banner564

Her şeye rağmen

Sonbaharın henüz gündüzleri bariz bir şekilde hissetmediğimiz dokunuşlarını gece içimizi ürpertecek şekilde hissediyoruz.
Bilinmeyen bir zamanda, adı olmayan bir şehirde... Işıkları kapatmış pencereden dışarısını izliyordu. Şimdi yazmak zamanıydı. Oysa o pencere önüne oturmuş bekliyordu. Ne kadar yazabilirdi onu da bilmiyordu, kalemi bazen ona kafa tutardı. Tıpkı unutmak istedikleri gibi, yine de bir türlü unutamadıkları gibi...
Yazacakları ne kadar başarılı olabilirdi ki, hayata dair kelimeleri, cümleleri ve duyguları kilit altındaydı. Zihinler mühürlenmişti. Vakit bekleme vaktiydi... Araf... Gelecek ve geçmiş arasında... Henüz şafak vaktinin öncesi, seher vaktindeydiler.
Şimdi yazmak zamanıydı diye düşünüyordu. Oysa bazen hayat bizim istediğimiz, düşündüğümüz gibi yürümüyordu.
İnsanların gözleri ve gönüllerine bir kez aşk tılsımı dokundu mu sonsuz bir kıyamet gibi gelen dakikalarda beklersin olacakları...
Bu gece ışıkları kapatmış bir halde pencere önünde dışarıyı izlerken, aklından geçen bu karmaşık ruh haline ara vermeyi düşündü. 
Kendini çaresiz ve kötü hissettiğinde, nefesini yoklayan, soğumuş alnına öpücükler konduran, durmadan ve usanmadan, her şeyin iyi olacağını söyleyen müşfik ve sabırlı dostunu ne de çok özlemişti...
Sahi bu günlerde çok özler olmuştu geçmişe dair ne varsa...
Zamanın silindiği, saatlerin sustuğu, yaşam ile ilgili tüm ölçü ve kıyaslamaların değiştiği yine de değiştiremediğimiz geçmiş, şimdiki an ve gelecek...
Böyle zamanlarda insanoğlu; burnunun direğinin sızladığını hisseder, özlemenin o koşulsuz, masum ve yumuşacık dokunuşlarını hisseder.  
Hangimiz özlemedik ki,
Hangimiz bir yerde birileri ile konuşurken, yüreğimizdeki ile konuşup öpüşmedik ki... Sonbaharın henüz gündüzleri bariz bir şekilde hissetmediğimiz dokunuşlarını gece içimizi ürpertecek şekilde hissediyoruz. 
Bilinmeyen bir zamanda, adı olmayan bir şehirde...
Araf’ta beklerken... Gitmek istesen bile saçma sapan bir nedenden ötürü beklersin olduğun yerde... Seni senden alan özlemin ve hasretin, ne adı var, ne de bir yolu... Varsa da dile getiremiyorsun... 
İçindeki aşk perisi sen ne kadar karşı koysan bile seni sarıp sarmalıyor.
Her şeye rağmen...
Ne kadar dirensen bile, bilinmeyen bir zamanda, adı konulmamış bir şehirde özlersin... Beklerken...
Yeniden sevmek, yeniden aşık olmak... İşte bütün kıyametin kopacağı an budur... Ne kadar arafta beklesen bile, ne kadar karşı koysan bile bir gün bu kilit, bu mühür açılacak... Şimdi yazmak zamanı, şimdi aşk zamanı... İnsanların gözleri ve gönüllerine bir kez aşk perisi dokundu mu, sonsuz gibi gelen kıyametin tutkulu dakikalarında beklersin olacakları...

YORUM EKLE

banner608

banner473