banner564

Kolestrol teorisi bir pazarlama harikasıdır (1)

Bu hafta sizinle cok değerli hocam Prof.Dr.Ahmet Rasim Kucukustanin kolesterol ile ilgili yazısını eksiksiz olarak paylaşmak istiyorum... Katkımız olursa ne mutlu....
Kolesterol yalanlarına hâlâ inanmaya devam edenleri Allah uyandırsın demekten başka bir şey gelmiyor elimden. İşte BMJ’ deki “Esas mesele doymuş yağlar değildir” (Saturated fat is not the major issue) başlıklı makale:
Bilim adamları, evrensel olarak birçok fast food, unlu mamul ve margarinlerde bulunan trans yağların enflamatuar olaylarla, kalp-damar hastalıkları riskini artırdığını kabul ederler 
Ancak “doymuş yağ” başka bir hikâyedir.
“Doymuş yağların kalp-damar hastalıkları riskini azaltmak için azaltılması gerektiği” mantrası neredeyse 40 seneden beri diyet tavsiyeleri ve kılavuzlarına hükmetmiş idi.
Bilimsel deliller şimdi bu tavsiyenin “paradoks” olarak kalp-damar risklerimizi artırdığını gösteriyor.
Ayrıca, iktidarın milyonlarca insanın statinlerle (kolesterol ilaçları) aşırı tedavilerine sebep olan total kolesterol obsesyonu, dikkatimizi ateroskleroza (damar sertliği) sebep olan dislipidemilerin daha tehlikeli risk faktörlerinden uzaklaştırdı.
Doymuş yağlar, Ancel Keys’ in 1970’deki çığır açan “yedi ülke” çalışmasından bu yana öcü ile korkutuldu 
Bu çalışmada koroner kalp hastalığı ensidansı ile total kolesterol konsantrasyonları arasında bir ilişki olduğu ve daha sonra bunun doymuş yağlar tarafından sağlanan enerji ile de münasebeti bulunduğu sonucuna varılmıştı ama “ilişki, illiyet mânâsına gelmiyordu”.
Buna rağmen, yağ alımını total enerjinin yüzde 30’una ve doymuş yağları yüzde 10’a indirmemiz tavsiye edildi 
Kalp-damar hastalıkları risklerine en büyük tesiri olan diyetteki doymuş yağların LDL-kolesterolü (kötü kolesterol) yükselttiğine inanılıyordu.
Şimdi, doymuş yağ alımının azaltılmasıyla LDL-kolesteroldeki azalma büyük (tip A) LDL-partikülleri için spesifik olduğu ama gerçekte kalp-damar hastalıklarından asıl sorumlunun karbonhidrat alımıyla ilişkili olan küçük ve yoğun (tip B) partikülleri olduğu anlaşıldı 
Gerçekten de yeni ileri dönük kohort çalışmaları doymuş yağ alımı ile kardiyo-vasküler riskler arasında anlamlı bir ilişki olmadığını destekliyor.
Bunun yerine doymuş yağların “koruyucu” oldukları bulundu.
Doymuş yağların kaynağı önemli olabilir.
Süt ürünleri örnek olarak A ve D vitaminlerini sağlar.
D vitamini eksikliği ve anlamlı derecede artmış kardiyo-vasküler mortalite riski arasındaki bağlantının yanı sıra, süt ürünlerinde çoğunlukla bulunan kalsiyum ve fosforun tansiyon düşürücü etkileri, kardiyo-vasküler risklerle ters ilişkiye katkı yapabilir 
Bir araştırmada, kanda esas olarak süt ürünlerinde bulunan yüksek trans-palmitoleik asit miktarlarının, yüksek konsantrasyonlardaki yüksek dansiteli lipoproteinlerle, düşük trigliserit ve C reaktif protein (CRP) seviyeleriyle, azalmış ensülin direnciyle ve erişkinlerde düşük diyabet ensidansıyla bağlantılı olduğunu gösterdi 
Doymuş yağın ana kaynaklarından biri de kırmızı ettir.
Kırmızı etin değil, işlenmiş etin koroner kalp hastalığı ve diyabetle ilişkisi vardır ki bu prezervatif olarak kullanılan tuz ve nitratlarla açıklanabilir 
Yağın adının kötüye çıkmasının sebebi, protein ve karbonhidratlara göre daha fazla enerji vermesidir ama biyokimyacı Richard Feinmann ve nükleer fizikçi Eugene Fine tarafından termodinamik ve farklı diyet kompozisyonlarının metabolik avantajları üzerine çalışmaları vücudun farklı besin ögelerini aynı şekilde metabolize etmediğini gösterdi 
Kekwick ve Pawan tarafından yapılan ilk obezite çalışmaları 1956’da Lancet’de yayınlandı. 
Bunlar, yüzde 90 yağ, yüzde 90 protein ve yüzde 90 karbonhidratlı diyet uygulayan grupları kıyasladılar ve en fazla kilo kaybının yağ tüketen grupta gerçekleştiğini gördüler ve diyet kompozisyonunun diyetteki kalori miktarından daha mühim olduğu sonucuna vardılar.
“Kalori, kalori değildir” teorisi JAMA’da yayınlanan yeni bir çalışmada da desteklendi; “düşük yağlı” diyetin enerji sarfında en büyük azalmaya yol açtığı ve düşük karbonhidrat ve düşük glisemik endeksli diyetlere göre artmış ensülin direncine sebep olduğu tespit edildi
USA’da son 30 senede mutlak yağ tüketimi aynı kalırken, tüketilen yağlardaki enerji oranı yüzde 40’dan yüzde 30’a indi ama obezite zirve yaptı.
YORUM EKLE

banner471

banner474