banner564

Gerçek bir toplum olma hayaliyle

  Dünyada tanınmamış, kendi içine sıkışmış ve adeta yalnızlaşmış bir toplum olarak birçok sıkıntılar yaşadığımızı yıllardır biliyoruz. Bu noktada bir de üstüne, adada yaşamanın etkilerini de deneyimliyoruz. Fakat yaşadığımız yerin zorluklarından dolayı, bu konuda hiçbir şey yapamayacağımız anlamına gelmemeli. Bireysel olarak kendimizi geliştirmemiz ve huzurlu bir hayat sürmemiz ne nerden olduğumuza bağlıdır ne de bir adada oluşumuza. Evet, dış koşullar bizi her daim etkileyecektir, ancak biz bu noktada koşullarımızı değiştirmek için neler yapıyoruz?

 Toplum olarak aslında birçok topluma göre daha fazla çalışmamız gerektiğini önce kabul etmeliyiz. Eğitim sistemimiz, siyaset, sağlık, bir toplum olarak bütünlük anlayışı çökmüş. Bilinç seviyemiz çok düşük. Kendimizi toparlayıp gelişmemiz gerekirken içimizdeki yaşam enerjisinin uykuya geçişiyle tam tersine daha da tembel bir topluma dönüşüyoruz. Toplum olarak yaratıcılığımız minimum seviyede aktif. Ve her şeyden daha da önemli bir konumuz var o da şu; bizler diğer birçok ülkelere göre daha geriden geldiğimizi bile bazen unutup haddimiz olmayan bir şekilde her şeyle ilgili ahkam kesebiliyoruz. Birçok şeyin farkında olmayışı ret, bilmeyişimizi saklama ve kabullenmeme durumundayız. İçsel gerçekliğimizle yaşamak yerine, egomuzu devreye sokup her şeyi bilirmişçesine, çok gelişmişçesine etrafta bir sürü konuyla ilgili geçerliliği olmayan bilgilerle geziniyoruz etrafta. 
  Yeterince araştırmıyoruz, yeterince okumuyoruz. Ülkemizde araştırmacı yönünü geliştirmiş çok az insan var. Olanlara da pek saygı göstermiyoruz, sahip çıkmıyoruz. Sonra yeni nesil buradan göç ediyor. Neden? Çünkü burada hak ettiği değeri göremiyor, bilgisini paylaşamıyor; bulduklarıyla ilgilenen çok az insan var, bizler daha çok Ali, Mehmet, Hasan, Ayşe, Fatma, Hüseyin’in kiminle birlikte nerede olduğunu merak eden bir topluma dönüştük. Bunlarla uğraşmayan bir kişilik bu adada yerini zor bulabiliyor. 
  Bilincimizi genişletmek zorundayız. Aksi takdirde toplum olarak hiç bir gelişim elde edemeyiz. Bu nettir. Önce ne kadar geriden geldiğimizi kabul ederek başlayalım işe; gerçeklerle yüzleşelim ve kabul edelim ne kadar çok çalışmamız gerektiğini. Daha sonra gerçek anlamda alçak gönüllü olmayı öğrenelim. Başarıya ulaşmış refah düzeyi yüksek, huzurlu toplumlara bakacak kadar alçakgönüllü olmayı öğrenelim. Belki o zaman bizler de gelişmek için bir şans yakalamış oluruz. Yaş ayırt etmeksizin herkesin görevidir bu. Önce geri kalmışlığımızı kabul etmek, sonra kendimizi geliştirmek için farkındalığımızı yükseltmek, okumak, araştırmak ve ne gerekiyorsa onu yapmak. O zaman hep birlikte, bulunduğumuz koşullara rağmen, gerçekliğimizi hep beraber değiştirme şansı yakalayacağızdır. Azimle çalışan ve üreten bir toplum olmak, bize neler kazandırabilir?

tkilerini de deneyimliyoruz. Fakat yaşadığımız yerin zorluklarından dolayı, bu konuda hiçbir şey yapamayacağımız anlamına gelmemeli. Bireysel olarak kendimizi geliştirmemiz ve huzurlu bir hayat sürmemiz ne nerden olduğumuza bağlıdır ne de bir adada oluşumuza. Evet, dış koşullar bizi her daim etkileyecektir, ancak biz bu noktada koşullarımızı değiştirmek için neler yapıyoruz?
 Toplum olarak aslında birçok topluma göre daha fazla çalışmamız gerektiğini önce kabul etmeliyiz. Eğitim sistemimiz, siyaset, sağlık, bir toplum olarak bütünlük anlayışı çökmüş. Bilinç seviyemiz çok düşük. Kendimizi toparlayıp gelişmemiz gerekirken içimizdeki yaşam enerjisinin uykuya geçişiyle tam tersine daha da tembel bir topluma dönüşüyoruz. Toplum olarak yaratıcılığımız minimum seviyede aktif. Ve her şeyden daha da önemli bir konumuz var o da şu; bizler diğer birçok ülkelere göre daha geriden geldiğimizi bile bazen unutup haddimiz olmayan bir şekilde her şeyle ilgili ahkam kesebiliyoruz. Birçok şeyin farkında olmayışı ret, bilmeyişimizi saklama ve kabullenmeme durumundayız. İçsel gerçekliğimizle yaşamak yerine, egomuzu devreye sokup her şeyi bilirmişçesine, çok gelişmişçesine etrafta bir sürü konuyla ilgili geçerliliği olmayan bilgilerle geziniyoruz etrafta. 
  Yeterince araştırmıyoruz, yeterince okumuyoruz. Ülkemizde araştırmacı yönünü geliştirmiş çok az insan var. Olanlara da pek saygı göstermiyoruz, sahip çıkmıyoruz. Sonra yeni nesil buradan göç ediyor. Neden? Çünkü burada hak ettiği değeri göremiyor, bilgisini paylaşamıyor; bulduklarıyla ilgilenen çok az insan var, bizler daha çok Ali, Mehmet, Hasan, Ayşe, Fatma, Hüseyin’in kiminle birlikte nerede olduğunu merak eden bir topluma dönüştük. Bunlarla uğraşmayan bir kişilik bu adada yerini zor bulabiliyor. 
  Bilincimizi genişletmek zorundayız. Aksi takdirde toplum olarak hiç bir gelişim elde edemeyiz. Bu nettir. Önce ne kadar geriden geldiğimizi kabul ederek başlayalım işe; gerçeklerle yüzleşelim ve kabul edelim ne kadar çok çalışmamız gerektiğini. Daha sonra gerçek anlamda alçak gönüllü olmayı öğrenelim. Başarıya ulaşmış refah düzeyi yüksek, huzurlu toplumlara bakacak kadar alçakgönüllü olmayı öğrenelim. Belki o zaman bizler de gelişmek için bir şans yakalamış oluruz. Yaş ayırt etmeksizin herkesin görevidir bu. Önce geri kalmışlığımızı kabul etmek, sonra kendimizi geliştirmek için farkındalığımızı yükseltmek, okumak, araştırmak ve ne gerekiyorsa onu yapmak. O zaman hep birlikte, bulunduğumuz koşullara rağmen, gerçekliğimizi hep beraber değiştirme şansı yakalayacağızdır. Azimle çalışan ve üreten bir toplum olmak, bize neler kazandırabilir? 

YORUM EKLE

banner608

banner473