banner564

İyi ki corona virüs varmış!

Kendini “çözüm ve barış yanlısı” ilan edenlerle bugüne kadar tartıştığımız ve hala anlaşamadığımız konuyu nihayet daha iyi anlatabileceğimiz bir örneğimiz var artık. 
İyi ki corona virüs varmış!
Şimdi bir Ada var, Ada üzerinde iki toplum var; Rumlar ve Türkler. Kıbrıslı Türkler, Rumlarla barış içinde yaşamaya hazır olduklarını 2004 yılında Annan Planı’nda tüm dünyaya deklare etti.
Kıbrıslı Rumlar ise ortak bir yapıyı istemediklerini, istediklerinin Kıbrıslı Türklerin kendi alt yönetiminde olmak koşulu ile oluşacak bir yapı olduğunu söylediler.
Aradan geçen 16 yılda kendini “çözüm ve barış yanlısı” görenlere biz bu durumu anlatamadık, anlatmayı başaramadık. Ne yaptıysak ne dediysek “statükocu” olmaktan öte geçemedik.
Ta ki geçen hafta Rum Yönetimi’nin bir kez daha tek taraflı bir karar alıp uygulayana kadar. 2003 yılında açılan sınır kapılarından bazıları “corona virüs” bahanesi ile kapatıldı. 
Kıbrıslı Türklere danışılmadan, onların fikirlerine/görüşlerine ihtiyaç duyulmadan. Oysa iki toplumun Sağlık Komitesi tam da bu konuda Ada’nın her iki tarafında alınması gereken önlemleri görüşürken aldı bu kararı Kıbrıs Rum Yönetimi.
Kendini “çözüm ve barış yanlısı” ilan edenlere bu vesile ile bir kez daha sesleniyorum, belki biz statükocuyuz ama bizim bile esneyebileceğimiz, bizim bile bazı gerçekler karşısında geri vites yapabileceğimiz durumlar oluyor ama hiçbirisi sizin düştüğünüz durum kadar umutsuz ve hayal kırıklığı içermiyor. 
Anlayın işte, siz ne kadar barış-çözüm falan diye bağırsanız da çoğunluğu sizin ile bir “ortak” yapıda olmayan insan topluluğu var karşınızda. Bunu aklınıza sokmanın başka yolu olmasa gerek… 

İyi ki Akıncı varmış!
Kapılar kapandıktan sonra Cumhurbaşkanı telefona sarıldı ve Rum lideri arayıp haddini bildirdi. Tabi ki böyle olmadı, Rum lider bildiğini okudu.
•    Crans-Montana kasabasında konuşulan B planına ne oldu?
•    Berlin’de rayına oturtulan Kıbrıs görüşmeleri ne oldu? 
•    BM Genel Sekreteri’nin çok olumlu dediği sürece ne oldu? 
Sevgili okurlar elbette yaklaşmakta olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Adayı konumunda olan Cumhurbaşkanı Akıncı’yı yıpratmak için bu durumu kullanmıyoruz.
Ancak sırf Akıncı yıpranacak diye de gerçekleri görmemezlikten gelmiyoruz. Akıncı’nın bir B planının olmadığını hepimiz zaten biliyoruz. 
Berlin’e de yoldan çıkan treni rayına oturtmaya falan da gitmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi kendi tabanına güçlü bir mesaj verebilmek için gitti. Bunu da hepimiz zaten biliyoruz. 
Genel Sekreterin umutlu falan olduğu da yok. Bu da düzmeceden ibaret bir durum. Bunu da hepimiz herhalde farkındayız. Eğer gerçekten BM iki tarafın bir arada olabileceğini düşünüyorsa Rumların tek taraflı kapıları kapatmasına zaten izin vermezdi.
Bu vesile ile seçimlere daha uzun bir süre olduğunu, Cumhurbaşkanı Akıncı ve kampanya ekibinin bu saatten sonra bir durum değerlendirmesi yapıp, yeni bir yol haritası belirleyip, öyle seçmenin karşısına çıkmasını bir dostları bir kardeşleri olarak tavsiye etmek isteriz.

Yoldaşları selamlıyorum
Asaf Şenol ve Ahmet Derya. İkisi de devrimci gençlik yıllarında sol ile tanışmış ve bunu kendilerine hayat biçimi olarak görmüş isimler. Uzun zamandır görmüyorduk kendilerini. Ta ki önceki gün Lokmacı kapısında yapılan eylem gerçekleşene kadar.
Öyle inançla bağırıyorlardı ki gerçekten de etkilenmemek elde değildi. Bir düşünce uğruna yıllarını bu uğurda vermiş her iki isim de bir kez daha polis barikatının önündeydiler.
Bir ara Ahmet Derya’nın barikattaki Rum polisine bağırdığını gördüm izlediğim canlı yayında. Rum polisinin elinden gözaltına alınan kişiyi kurtarmaya çalışıyor diğer yandan da “Kıbrıs’ta barış engellenemez” diye slogan atıyordu büyük bir inançla.
İnanç melesi bu, bir ömrü adadıkları bir inanç meselesi… Her ne kadar o inandıkları değerler bugün yerle bir olmuş olsa da uğruna ömür harcadıkları o inanç için son bir umutla barikat önünde eylem yapıyorlardı. 
O yüzden iki yoldaşı da selamlıyorum buradan… 

MESAJLAR
Ahmet DERYA: Valla yıllar geçiyor diyoruz ki “Yaşlanmıştır artık gelmez” falan ama bir bakıyoruz eylemin en ön saflarındasınız. Allah sağlık sıhhat ve afiyet versin. 

Serdar DENKTAŞ: Rauf Denktaş Üniversitesi’nde gelecek dönemden itibaren ders vereceğinizi duyduk. Belki siyasete girmek isteyenler için de ayrı bir bölüm açılabilir önümüzdeki dönemlerde. Onlara da ders verebilirsiniz. 

Ercan TURHAN: Galatasaray yıllar sonra Fenerbahçe’yi yenince sizi ilk kutlayan kadim dostunuz Reşat Akar olmuş. Eh artık keyfiniz yerine gelmiştir sanırım. 

Hasan UZUN: Bu hava koşullarında nereden çıktı, dağa çıkıp kamp yapmak? Duyduk ki gece ayı seslerinden uyuyamamışsınız kamp çadırında. İyi de bizim memlekette ayı mı var? Kurt sesi olmasın sakın sizin duyduğunuz ses. 

Mustafa AKINCI: A planı, B planı, treni rayına falan koymak yetmiyor anlaşılan kapıların kapatılması adına. Bence yol yakın iken başka bir çıkış yolu aranmalı ve bu yol üzerinden devam edilmeli. 

Dr. Ali PİLLİ: Yanan hastanenin yeniden hizmete başlayabilmesi adına son derece önemli bir çalışma başlatmışsınız. Bu arada hastalarımızı kabul eden iki hastaneden sadece birine gitmeniz biraz tepki topladı, haberiniz olsun. 

Fırat ATASER: Türkiye’de 34 şehidin verilmesi, KKTC’de hastane yangınında 3 insanımızın ölmesi üzerine hafta sonu planlanan etkinlikleri iptal etmişsiniz. İyi de başka belediye başkanları hem açılışlarını hem festivallerini yaptı. 

Serhat AKPINAR: GAÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni, Tıp Fakültesi’nin destek alacağı anlaşma içeriğiyle, Sağlık Bakanlığı’na devretmişsiniz. Hayırlara vesile olsun. 

Dr. Remzi GARDİYANOĞLU: Valla artık ne deseniz azdır, bizde usandık bazı şeylerden. Hani nasıl diyordu Edip Akbayram, “Korkarım böyle gelmiş böyle gidecek dostlar…”

Dr. Erkut AŞICIOĞLU: Yanan Nalbantoğlu Hastanesi ile ilgili olarak yaptığınız paylaşım sosyal medyada beğeni ve paylaşım rekorları kırdığına göre; demek ki tam da bam teline dokundunuz vatandaşın. 

Ahmet Melih KARAVELİOĞLU: Pazar günü Tatlısu’da gerçekleşen festivali bahane edip tezgahlarda organik ne bulduysanız hepsini satın almışsınız. Sayenizde festivalde ki esnafın yüzü gülmüş. 

Ahmet ERBAŞ: Memlekete hoş geldiniz, hafta başında hem bazı yakın dostlarınız ile hasret giderecekmişsiniz hem de bir dizi temaslarda bulunacakmışsınız. 

Tolga ATAKAN: Yapımı yılan hikayesine dönen Kuzey Lefkoşa Çevreyolu ve İskele-Çayırova yol projelerinde çalışmaların başlayacağı müjdesini vermişsiniz. Umarız bir an önce mutlu sona ulaşılır.

YORUM EKLE

banner471

banner473