banner564

ABD Büyükelçisinin düşündüren sözleri

Güneyde yayınlanan Filelefteros Gazetesinde, Yunanistan’ da yapılan Delfi Ekonomik Formunda, ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi Sayın Julie Fisher’in konuşması yayınlandı.  Sayın Fisher habere göre, “BMGS’in Kişisel Temsilcisi Sayın Maria Angela Holguin’in, “zamana ve alana ihtiyacı olduğunu” ifade ettikten sonra, şu önemli tespiti, diplomatik incelikle ifade etti… 
“Anlamamız gereken şudur ki, bir yandan kamuoyuna ilan edilen tezler varken, diğer yandan kamuoyundan uzaktaki görüşmelerde sıklıkla ortak çıkarların, ortak zemine götürecek çıkarların bulunabileceğidir”. Diplomatik dille ortaya konan bu görüş, gerçeğin bizzat kendisidir. Biz bunu Kıbrıs’ta defalarca yaşadık. Unutmayalım ki 1960 Antlaşmalarının imzalanacağı güne kadar Kıbrıs Rum liderliğinin kamuoyuna söylediği tez; “ Yalnız ENOSİS” idi. Kıbrıs Türk Liderliğinin de kamuoyuna ifade ettiği; “Ya Taksim, Ya Ölüm” dü. Ama Kıbrıs’ın her iki toplumunun ve Türkiye ile Yunanistan’ın kamuoyları; üç ülkenin siyasi liderliklerinin ilan edilenin tersine, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmasını onaylamalarını yaşadı.
Daha başka örneklere girmeden, 1998’de yaşadığımız bir başka gerçeğe de Sayın Fisher’in bu ifadesi nedeni ile değinmek isterim. Hatırlardadır, her ikisi de rahmetli olan CB Sayın R.R. Denktaş ile Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem birlikte 1998’de bir basın toplantısı yapmışlardı. O toplantıda tıpkı bugün olduğu gibi dünyaya ve kamuoyumuza; “ artık Federasyon görüşmelerinin bittiğini ve Toplumlararası Görüşmelerin de sonlandığını; bundan sonra görüşme olacaksa, Konfederasyon hedefi ile ancak devletten devlete görüşme olacağını” ilan etmişlerdi. O zamanda ortalık karışmış, toz duman olmuştu. 
Ancak üzerinden bir yıl geçmeden farklı süreçler gelişti. 1999 AB Helsinki Zirvesinde bir karar alındı. Buna göre Türkiye’ye, AB Aday Ülke statüsü verilirken, Kıbrıs Cumhuriyetinin de Çözüm Olmadan AB üyesi olması ilkesi AB Helsinki Zirvesi kararına girdi. Bu Zirve kararını da üç ülkenin siyasi liderlikleri kabul etti. Gerçekte KC ile ilgili alınan karar,  1960 Antlaşmalarındaki ilkeye; yani Kıbrıs, Üç Garantör Ülkenin birlikte üye olmadığı bir uluslararası örgüte üye olamaz prensibine aykırı idi.  Kıbrıs Türk Tarafı ve Türkiye,  Kıbrıs - AB ilişkilerindeki itirazlarını bu ilkeye dayandırarak yapıyordu… 
Aynı şekilde Yunanistan ve Kıbrıs Rum siyasi liderliği de 1997’de Atina’da yapılan AB Zirvesinde; Türkiye’ye, AB ‘ye yönelik, Aday Ülke statüsünün verilmemesini de siyasi kazanım olarak ilan etmişti.   Ama kamuoylarına dönük “ ilan edilen” bu tezlere karşın, bunu tam tersi olan AB Helsinki Zirvesi kararını ise tümü kabul etti. Yani belli ki ortak çıkarlar, Sayın Fisher’in ifadesindeki gibi, “ kamuoylarından uzak” yapılan temaslarla,  ortak çıkarlar için ortak zemini sağladı. Böylece 1999 Helsinki Kararına giden süreçte,  “artık yok oldu” diye ilan edilen Toplumlararası Görüşmeler, New York’ta Dolaylı Görüşmeler formatında, Sayın Denktaş ve Sayın Klerides arasında gerçekleşti. 
Ayni zamanda Türkiye- AB üyelik süreci de başladı. Ayrıca Kıbrıs’ın AB üyeliği yolu da açıldı. ABD Büyükelçisi Sayın Fisher’in konuşmasında ifade ettiği diplomatik gerçekçilik,  bana bunları hatırlattı. 
Bu nedenle, BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’le görüşme sonrası; CB Sayın Tatar’ın, 7 Nisan 2024’te Ercan Havaalanında söyledikleri önemlidir. Sayın Tatar , “ 1960 Kuruluş Antlaşmalarından kaynaklı kazandığımız, özden gelen müktesep haklarımızın bizlere teyidi edilmeden, bir müzakere sürecine girmemizin doğru olmayacağını ve bunu kabul etmeyeceğimizi Guterres’e ilettim “ dedi. Bu sözler ilan edilenden farklı bir ifadedir. Bu ise,  “ kamuoyundan uzak”, o görüşmede söylenmiş. 
Yani buna göre, 1960 Kuruluş Antlaşmalarında kazandığımız haklarımız teyit edilirse, görüşmelere yönelik bir ilk, ortak zemin adımı atılabilir mi?  Kazanılan haklar çok önemlidir. Teyidi de çok önemli ve haklı bir taleptir. Ancak unutmayalım ki her hak, ayni zamanda da bir sorumluluğa da dayanır. Dolayısı ile 1960’ da kazandığımız siyasi ve adanın bütününe dönük haklar; aynı zamanda adanın Toprak Bütünlüğüne ve siyasi eşitlik temelinde, demokratik, siyasi  birlikteliğine bağlılık sorumluluğunu da gerekli kılar. Yani o haklar, bu sorumluklarla bağlantılıdır. Dolayısı ile her kesim, Sayın Fisher’in ifade ettiği diplomatik gerçekliğe katkı sağlayacak çaba ortaya koymalıdır. Ama hak isteyen bizlerin, o hakların dayandığı sorumluluklara bağlılığı göz ardı ederek onlara, sahip çıkamayacağımızı da görmemiz gerekir.  

YORUM EKLE

banner471

banner473