Dünyanın en gururlu insanları; çalışıp, başaran ve kazananlarıdır…
En mutsuz olanları ise; çalışmadan kazanmak isteyen, bunu başaramayınca hırslanan ve sağa sola çatmaya başlayanlardır…
Bu tip insanların en önemli ilacı saldırı kültürüdür…
Saldırdıkça rahatladıkları inancına kapılırlar…
Ancak bir süre sonra da kaybederler…
Kişisel hayatta, şirket ve devlet yönetiminde başarılı olmak için belirli kuralları yerine getirmelisiniz…
Öncelikle araştırma, planlama, çalışma ve başarma prensibi…
Başarı merdivenlerinden yükseldikçe, kazancınız da artar…
Böylece elde ettiğiniz mutluluğu yakınlarınızla paylaşmaya başlarsınız…
Onları da mutlu eder, hayata güvenle bakmalarını sağlarsınız…
Birler Kıbrıslı Türkler olarak, özellikle 1974 Barış Harekatı sonrasında yaratılan ganimet düzeninin verdiği cesaretle üretimden kopma noktasına getirildik…
Tarıma, sanata, üretmeye önem vereceğimize ‘devlet garantili’ kamu işlerine yöneldik…
Eğitim konusunu ‘çıkarcılığa’ göre şekillendirdik…
‘Oku, öğren ve uygula’ prensibi yerine “oku da ne okursan oku, askerliğini subay olarak yap, bitince kapağı devlete at, rahat yaşa” anlayışı egemen oldu…
İşte bu yüzden üretecek insan kalmadı…
Meslek sahibi insanların sayısı parmakla gösterecek kadar azaldı…
Tornacı, demirci, kalıpçı, tuğlacı, kaportacı, boyacı ustaları gibi, tarlada kombay kullanacak insanlar da yurt dışından getirildi…
Bu anlayış çerçevesinde sosyal sigortalara prim yatıran yabancıların sayısı, yerlilerin üzerine çıktı…
Gerçeklerle yüzleşme
Bunlar yaşadığımız gerçeklerdir ve artık bunlarla yüzleşmekten kaçınamayız…
Özellikle bölgemizde yeninden tırmanan savaşlara bakınca üretmenin, kazanmanın ve her alanda ‘başarılı olmanın’ önemini kavramak zorundayız…
Kazandıkça bunun bir kısmını belirli kesimlerle paylaşmanın ve bazı zorunlu ihtiyaçlara yönlendirmenin ayrı bir önemi vardır…
Ne var ki; Kıbrıs Türk halkı neyin önemli olduğunu kavrayamadı…
Hayatı ‘ye iç yaşa’ mantığıyla sürdürme anlayışı öne çıktı…
Olmayanı yaratma anlayışı da öyle…
Borca girip, lüks araba veya ev alıp etrafa hava atma anlayışı çok gelişti…
Özellikle güvenlik ihtiyacı hiç gündeme gelmedi ve tartışılmadı…
“Nasıl olsa Anavatan güvenliğimizi sağlıyor” diyerek, savunma gerekleri yerine getirilmedi…
Şimdi ‘özellikle milliyetçi kesim’ İsrail-Hamas savaşına bakarak, elinde güçlü silah ve asker bulunduranları eleştiriyor…
Hatta 1963-74 döneminde Kıbrıs’ta yaşananlarla kıyaslama yapıyor…
İyi güzel de “bugüne kadar ben ne yaptım” sorusunu aklına getirmiyor…
Olacak şey değil…
Önce sormalıyız:
“Ben ülkem için, güvenliğim için ne yaptım…”
Cevabı ‘hiçbir şey’ olacak…
Öyleyse; bu saatten sonra şunu soralım:
“Bundan sonra ne yapabilirim…”
74 sonrası Devlet eliyle de Rum mülkleri üzerinde ganimet düzenine alıştırılan Kıbrıslı Türkler maalesef çalışmadan Rum mülklerini satmakla gecici bir zenginlik sahibi olup Turizm , Üretim ve Ekonomiye hiç de önem verilmemiştir?
Her güzel şeyin bir sonu var gerçeğiyle Ganimetin de sonuna doğru geldiğimiz bir gerçektir , Ganimet sarhoşluğu ile batırdığımız tüm sektörler neticesi bugün Fakirlik ve Yoksulluğu kemiklerimizde hissetmeye başlamış durumdayız , Elimizde kalan son Rum mülklerini de Yabancılara Satma çabasına düşen KKTCde ise gideceğimiz köyün minaresi şimdiden görünüyor ! Bu çağda kimin Malını kime SATIYORUZ sorusunu soracağımız günler ise yakındır ?? TMK tüm uyarılara rağmen yok sayıp çalıştıramanın bedelini ise ağır ödeyeceğimiz kesindir , Kıbrıslı Türklerin Gamimet düzeni olmayan İngilterede ve yurt dışındaki Başarıları kayda değerdir , KKTCde ise Turizm ve Üretimden koparılmış Toplumumuz için söyleyebileceğimiz tek şey ‘ Bugünkü Ganimet Düzenin Acısını Gelecek Günlerde Çok Çekeceğiz olmalıdır !! Bizim olmayan Rum Mülklerini Bugün satıp satıp Yiyelim ‘ PEKİ YA YARIN ???