“Doğrular tentürdiyot gibidir, acıtır ama iyi gelir.” Goethe.
Uffffff dayıcığım üç gün katıksız uykusuz seni dinledik. Seni anlamaya çalışmaya bile bir anlam veremedik zaten benim idrar yollarım iltihaplı çok acı çekiyorum ama senin anlattıklarından sonra bu acıya sevinmeliyim çünkü bu acıyı Allah bana beni sınava sokmak için kendi içimde tekâmül edebilmem için gönderdiği düşüncesi bana beyan oldu. Peren ise ödevlerini ağlamadan sızlamadan yapmakta birinciliği kalbinde bulunduruyor. Çıktığımız yoldan geri eve ne zaman döneceğiz, kalbin evine yani. Kalbe erimek gerçekleşince dönmek gerekmeyecek, zaten biz hala hal olarak ordayız sadece bunun farkında değiliz. Her zaman erişmek isteyeceğimiz daha uzak bir nokta olacaktır. Yakın gözüken her aslında sübliminal olarak altında gizli bir mesajı saklar. Suyun yüzünü yıkasan bile yine saf şeffaf ve temizdir işte çocuklar da öyle. Bazı ağır metaller onları temiz olmamaları için alıkoyamaz. En büyük saflık prizmadan yansıyan bir güneş gibi çocukların kalbidir. Kâbe’nin örtüsü gibi siyah bir hüzün için neler vermezdim çocuklar. İçinizdeki sıkıntı sadece bilgilenmekten gelen sıkıntı olsun. Çocukların ve kadınların makamı yüksektir. Göz bebeklerini seyretmesi güzeldir çünkü siyahtır Kâbe örtüsü gibi siyah ve hüzün gibi siyah. En çok ihtiyacımız olan siyahın kalplerimizde tecelli etmesidir.
Sen bel kemiğimdeki iliksin, şah damarımda kibritsin. Kıvılcımım namaz, öte âleme varmam için Allah’ın nuruyla düşünceye bedenlenmem için mahalle secde mahallesidir. Haleleri sinapslarımdan dal dal yükselir. Semavi bir âlemdeyim niyetim karar kıldı oku diye, kalbimde imar ettiği elifi. O âlemde tahayyül öyle derin ki mana rüzgârı gizli. Gördüğünde hal elbisesiyle herhangi bir kalbi baktığın kalbi aramadan bulursun. Rabıta aura rengi sıfatlarla doludur. Manevi bir neşterle yağmurun akıtamadığı kalbini sana yansıtan aynaların olacak. Çok ağlarsanız bilin ki çok az güleceksiniz. Ben mika minarelinden yapılan kalbin odasına gireceğim. Orada size de her zaman yer var dayıcığım. Sizi çok konuşturmayan dayınıza arada bir kızın köpürün. Söz hakkı isteyin sükûn edin seslere, sesler işitmez olur. Ölümün matrisklerini çözecek değiliz ya, alt tarafı çıkacağımız doksan altı basamak daha var. Ya da bu sadece bir yanılsama. Unutmayın fert olarak düşüncelerinize bile kement takmalısınız, her şeyden sorumlusunuz. Ödevlerinizden, okulu iyi dereceyle bitirmekten ve kendinizden sorumlu olduğunuz gibi. İnançta kadere adalet hükmeder. Herkes çalıştığı çabaladığı kadar hak ettiğini elde edebilecektir. Siyaha gülü veren epifiz bezini ilahi kudrete ulaştıracaktır. Mana tohumlarını ancak ibadetinle ekebilirsin gönül mabedine. Penuel’e sor çam kozalaklarında altın oran var mıdır? Âlimin uykusunda gördüğü mağaradaki hazine sadece gölgeden mi ibaret? Gölgeler şatosunda her şey he zerreyi zikreder. Vücut mevcudunu döndüren sfer bir kristal. Rezonansınla vücut iklimine ektiğin semboller bilincinin hologramları gibidir. Merhametinden kendine kaçarsın kendini korkudan azat etmek için. Bismillah ile başlanan herhangi bir iş hayırla biter. Zamansızlık ve mekânsızlık süresizdir surette. Vakitsizlikte kaybolan çoktur, sır kesrette çoktur ancak sırra az aşina olana açılır, sırrı az bilene değil. Manayı kendine sor mana cevaplasın.
El Kulfa köyüne mi vardın? Orada maddeyi tefekkür eden çoktur. Çirkin olan hiçbir güzellik yoktur. Hiçliği satın alan mı istersin, yokluğu hiçliğe bırakan mı, varlığını, yokluğuna, yokluğunu varlığına, birliğini çokluğuna, çokluğunu birliğe, bire, ikiye, seni sana, sana seni, beni bana, bana beni, hayali, kaderi, âlemi… Her dengede hikmet duygusu, merkezin istikametine ulaşma duygusu, gerçek hakikati bilme duygusu, olmaktı güzel bir su halinin tezahüründe. Kabını nefsle boşaltırsan ancak yaşadığın kadar müddeti doldurursun.
“Görenedir görene, köre ne?”