banner564

Hastayız

Gün geçmiyor ki; ülkemizin basım-yayım organlarına sağlık hizmetleri ile ilgili şaşırtıcı ve utanç verici yeni haberler düşmesin. Daha fazlası, hemen hemen her gün, bir yerlerde bir yakınımızın, bir tanıdığımızın sağlık kurumlarında ve hastahanelerde yaşadıkları skandal olayları duymaktayız. Bunlar genelde; ‘hastaya yanlış yapılan teşhisler ve verilen ilaçlar’, ‘duyarlılık gösterilmeden gönderilen hastalar’, ‘hastahanelerdeki bazı doktorların, hemşirelerin ve çalışanların gösterdiği umursamaz hâl ve tavırlar’dır. 
Ülke gündemini sürekli meşgul eden diğer sağlık meseleleri ise, korkunç rakamlara gelmiş kanser vakaları, o hiç bitmek bilmeyen kan eksikliği, eskiyen sağlık birimleri, çalışmayan kırık-bozuk aletlerdir.   
Yukarda bahsettiğim konular günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmiş hâlâ çözülememiş  sorunlarımızdır. Her duyduğumuzda hayretler içinde kalsak da, artık takatimiz kalmamış, tepki veremez olmuşuz. Bu işte bir sorun var bence; 
Belki de hepimiz “Hastayız!” 
Peki, ihtiyacımız olduğunda bize yardım edecek sağlık görevlilerin durumu nedir? Çoğu zaman can havli ile koştuğumuz, gözümüzün bir şey görmediği o anlarda yanımızda olmasını beklediğimiz orda çalışan emekçilerimizin durumu aslında pek de iç açıcı değildir. 
2011 yılının Nisan ayında, Ege Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu öğretim görevlisi Yard. Doç. Dr., Gönül Özgür’ün ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu öğretim görevlisi Yard. Doç. Dr., Aysun Babacan Gümüş’ün bir araya gelerek, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesinde hemşire olarak görevli, Sayın Şifa Gürdağ ile birlikte yürüttükleri “Hastanede Çalışan Hemşirelerde Ruhsal Belirtilerin İncelenmesi” adıyla çıkan bir araştırmaları var. 
Bu araştırmada, Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nde çalışan hemşirelerin, aile yaşamlarından, çalışma ve nöbet saatlerine kadar değişen birçok farklı faktörü inceleyen araştırmacılar, konuyla ilgili olarak, raporun sonuç bölümünde şu rakamları veriyorlar. 
Hemşirelerin  %67,5’inin somatizasyon, %57,2’sinin obsesif kompulsif belirti, %52,5’inin kişilerarası duyarlılık, %50,3’ünün depresyon, %50’sinin anksiyete, %53,3’ünün hostilite, %45,3’ünün fobik reaksiyon, %60’ının paranoid düşünce, %47,2’sinin psikotizm bulguları görülmüştür. 
Yani uzun lafın kısası, hepimizin desteğe ihtiyacı var, hepimiz bağırıyoruz “Yardım Edin!” diye.
Birde 27 Haziran, 2013 tarihli KKTC Sayıştay Başkanlığı ‘Denetim Raporu’ var. Rapor özellikle; “Acil Servis Hizmetlerinin Yönetimi” üzerine hazırlanmış. 
Raporun giriş bölümündeki KKTC’de sağlık hizmetlerinin genel durumu özetlenmiş;
rapora göre; 
1. Anayasaya göre herkesin beden ve ruh sağlığından devlet ve sağlık bakanlığı sorumludur.
2. Acil Serviste görevli olan klinik şefi, acil tıp uzmanı ve acil tıp teknisyeninin görev, yetki ve sorumluluklarına ait düzenlemeler dışında, acil servis hizmetlerine ilişkin başka bir düzenleme yoktur.
3. Sağlık bakanlığının konu ile ilgili orta ve uzun vadeli bir planı yoktur. Sadece günü kurtarmaya çalışıyor.
4. Acil servis ile ilgili güvenilir istatistiki veri tutulmamaktadır. 
5. Hastahanenin afet planı yoktur.
6. Acil servis için ne kadar kaynak kullanıldığı bilinmemektedir.
7. Acil Servis personelinin gelişimine yönelik bir eğitim programı mevcut değildir.
8. Acil servisin, Ambulans ve ayaktan girişleri için ayrı kapısı, Engelliler için lavabo ve tuvaleti, çocuk acil bölümü yoktur.
Aynı raporda belirtildiği şekli ile yılda yaklaşık 180.000 kişinin başvurduğu acil servisin durumu budur. 
Söylenecek söz yok, “Ölüyoruz!”
Tüm bunlara dönüp bir bakarsak durumun ne kadar vahim olduğunu görürüz. Halk sağlığı çok büyük tehdit altında, rapor var, araştırma var, söylenecek çok şey var, ama dinleyen, okuyan yok. 
Hepimize iyi şanslar. 
Not: Sağlık Bakanlığı yeni bina yapacakmış. (2013 Sağlık Bakanlığı Faaliyet Raporu.) 
YORUM EKLE

banner608

banner474