Ferdi Sabit SOYER
Bugün biri 51 yıl önce 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta. Diğeri Türkiye’de 9 yıl önce 2016’da gerçekleşti. Her ikisi de faşist darbe idi. İlki, EOKA B’nin, Yunanistan’daki faşist Cunta’nın desteğinde “Kıbrıs Cumhuriyetini” ortadan kaldırmak ve Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni kurmak gerekçesi ile Nikos Sampson liderliğinde gerçekleşti. Diğeri ise hala siyasi liderliğinin ne olduğu belli olmayan FETÖ denen örgütün ön ayak olduğu vahşi faşist darbedir. Bu makalede Diyalog Gazetesi’nin manşete taşıdığı ve Kıbrıs’taki 15 Temmuz 1974 darbesinin üniversite öğrencileri arasında dahi bilinmediği haberi. Üstelik pek çok siyasi aktörün, günün anlam ve önemi nedeniyle yayınladıkları mesajlarda, yalnızca 15 Temmuz 2016 faşist darbesine dönük kınama yapmaları nedeniyle yalnızca 15 Temmuz 1974 darbesi üzerinde duracağım. Ama 15 Temmuz 2016’da TBMM savaş uçakları ile bombalamaya kadar giden o faşist darbeyi de lanetle andığımı vurgulamak isterim.
Amaçları iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni lağvedip, Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni kurmak olan 15 Temmuz 1974 faşist darbecileri; ilk etapta, Kıbrıs Rum Toplumu içinde bulunan sol, demokrat, liberal ve Makarioscu güçlere dönük öldürme, kıyım ve Makarios Yönetimini şiddet yolu devirmeyi amaçladılar. Kıbrıs Türk Toplumu ise bu darbeyi ciddi bir endişe ile karşıladı. O dönem gettolara sıkışmış olan Kıbrıs Türk Toplumunun yönetimi derhal, seferberlik ilan etti. Hatırlıyorum, o dönem, tek muhalefet partisi olan CTP karar organları da toplandı. Bu darbeye tepki gösterdi. Tüm parti üyelerini ilan edilen seferberlik kararına uymaya ve Mücahit ordusunda görev yapıp, terhis olanların, eski birliklerine veya en yakın Mücahit birliklerine katılmaları çağrısı yaptı. Türkiye Hükümeti ve dönemin Başbakanı Rahmetli Sayın Bülent Ecevit, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantör ülkelerinden biri olarak önce, diplomatik temaslara başladı. Garantör ülkelerden biri olan Yunanistan’ın darbenin içinde olması nedeni ile onun haricinde diğer Garantör ülke olan İngiltere’ye darbeye karşı, ortak hareket içine girilmesini teklif etti. İngiltere’nin isteksizliği nedeni ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluşunun Garantörü ve KC Anayasasındaki kurallar ile Garanti Antlaşmasının kendine yüklediği yükümlülükleri kullanmaya karar verdi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Toprak Bütünlüğünü ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığı ile Anayasal düzenini koruma yükümlülüğü, Türkiye’ye de veriliyordu. Bunu diğer Garantör İngiltere’nin göz ardı etmesi nedeni ile bu yükümlülüğü tek başına yerine getirmeye karar verdi. Böylece 20 Temmuz 1974’te, ismi Barış Hareketi olan ve Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumları bu faşist darbeden kurtarmak ve adaya barış getirmek için adaya askeri müdahale yaptı. O günden sonra ada, İki Bölgeli bir hal aldı. Ancak hala karşılıklı kabul edilen bir anlaşma oluşmadı. 51 yıl sonra New York’ta hala 5’li zirvelerle çare bulunmaya çalışılıyor. İki Tarafın 15 Temmuz’dan ders çıkarttığını sanmıyorum. Çünkü Kıbrıs Türk Tarafı; 20 Temmuz 1974’ün adanın Toprak Bütünlüğünü ve Kuruluş Antlaşmasının İki Toplumun ortaklığına dayalı bir Anayasal Düzene sahip olması için yapıldığını unutmak istiyor. Kıbrıs Rum Tarafı ise 51 yıl sonra dahi, Kıbrıs Türk Toplumunun adada, Kıbrıs Rum Toplumu kadar, Kıbrıs’ın geleceğinde söz sahibi bir toplum olduğu gerçeğini içselleştiremedi. Bu bağlamda, Federal Çözüm; “verilmiş ağır bir tarihi taviz” değil; ama siyasi eşitlik temelinde en esaslı çözüm olduğunu zihinsel olarak kabul etmeleri gerekir. Kıbrıs Rum Toplumunun bağnazları, Federal Çözümün ve siyasi eşitliğin, adayı Türkleştireceği ve Türkiye’nin hegemonyasına sokacağını söylüyor. Kıbrıs Türk Toplumunun bağnazları da Federal Çözümün Kıbrıs Türk Toplumunu ve Kıbrıs’ı Rum egemenliğine sokacağı tezi ile bu çözüme karşı çıkıyor. Yani 51 yıl sonra dahi, çözümsüzlüğün, bu adaya ve sakinlerine verdiği ve vermeye devam eden zararlardan ders çıkartmıyorlar. Bu bakımdan 15 Temmuz 1974 darbesini göz ardı etmemek ve unutmamak gerekir.