banner564

2020 ‘zor bir yıl’ olacak

 Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Türkiye’ye komşu ülkelerde üzücü olayların yaşandığı bir yılı geride bıraktık...
 KKTC’de ise nüfusumuza göre oldukça fazla trafik kazası ve can kaybı yaşandı...
 Dövizdeki yükseliş, borçlu insanların tümünü olumsuz yönde etkiledi...
 Siyasette istikrar sağlanamadı...
 Maddi ve manevi açıdan tek destekçimiz olan Türkiye’nin ‘Barış Pınarı’ harekatı ve buna bağlı gelişmeler herkesi aylarca meşgul etti…
 Yeni bir yıla girerken, Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesi yönündeki gelişmelerin devam edeceğini görebiliyoruz...
 Buna paralel olarak Kıbrıs sorununun çözümü yönünde yeni bir girişimin başlatılacağını, Türkiye ile birlikte ağır baskılarla karşılaşacağımızı, bu anlamda ciddi tavizlere zorlanacağımızı da tahmin edebiliyoruz...
 Önemli olan ortaya çıkacak yeni çerçevenin, Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilebilecek bir içeriğe sahip olmasıdır...
 Garantörlüğün ortadan kalkmasını ve Türk askerinin tamamen çekilmesini içeren bir anlaşmayı ne bizler kabul edebiliriz, ne de Türkiye...
 Dolayısıyla bu konuda çok ciddi ve sağlam bir duruş sergilememiz gerekiyor...

Türkiyesiz olmaz

 Kıbrıs’ın 1960’tan itibaren 3 garantör ülkesi vardır...
 Yunanistan AB üyesidir...
 Ama Türkiye değildir...
 Öyleyse; yeni bir devletin AB tarafından garanti edilmesini kabul edemeyiz...
 Anayasa ortadan kaldırılmadığı ve yeni terör olayları yaşanmadığı sürece, Kıbrıs’ta nüfus açısından çoğunlukta olan Rumların herhangi bir saldırıya maruz kalması mümkün değildir...
 Yani Türkiye’nin durup, dururken kendilerine saldıracağı yalanına sarılarak farklı güvenlik senaryoları üzerinde durmaları mantıklı değildir...
 Türkiye; AB üyesi oluncaya kadar, garanti sistemi şimdiki şekliyle devam etmelidir...
 AB üyesi olması halinde ise garantiler konusu yeniden ele alınabilir...
 Ama şimdiki şartlarda, Kıbrıslı Türklerin, Türkiye garantisinden vazgeçmesi beklenmemelidir...
 Hiç kimse bu konuda Türkiye ve KKTC yönetimlerini baskı altına almamalıdır...
 İkinci hayati konu ise mülkiyettir...
 Kıbrıslı Türkleri yeniden göçmen durumuna düşürmek ve iki bölgeliliği sulandırmak yerine; mülkiyet sorunu öncelikle ‘takas’ ve ‘tazminat’ yöntemiyle çözümlenmelidir...
 Bu konuda önceliğin mülk sahibine verilmesi halinde, iki bölgeliliğin bertaraf edileceğini hepimiz biliyoruz...
 Bu konuda parmağın arkasına saklanmanın ve başka türlü yorumlar yapmanın inandırıcı olmadığını bir kez daha belirtmekte fayda vardır...

Toplumu kim hazırlayacak?

 Buraya kadar yazdıklarımız, son zamanlarda sık sık tekrarladığımız görüşlerdir...
 Kıbrıslı Türkler açısından hayati önem taşıyan bu konuları bundan sonra da gündemde tutmaya devam edeceğiz...
 Evet; bu adada artık kalıcı bir çözüm istiyoruz...
 Ama ortaya çıkacak çözüm şeklinin Kıbrıslı Türkleri kısa sürede savunmasız bırakacak ve göçe zorlayacak bir içerikte olmasını da kabul edemeyiz...
 Kıbrıslı Türkler ve Rumlar 45 yıldan fazla bir süreyi savaşsız geçirdi...
 Bu süre zarfında kimsenin burnu kanamadı...
 Toplu katliamlar yaşanmadı...
 Bunu sadece biz söylemiyoruz...
 Kıbrıs’la yakından ilgilenen tüm ülkeler, özellikle de Birleşmiş Milletler örgütü bu gerçekleri çok iyi biliyor...
 Farklı düşüncede olanlar, arşivleri geriye doğru çevirip bakabilirler...
 Önce 1963-1974 dönemine, sonra da 1974’ten bugüne kadar olan süreye baksınlar...
 O zaman hangi dönemin savaşsız, kazasız ve belasız olduğunu daha net bir şekilde görebilirler...
 Bizler bu ülkede bir daha savaşların olmasını ve kan akıtılmasını istemiyoruz...
 İnsanların can ve mal kaybına uğramalarını da istemiyoruz...
 AB üyesi bir ülkede insan haklarını ayaklar altına alan ırkçı yaklaşımları şiddetle reddediyoruz...
 Bizde askeri kamplarda eğitim gören ve siyasallaşma hakkı kazanan herhangi bir terör örgütü yoktur...
 Ama Rumlarda vardır...
 Bizdeki eğitim sisteminde Rum düşmanlığı aşılayan müfredat yoktur...
 Ama Rum okullarında vardır...
 Güvenlik konusundaki hassasiyetimizin temelinde bunlar vardır...
 Teslimiyetçi bir pozisyon almak ve çaresizlik içinde beklemek yerine; haklarımızın korunması için sesimizi yükseltmeliyiz...
 İleride dizlerimizi dövmek istemiyorsak...
 Haklı taleplerimizi kabul ettirecek adımları atmalıyız...
 Yeni acıların yaşanmayacağı bir yıl olması dileğiyle 2020’ye ‘merhaba’ diyor, tüm halkımıza sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyoruz... 

YORUM EKLE

banner608

banner473