banner564

Güler misin ağlar mısın?

   Çocukluk yıllarımızda, anne ve babalarımız mahalle çeşmelerinden ‘tenekelerle’ su taşırdı...
   İçme, kullanma, yıkama ve yıkanma bu şekilde yapılırdı...
   Düşünmesi bile insanı kahreder...
   Mücadele yıllarında, devlet olanaklarından büyük ölçüde dışlanan ve aşağılanan Kıbrıslı Türklerin çektiği sıkıntıları herkes anlayamaz...
   Sonrasında 1974 Mutlu Barış Harekatı gerçekleşti...
   Ama su sıkıntısı bitmedi...
   Kurak bir ülkede yaşadığımız için barajlara ihtiyaç vardı...
   Türkiye; adanın değişik bölgelerinde baraj yapımına maddi destek verdi...
   Bunların önemli bir kısmı ‘bakımsızlıktan’ dolayı kurudu...
   Kıbrıslı Türkler kuyulardan çekilen suları kullanmak zorunda kaldı...
   Kuyu suyu yetersiz kaldığı için ‘nöbet sistemine’ geçildi...
   Mesela; Lefkoşa’ya haftada 2 gün su verildi...
   Bunun üzerine vatandaşlar su depolarına yüklendi...
   İlk yıllarda bu depolar ‘tenekeden’ yapılırdı...
   Bilemediniz 2-3 yıl içinde paslanan depolardan akıtılan suları kullanmak zorunda kaldı insanlar...
   İçilemez kalitedeki suların kullanılmasının dahi tehlikeli olduğunu, bazı belediye başkanlarının ‘tarihi itiraflarından’ sonra öğrenme şansı oldu...
   Uzun yıllardan sonra  “Güzelyurt’tan gelen ve Lefkoşa ile Gazimağusa’ya akıtılan sular, asbesli borulardan geçiyor” dendi...
   Vatandaş şokları yaşadı...
   Siyasiler ise bunu umursamadı...
   İşte kanser patalamasının en önemli nedenlerinden biri de budur...

Su hayat demek
 
   “Su hayattır” sloganı gerçeğin ta kendisidir...
   İnsanoğlunun suya ihtiyacı vardır...
   Suyun olmadığı yerde hayat yoktur...
   İşte o nedenle Kıbrıs’ın kuzeyinde tarımsal üretim gelişemedi...
   İnsanlar musluklardan akan suyu içemedi...
   Çamaşırlarını, bulaşıkları, sebze ve meyvesini asbesli borulardan akıtılan sularla yıkadı...
   Kıbrıs Türk siyaseti ise böylesi hayati bir sorunla ilgilenme gereği duymadı...
   Popülizm yaparak kamu görevlilerine 13’üncü maaş bağladı...
   Kamu kuruluşlarına istihdam üstüne istihdam yapıldı...
   Müşavirler ordusu yaratıldı...
   İçecek ayranı olmadığı halde çeşmeye atla gidili...
   Bakanların, müsteşarların, müdürlerin altına ‘Resmi Hizmet Aracı’ çekildi...
   Ama su boruları yenilenmedi...
   Barajların bakımı yapılmadı...
   Halkın sessizliği ve tepkisizliği de onlara güç verdi...
   Yanlış yolda yürüdükçe yürüdüler...
   Sonunda güzel bir ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler...

Varlık içinde yokluk..
 
   Bir de bugünkü duruma bakalım...
   Türkiye; Kıbrıs’ın susuzluğunu sona erdirmek için ‘Asrın Projesini’ hazırladı...
   Yaklaşık bir milyar 600 milyon TL yatırımla Anamur’un suyunu deniz altından döşenen borularla adaya taşıdı...
   Anamur suyu aylardır Geçitköy barajına ulaşıyor...
   Fazlalık olduğu için saatte 8 bin metre küp su denize akıtılıyor...
   Diğer yandan, Kuzey Kıbrıs’ın birçok köyü hala susuzluk çekiyor...
   Gerekli altyapı hazırlıkları yapılmadığı için onlara su ulaştırılamadı...
   Suyun ulaşabildiği yerlerin birçoğunda ise ‘patlak sorunu’ var...
   Eskimiş, çürümüş borular sürekli patladığı için suyun önemli bir kısmı depolara ulaşamıyor...
   Maaşları ödemekte zorlanan belediyeler “Patlak boruları değişecek paramız yok” diyor...
   Hükümete gelince...
   Eskileri gibi sadece seyirci pozisyonunda...
   Sarsıcı bir müdahale olmazsa eğer...
   Anamur suyunun denize döküldüğü bu ülkede insanlar susuzluktan kavgaya tutuşacak...
   Yazık değil mi?..    
YORUM EKLE

banner608

banner473