banner564

17 Mayıs ve Eide

İki lider arasında Mayıs ayında planlanan ve açıklanan son görüşme 17 Mayıs'ta yapılacak. 
Bu toplantı öncesi açıklamalara göre iki lider, müzakerecilerine görevler verdi.
Ancak, görüşme sürecinin verimsizleşen ortamı ve yaklaşan seçim nedeni ile güneyde Sayın Eide'ye dönük karalama kampanyası doruğa çıktı. 
Sayın Eide ile ilgili tartışmalar sürerken BM Merkezinden önemli bir açıklama yapıldı.
BM Merkezi, "Adada her zaman iyi niyet misyonu ile bulunmayacaklarını" söyledi.
Bu ne demek? 
Süren görüşmeler 2008'de Talat- Hristofyas tarafından başlatılmıştı. Sonra Eroğlu- Hristofyas'la devam etti. Arkasından Eroğlu- Anastasiadis, şimdi de Akıncı-Anastasiadis arasında sürüyor.
Bu süreç ise iki toplum ve BM tarafından "Kıbrıslı Çözüm" olarak tanımlandı.
2008 itibarı ile başlayan bu süreçte BM; bu sürecin ruhuna uygun, "İyi niyet misyonu" ile konum aldı.
Yani ne arabulucu ne de hakemlik konum ve yetkisi vardır. 
Bu nedenle eğer, 2008'de başlayan ve süren görüşme süreci tıkanırsa; gerçekte çökecek olan "Kıbrıslı Görüşme Süreci" olacak.
Bundan sonrasında ise gündeme gelecek olan, BM Genel Merkezinin yaptığı açıklamanın içindeki; yani, "zeytinli bittanın" zeytini ve onun çekirdeği gelişecek.
Bu ise sorunun çözümü için BM'nin konumunun "İyi niyet misyonu" ile sınırlanmayacağı bugünden farklı olan bir yeni süreç olacaktır...

"Goccino"...

Bu sürecin çöküşünü kuzeyde ve güneyde dört gözle bekleyenler var. Bunlara ben "Goccinocular" derim. Yani Türkçe ve Yunanca sürekli olarak "Kırmızı çizgilerimiz var" ve bu aşılamaz diyenleri kast ederim bu ifade ile.
Eğer bu süreç çökerse, herkes bilsin ki bunun arkasından binbir macera ve karşılıklı çakma ve gürleme olacak. Sonra yeni bir süreç, üstelik yine 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi ana mantığına bağlı olarak yeniden başlayacaktır. 
Ama bu kez bir farkla. 
Bu farkta, BM'nin görüşme sürecindeki rolü ve konumu olacak. Bu ise "İyi niyet misyonun" ötesinde olacak. BM Merkezinin verdiği mesaj budur...
Neden mi böyle düşünüyorum? 
Çünkü ne isterseniz yapın, esas olan konu, İki Toplum Lideri tarafından imzalanan 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinin ilk cümlesinde ifade edilen gerçektir.
Buda, "Bugünkü durum sürdürülemez ve bu durum iki toplumun da çıkarlarına aykırıdır" sözüdür...
Evet, gerçek olan budur. Bugünkü durum sürdürülemez. 
Bu gerçek; hidrokarbon konusunda, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'deki tüm gelişmelerde ve Türkiye, Yunanistan, gerçeği ile her yönü ile zaten yaşanmaktadır.
Bu yüzden "kırmızı çizgimiz" var diye Türkçe ve Yunanca atılan nutuklara karşın, her zaman o gün için uğrunda ölünen o kırmızı çizgiler, sonradan çok defa pembeleşti.

Pembe zeminler...

Dün, kuzeyde "Tek Egemenlik, Tek Uluslararası Kimlik ve Vatandaşlık " üzerine, ne nutuklar atıldıydı? "Kırmızı çizgimiz" diye diye bir hal olmuştu.
Aynı şekilde güneyde, "İki Kurucu Devlet, İki Bölge ve İki Toplumluluk" üzerine ne nutuklar atıldıydı? "Kırmız Çizgimiz" diye diye bir hal olmuşlardı.
Sonuçta 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi ile bu kırmızılar parlak birer pembe oldu.
"Bir daha asla" diyenlerin imzaları ile o "pembe zeminde" görüşmeler başladı.
İşte bu yüzden 17 Mayıs'ta iki lider, bir ortak nokta yakalayamazlarsa, darbe vuracakları esas, bu "Kıbrıslı Çözüm" arama zemini olacaktır.
Yani süreç çökerse Sayın Eide başaramamış olur. Ama bunu yapanlar bu kez kendi elleri ile BM'nin süreçteki konumunu yeni konağa taşıyacaklardır.
Bu süreç çökerse, biraz zaman geçtikten sonra yeniden, üstelik bu kez BM, "İyi niyet misyonu" ötesinde bir konumla adada görüşmeler başlayacaktır.
Çünkü gerçekten bugünkü durum, iki taraf ve herkes açısından da sürdürülemezdir..
Eğer iki lider gerçekten iyi bir şey yapmak isterse, başlayan bu "Kıbrıslı Çözüm " zeminini tüketmezler. 
Bu yüzden 17 Mayıs'ta görüşmelerde sorun varsa dahi bir nokta korlar.
Ama sonuç paragrafını başlatmak ve yazmak için o noktayı korlar. Bu son paragrafta Cenevre Zirvesini yeniden sağlamak için olur.
YORUM EKLE

banner471

banner474