Kıbrıslı Türk ve Rum liderlerin ikinci toplantısı da tamamlandı. Allah kerim üçüncüsüne diyeceğiz ama Erhürman’ın seçilmesinden bu yana izlediğimiz süreçteki yöntem farklılıkları üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor.
Erhürman’ın bir yıl kadar önceden beridir net bir şekilde açıkladığı yöntemin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulma girişimi olduğuna kuşku duymamak gerekiyor. Ne olduğunu artık çok iyi bildiğimiz bu dört maddelik metodolojik yaklaşım, sonuçta “müzakere yapmış olmak için müzakereye” kapıları kapatıyor; müzakere olacaksa çözüm niyetinin baştan belirlenmesini amaçlıyor.
Hristodulidis’in de bir yöntemi var ve ilk iki görüşme bunun ne olduğunu anlamamıza yardımcı oldu: Erhürman ile müzakere edermiş gibi yaparak Türkiye ile pazarlıklar yürütmek! Son haftalarda Türkiye limanlarının Rum bandıralı gemilere açılması karşılığında Türk iş insanlarına vize kolaylığı ve Kıbrıs’ın NATO bekleme odasına alınması karşılığında Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesini vadetti. Bunların hiçbiri Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü ile ilgili değil. Bunlar, Türkiye’yi, tanımadığı “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile ilişkiye zorlama girişimleridir.
Gelinen aşamada Hristodulidis, bir an önce beşli konferans yapılması için bastırıyor. Erhürman ile görüşmesinden önce Yunanistan Başbakanı Miksotakis ile yaptığı telefon görüşmesinde de bunu ifade etmiş… Mitsotakis’e Lefkoşa’dan sonra Atina’da temaslar yapacak olan Holguin’e neler söylemesi gerektiğini bile dikte etmeye çalışmış olmalıdır.
Erhürman ise, beşli görüşmeden önce Lefkoşa’daki temaslarda ilerleme sağlanmasını amaçladığını açıkça ifade ediyor. Cenevre veya New York’a kadar giderek Metehan’daki geçişleri kolaylaştıracak önlemler hakkında konuşmaya gerek yok, diyor. Anladığımız kadarıyla sadece Güven Yaratıcı Önlemler konusunda değil, kapsamlı çözüm görüşmelerinin başlaması için öne sürdüğü metodoloji konusunda da ilerleme olmasını bekliyor.
Perşembe günkü görüşmenin fena geçmediğini anlıyoruz; ilerleme var ama yeterli değil! Hristodulidis, BM Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekilde “siyasi eşitliğe” taraftar olmayı kabul etti ama Erhürman bunu yeterli bulmadığını açıkladı. Güven Artırıcı Önlemler konusunda da az biraz ilerleme olduğunu anlıyoruz.
Ben hala daha batılı güçlerin bu farklılıklara nasıl yaklaştıklarını merak ediyorum. Hristodulidis üyedir diye Avrupa Birliği bir bütün olarak Rum tarafının yanında yer alacak diye bir kural da yoktur. AB temsilcisi Hahn, geçtiğimiz günlerde Erhürman ile görüştü; raporunu Van der Leyen’e verecek. Süreç ilerledikçe AB’nin liderliğini üstlenen Almanya’nın tavrı daha da önemli hale gelecek. İngiltere ve ABD zaten önemli! Bu devletler kapsamlı çözüme ulaşmaktan yana iseler tarafların yöntem farklılıklarının aslında niyet farklılıklarını gösterdiğini de anlamış olacaklar.
“Yöntemlere takılıp kalmayalım” diye düşünenlerimiz olabilir ama aslında bu yöntemlerin, bizi sonuca götürecek araçlar olduğunu ve gerçek niyetimizin ne olduğunu baştan ortaya koyduklarını da unutmamak gerekir.