banner564

Erdal Eren

Erdal,
Daha 17 yaşında…
Demir parmaklıklı bir hücrenin kapısında sakin ve üzgün bakışlı bir çocuk…
Kolları iki yana sarkık, yumrukları hafifçe sıkılmış…
Gömlek, yelek, pantolon ve kalın ve kürklü bir ceket.
Hüzün dolu, derin bir bakış ve mağrur bir suskunluk…
Savaş Ay’ın objektifine bakarken son kez hiç bitmeyecek bir hikâye anlatan bir çoçuk…
Ve o, 
Bu, son fotoğrafının üstünden 24 saat geçmeden,
Yavaş ve sakin adımlarla yürüdü darağacına…
Aralık ayıydı, Ankara’nın havası soğuktu...
Beklide üstünde yeterli kıyafeti yoktu…
Ama bilin ki, üşümüyordu Erdal…
Ve ailesine seslendiği son mektubunda…
“Moralim yüksek, ölümden korkmuyorum” demişti…
Cezaevinde yaşadığı işkencelerden ve acılardan dolayı ölümden korkmadığını, aksine böyle durumlarda ölümün özlenen bir şey olduğunu söylüyordu 17 yaşında ki Erdal…
Boyundan büyük kelimeler ile. 
İşte, 13 Aralık 1980’de 17 olan yaşı 18 yapılarak idam edildi Erdal Eren…
İşlemediği bir suçtan, ibret olsun diye idam edildi Erdal Eren…
Arkasında, siyah beyaz bir fotoğraf, acıklı şarkılar ve ağlamaması tembih edilmiş annesini,
Bir de inandıklarını ve mücadelesini bıraktı. 
Erdal,
Cezaevinde geçirdi dönemde, az da olsa yazdığı mektuplarında, içerde yaşadıklarını ve inandıklarını anlatıyordu…
Ölümün kapısında beklerken bile inandıklarından ve mücadelesinden vazgeçmediğini haykırıyordu satırlarında…
Ve bir de, genç kalbinin özlediği, özgürlüğü de kaleme almış Erdal…
Annesine yazdığı bir mektubunda söylediği gibi…
“Neden mi buradayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?” 
Diyordu…
Ona o özgürlüğü çok görenlere lanet olsun…
Ve inandıkları için zulüm gören, ceza çeken herkese en içten saygılar…
Ve Erdal’ın da dediği gibi “Devrimci Selamlar” …
YORUM EKLE

banner471

banner473