banner564

Bunlarla nasıl olacak?

  Ermenistan Meclis Başkanı Galust Sahakyan 2 Nisan’da Güney Kıbrıs’ı ziyaret edecek...
  Türk aleyhtarlığıyla ün yapan sözde sosyalist EDEK Partisi’nin eski lideri ve Rum Meclis Başkanı Yannakis Omiru, bu ziyaret öncesinde bir yasa tasarısı hazırlatıp, Hukuk Komitesi’ne gönderdi...
  Tasarı, Ermeni sorkırımı iddialarını inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngörüyor...
  Rum Meclisi Hukuk Komitesi, bu tasarıyı ‘oybirliği’ ile kabul etti...
  Müthiş bir gizlilik içinde yürütülen bu operasyondan haberdar edilen yabancı bir ülkenin büyükelçisi devreye girdikten sonra, Rum lideri Nikos Anastasiadis, Meclis’teki oylamanın ertelenmesini istedi...
  Kıbrıslı Türklerin tepkisinden çekinen Anastasiadis’in “Zamanı değildir” diyerek, yasa tasarısının görüşülmesini erteletmesi, Meclis Başkanı Omiru tarafından tepkiyle karşılandı...
  Omiru, Ermenistan Meclis Başkanı’na “En büyük ödülü” veremeyeceği için büyük bir üzüntü duyduğunu telefonla görüştüğü Anastasiadis’e de bildirdi...
  Şimdi burada “Türküm” diyen herkesin çok ciddi bir tahlil yapması gerekiyor...
  Eğer; 24 Nisan 2004 yılında gerçekleştirilen referandum her iki tarafın da “eveti” ile sonuçlansaydı, Türkiye askerlerini de vatandaşlarının büyük bir bölümünü de bu adadan çekmiş olacaktı...
  Sonrasında, adada kalan ve nüfus açısından azınlıkta olan Kıbrıslı Türklerin ‘ret oyu’ vermesi halinde dahi, Omiru’nun bugün talep ettiği yasa ve daha niceleri ‘Federe meclisten’ geçirilecekti...
  Böylesi bir durumda Kıbrıslı Türkler “Ermeni iddiaları doğru değildir” dediği anda cezaevine gönderilecekti...
İnce eleyip, sık dokumak
  Bir ülkenin ve bir toplumun geleceğini belirlerken, sadece ‘olumlu’ beklentilere bakarak hareket edilemeyeceğini, bu son durum bizlere bir kez daha göstermiş oldu...
  Bir gün Ermeni yasası, bir başka gün ‘mülkiyet’ yasası karşımıza çıkarıldığı takdirde, ne yapacağımızı ve nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı çok iyi düşünmemiz ve bundan sonraki adımlarımızı ona göre atmamız gerekiyor...
  Türk milletinin bir parçası olacaksın, ama bu adada Türkiye’nin soykırım yapmadığını söyleyemeyeceksin...
  Ağzına, kalbine, duygu ve düşüncelerine kelepçe vurulacak...
  Peki bunu nasıl sineye çekeceksin?..
  Üzüntüden, çaresizlikten ölmez mi insan?..
  Rum tarafından gelen haberler, gelecek açısından bizleri pek umutlandırmıyor...
  Çözüme en ihtiyaçlı oldukları dönemde dahi, akıllarından bin bir kötülük geçirdiklerini saklayamıyorlar...
  Türk askeri adada bulunduğu sürece, çözüme en fazla ihtiyacı olan taraf onlardır...
  Buna karşın, kendilerini Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek yasal sahibi olarak görmeye devam ediyorlar...
  Türkiye’ye her fırsatta bir çelme atmak için uğraşıyorlar...
  Her zaman kendilerinden ‘küçük’ gördükleri Kıbrıslı Türkleri, bir şekilde kandırarak amaçlarına ulaşmak istediklerini belli ediyorlar...
  Bunları gördükçe, gelecekle ilgili düşüncelerimiz adeta bir kâbusa dönüşüyor...
  Hatta rüyalarımıza giriyor...
  
Korkulu rüya ve uykusuz gece
  Sırası gelmişken, geçtiğimiz Cuma akşamı iki kez iç çamaşır ve pijama değiştirmeme neden olan bir rüyamdan söz etmek istiyorum...
  Kıbrıs’ta çözüm olmuş, ilerleyen zaman içinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği tüm adaya yayılmış...
  Ve bir yaz akşamı, Girne yat limanındaki lokantalara doğru yürüyoruz...
  Türkçe konuştuğumuzu duyan Rum polisi önümüzü keserek “Siz buraya giremezsiniz” diyor...
  Nedenini sorduğumuzda ise “Burası Türklere yasak” cevabını veriyor...
  Bunları geçmişte, yani 1974 öncesinde yaşamadık mı?..
  Yaşadık...
  Aman Allahım...
  Tam 41 yıl süreyle “bizim” dediğimiz bir limana giremez duruma gelmişiz...
  Yataktan fırlayıp, doğruca duşa girdim...
  Ama kâbus bitmedi...
  Yeniden uyku korkulu rüya ile devam etti...
  Bu kez Rum polisi elinde megafon bağırıyor:
  “Dikkat... Dikkat... Türk olanlar evine girsin ve dışarı çıkmasın...”
  İkinci kez yataktan fırladığımı ve yeniden çamaşır değiştiğimi söylersem abartı olmaz...
  Çocukluk yıllarımızda yaşadıklarımızın etkisinden olacak...
  Allah bizlere bir daha o günleri nasip etmesin...
Sağlam durmalıyız
  Şimdi bir başka soruya cevap bulalım:
  “Geçmişe takılıp, bu adayı bölünmüş mü bırakacağız?..”
  Elbette geçmişe takılıp kalamayız...
  Ama geçmişten dersler çıkarmak zorundayız...
  Olası bir çözüm durumunda karşımıza çıkacak olan Omiru’lara, Papadopulos’lara, Şilluras ve Lillikas’lara nasıl karşı koyabileceğimizi çok iyi düşünmeli, iyi planlamalı ve geleceğimizi garanti altına alacak bir formül üzerinde ısrarcı olmalıyız...
  “Korkmayın canım bundan sonra hiçbir şey olamaz... Avrupa ENOSİS’e izin vermez” diyemeyiz...
  Bosna-Hersek’te AB’nin gözleri önünde nelerin yaşandığını unutmuş değiliz...
  Papadopulos’un oğlunu, Omiru’yu, Lillikas’ı, Şilluris’i, Kutsu’yu, ELAM’ı yakından izliyoruz...
  Bunların kafası, 50 yıl önceki kafalardan farksız...
  Onlarla aynı fikirde olup da, bunu gizlemeye çalışanları da dikkate aldığımızda, bu adada kalıcı bir barışın hiç de kolay olmayacağını anlamamız gerekiyor...
  Yabancıların bile anlamaya başladığı gerçekleri...
  Bizler görmezden gelemeyiz...
  Mutlu ve huzurlu bir Pazar günü geçirmenizi diliyorum... 
YORUM EKLE

banner608

banner473