banner564

İnsansız insan

 Kendinden geçmişti ve uyandığında etrafta kimsenin olmadığını fark etti. Ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Evinden dışarıya koştu, gözlerine inanamıyordu; dışarda kimseler yoktu. Kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı. Acaba bir kabus mu görüyordu yoksa uykuda mıydı? Bu korkunç kabustan az sonra uyanabilecek miydi? Gözlerini kapadı, nefesini tuttu. Ama hayır gözlerini açtığında yine etrafında kimseler yoktu. Gözlerinden çaresizce süzülen yaşlara mani olamadı. Gerçek olamazdı. Herkes nereye gitmişti ve eğer insanlığın sonu gelmişse kendisi neden hala orada bulunmaktaydı? ‘Hayır, hayır’ diye haykırdı. Gerçek olamaz bu diye yine gözlerini kapattı; istemsizce nefesini tuttu. Ama olmadı. Gözlerini açtığında yine kimse yoktu. Dizlerinin üzerine çökmüş, hıçkırıklarla ağlıyordu. Delirmiş miydi? Hala bir şansı olabilir miydi bunun gerçek olmayışıyla ilgili. Ama her şey çok gerçekmiş gibi geliyordu ona. 
  Deli gibi etrafta koşmaya başladı. Her yere bakıyordu ama her yer terk edilmişti. Gerçekten bu dünyada yapayalnız kalmış olma ihtimali olduğunu düşünerek ve kalbi deli gibi çarparak koşmaya devam etti; ta ki gücü tükenene kadar. Evet, yapayalnız kalmıştı. Hayatındaki en büyük korkusunun tam ortasındaydı. Terk edilmişlik. O her şeyi etrafındaki insanlarla anlamlı buluyordu. İnsanlara düşkünlüğüyle bilinirdi hayatında ama şimdi hiç biri yoktu ve onlara ne olduğunu bilemiyordu. Uğruna çalıştığı ve kendini adadığı her şey bir anda kaybolup gitmişti. Hiçbir anlamı yoktu artık uğruna çalıştığı şeylerin. Kendi varlığı bile anlamsızlaştı saniyeler içinde. Kendinin birer parçası olan insanlar olmadan o bir hiçti. Artık kendi varlığının anlamının önemsizleşmesiyle sadece etrafa bakıyordu; gözleri ağlamaktan kısılmıştı. Artık uğrunda çalışacak hiç bir şey yok gibiydi. Yapmaktan hoşlandığı şeylerin, öğrendiklerinin ve öğrenmek istediklerinin de bir anlamı yoktu. Artık hiçbir anlamı yoktu hayallerinin ve hayal kurmasının. İnanılmaz bir şoka girmişti. Çünkü hayallerini ve yaptığı her şeyi anlamlı kılan onun diğer parçalarıydı. 
    Her biri, bir diğerine hizmet etmek için vardı. Biri olmadan, diğerinin hiçbir anlamı kalmıyordu. Bu inanılmaz gerçekliği ilk defa fark ediyordu ve aslında sadece ona özgü değil her birine özgü bir gerçeklikti. Hayatlarını ve kendi varlıklarını anlamlı kılan birbirlerine sundukları hizmetti ve artık ortada hizmet edecek biri kalmamıştı. Gerçekten kendini kaybolmuş hissetti. Keşke diğer parçaları ile bir aradayken bu farkındalığa varmış olsaydı diye içinden geçirdi. Belki de gerçek olanı anlamakla ilgili kafasını o kadar bozmuştu ki, o yüzden geride tek başına bırakılmıştı. En değerli hediyenin farkında olmadan hayatını sürdürmüştü o güne kadar. Kendi varlığının anlamı diğerlerinin varlığında anlamlanıyordu ve o bunu ilk defa anlıyordu.   

YORUM EKLE

banner608

banner473