duvarlarını yıkmak, parmaklıkları ortadan kaldırmak gerekiyor.

Soru: Engelliler ile ilgili halkın ve devletin duyarlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yanıt: Halkımızın duyarlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak devlet için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Zaten engellilerin yaşadığı sorunlar bireysel duyarlılıkla değil toplumsal farkındalıkla çözülecek sorunlar ve bu sorunlar da, çözümleri de bilinmeyen, yapılamayan şeyler değil. Burada bana göre yanlış olan, duyarlılıkla farkındalık kavramlarını aynı kelimede kullanıyor oluşumuz. İkisini birbirinden ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Duyarlı biri, farkında olmadığı için iyilik yaptığını sanırken aslında bilinçsizce engelleyen haline gelebiliyor. Alışveriş yaptıktan sonra bana yardımcı olmak için çabalayan adam, ben arabama bindikten sonra ‘Engelli Park Yeri’ne park ettiği arabasına binip gidebiliyor. Bu çok basit olsa da, durumu açıklayan bir örnek. Burada devlete çok iş düşüyor. Esas farkında olması gereken, farkındalığı olan devlet, toplumu bilinçlendirme görevini de yerine getirirse duyarlılık kendiliğinden oluşacak ve az önce verdiğim örnekteki gibi absürt durumlar ortadan kalkacaktır.


 Soru: Engellilerle ilgili mücadeleniz yıllardır sürüyor. Bize bunu biraz daha açabilir misiniz?
Yanıt: Benim mücadelem, Mustafa Çelik’le tanışmamın ardından başladı. Kıbrıs Türk Ortopedik Özürlüler Derneği’nde uzun yıllar yöneticilik yaptım. Mustafa Çelik’in gidişinin ardından bayrağı devraldım ve sağlık sorunları yaşayana kadar başkanlık yaptım. Engelsiz İnisiyatifi’nde aktivist olarak yer aldım, onlarla güzel, ses getiren eylemler gerçekleştirdik. Sporda, edebiyatta, tiyatroda, sinemada, aklınıza gelebilecek her alanda buna yönelik çalışmalarım oldu, hala da oluyor. Son olarak da Halkın Partisi’nde Kurucu Üye olarak yer aldım ve siyasette bu mücadeleyi yürütmeye başladım.


Soru: Okurlarımızla son olarak paylaşmak istedikleriniz nelerdir?

Yanıt: Nazım’ın şu sözleri belki bu soruya verilebilecek en güzel cevap: “En güzel deniz, henüz gidilmemiş olandır. En güzel çocuk, henüz büyümedi. En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür...”
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.