banner564

Keşke değil de, iyi ki diyebilmek...

 “Çok geç” diye bir kelime var; insanın yazarken bile içinin sızladığı…

“Keşke” diye bir kelime daha var; aynen “çok geç” gibi…
Sanki biraz hüzün habercisi,
Sanki biraz pişmanlıkları dile getiren,
Sanki biraz açılan yaraların nedeni…
İnsanın “keşke”leridir belki de, kanayan yarayı sürekli açık tutan,
Yoksa kabullenilse gerçekler, bu yaralar belki kapanır, kim bilir belki de zamanla unutulur mu desek? Yok, yok, unutulmaz, sadece alışabilir belki insan...
Keşke ile her başlayan cümle; bir geç kalmışlığa götürür bizi…
Hangi zamanda, nerede, kiminle nereye geç kaldık, kalmıştık acaba…
Aklımızda deli deli sorular, hangisini cevaplasak, hangisinden doğru cevaba gidebilsek…
Dilerim hiçbir zaman bu kelimeleri sıklıkla kullanacağımız bir duruma girmeyiz,
Dilerim yaşadıklarımızdan kendimize pay çıkarıp hayatımıza daha fazla “ iyi ki” kelimesini alır ve sıklıkla kullanırız.
İyi ki kelimesinin gelişi mevsimlerin ilkbaharı, yazı gibi…
İyi ki kelimesi sanki bize güzel şeylerin gelişini müjdeliyor gibi…
Nasıl ki hayatımız tıpkı mevsimler gibidir, bazı kelimelerin de tekrardan hayatımıza girişi ilkbahardır.
Kasvet ve hüzün kokan keşke’lerimizin yerini; iyi ki’lerimiz ile değiştirebilmeyi deneyelim mi? 
Çünkü hayat gerçekten çok kısa. Bize uzun gibi gelen yaşadığımız ömür, bir gün bakarsınız ki mevsimin sonbaharına gelmiş,  yani son duraklarda olursunuz.
Bu yüzden oturup sürekli kendimize, yaşadıklarımıza acımak, hayıflanmak yerine, içimizdeki ilkbahar çocuğunu yetiştirelim. Sonbaharın mevsiminde bile, biz ilkbaharımızı canlandıralım.
“Keşke seninle bir hayatımız olsaydı” demek yerine, “iyi ki seni tanımışım, kısa da olsa ne güzel zaman geçirdik” diyebilsek;
“Keşke o gün sana gerçeği söyleyebilseydim” demek yerine, “iyi ki kısa görüştüğümüz zaman diliminde, ikimizin de tüm hayatını etkileyecek gerçekler ile kimsenin huzurunu bozmadık…” 
Bunun gibi daha bir sürü örnek ile çoğaltılabiliriz…
Önemli olan hiçbir şey için geç olmadığını, geç kalmadığımızı anlamamız ve en hüzünlü, buruk zamanlarımızda bile tüm gücümüzle hayatımızı renklendirmemiz.
O yüzden bugün yine usanmadan, üşenmeden hayatınıza tekrar bakınız. Geç kalmışlıklara değil de, bundan sonra hayatın her an bize getireceklerine bir “iyi ki” gözü ile bakmayı denesek?
Olmayan şeyler için üzülüp yüreğinizdeki yaranızı sürekli kanatmaktansa, cebinizde güneşli, ilkbahar anlarınızı biriktiriniz. 
“Ayrı iklimlerde yaşasak da sen hayat güneşimsin. İyi ki seni tanıdım ve iyi ki sen varsın. “
“Yüzümden düşen bin parçayı toplayıp da, yerine kocaman bir tebessüm yerleştiren insanlar var ya, onlar iyi ki var!”
Yaşadığınız her an kıymetli ve bir daha geri dönüşümü olmayandır.
Siz değerli ve özelsiniz. Sizi de siz yapan yaşadıklarınızdır; keşke’leriniz ve iyi ki’leriniz ile... Unutmayınız ki bizi biz yapan iyi ki’lerimizdir...
“Ne o beni kandırmıştı. Ne ben onu baştan çıkarmıştım. İkimizde bildiklerimizin ötesine, bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik. Bir noksanlığı var sanıyorduk bütün olanların belki. Ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik.”
Hadi geliniz bu haftaki yazıyı yine Turgut Uyar sözleri ile bitirelim;
“Ben iyiyim, bunlar da iyi şeyler, sen nasılsın?”...

YORUM EKLE

banner608

banner473