banner564

 Gölgenin varlığında 

Anlaşılmayı bekleyen bir kız vardı kendi içsel varlığında. Kimi zaman gözleri kızgın, kimi zaman çok yumuşaktı. Ama anlamadığı bir şey vardı kendisini korkutan. Hep bu korkuyla uğraşıyordu. Korktuğu şey aslında artık onun özüne işlemişti. En derinlerinde bu korku kaplamıştı benliğini. Ama aslında göremediği şuydu. O problem hiçbir zaman orda olmamıştı. Olmayan bir problemin varlığın-da sürdürüyordu hayatını. O korku o kadar büyüktü ki içinde, en sonunda bu gerçek 
olmayan korkuyu gerçek kılmış gibi yaşıyordu benliğinde; varmış gibi, gerçekmiş gibi 
hissediyordu. 
   O bunun gerçekten farkında değildi. Gerçek anlamda farkına varmış olsaydı, o korku anında 
çözümlenirdi. Çünkü korkunun gerçek olmadığını görmüş olurdu. Yaşadığı şeyin gerçekliğine o ka-dar kapılmıştı ki, onu oradan çıkaracak olanın tek ve gerçek bir farkındalık anı olduğunu henüz gö-remiyordu. 
  Çözülmesi gereken hiçbir problem yoktu. En büyük yanılsamasıydı bu onun. Sürekli problem çöz-mesi gerektiğine inanıyor ve dolayısıyla bu problemleri yoktan var ediyordu. Olmayanı gerçek kılı-yordu. Problem olmazsa o kendi muhteşemliğine uyanacaktı ve bu muhteşemlik onu ölesiye korku-tuyordu. Kimi zaman bu güvenli sularda kalmaya kendini ikna ediyordu ki, tek çaresi gerçekte var olmayan korkulara tutunmak olduğunu sanıyordu.  Bu durum kendi kabul etmese bile kendini gü-vende hissettiriyordu. Eğer çözümlenmesi gereken hiçbir problem olmadığı gerçekliğini kabul etse, özgürleşecekti. Bunu en derinlerinde hissediyordu ama bilmediği şey, özgürlüğün bir anda gerçekle-şecek kadar mümkün olduğuydu. O şu anda tüm ‘problemlerinden’ özgürleşebilirdi. Tek yapması gereken bunu gerçekten seçmekti. Tüm benliği ve varlığıyla, tüm varoluşuyla bunu tam şu anda is-temesi gerekiyordu sadece ve böylece kendi muhteşemliğine uyanmayı kabul etmiş olacaktı. 
  O kadar cesaretli olabilecek miydi acaba? Kendisini kendi bilinmez muhteşemliğinin içerisine atabi-lecek miydi? Bu tamamen ona kalmış bir durumdu. 
  Kendi kendine ördüğü duvarları sadece kendi elleriyle yıkabileceğinin bilincine uyanmayı seçecek miydi? Yoksa hayata kızmayı ve dışardan bir güç tarafından kurtarılmayı bekleyen illüzyonik 
algıda mı kalmayı seçecekti? Kendi gücünden korkmayı bırakabilecek miydi? Yoksa kendi gücü onu ölesiye korkuttuğu için yetersizlik başlığı altında oyalanmaya devam mı edecekti? Sırf 
kendisini güvende hissetmek için yetersizlik yalanı ne kadar daha cazip görünecekti hayatında? Kendi gerçekliğini hatırlamayı mı seçecekti? Yoksa kendine ve herkese yalan söylemeyi mi tercih edecekti? Aslında seçimi çoktan yapmıştı bile.  Sadece hangisini seçtiğini deneyimleme yoluna gir-mişti. Her şey yaşanıp bitmişti. O, sadece kendi seçiminin içinden geçiyordu aslında.   

YORUM EKLE

banner471

banner474