banner564

Ağustos Böceği ile Karınca

Ağustos Böceği ile Karınca masalını bilmeyen yoktur. 17. yy da, La Fontaine tarafından yazılan masal, yaşamla ilgili dersler, öğütler vermektedir. Masal, çalışanın kazandığı ve tembellik yapanın aç kaldığı ana fikri üzerine yazıldı. Karınca doğası gereği, kışın yiyecek bulamayacağından, yaz aylarını çalışarak yiyecek topluyor. Ağustos Böceği tembellik edip, kış ayları için hiçbir hazırlık yapmamaktadır. 
Nereden aklıma geldi şu masal diye sorarsanız, son günlerde izlediğim, dinlediğim ve takip ettiğim yazılı ve görsel yerel basının bende uyandırdığı izlenim bana Ağustos Böceği ile Karınca masalını anımsattı. Gerçi masalın sonunda açlık var, ölüm var…
Masalda anlatılan açlık, fizyolojik olarak işlenmiştir. Toplumlarda açlığın getireceği sonuçlar, hastalık, ölüm, iş gücü, üretim kaybı, verimsizlik, psikolojik sorunlar, ruhsal çöküntü, suç işleme ve şiddet eğilimleri gibi istenmeyen sonuçlar neden olmaktadır.
Masalı Kıbrıs Türk Toplumu ile özdeşleştiremez miyiz?
Şimdi Kıbrıs Türk Toplumu aç mı, diye düşünmeyin. Gerçi asgari ücretli açlık sınırının altında ama toplum olarak fizyolojik açlık içinde değiliz. Fakat toplumsal değerler açısından büyük bir açlık içinde olduğumuz bir gerçek. 
Kırk bir yıllık dönemin sonunda, kötü hastalıklar, trafik kazalarında ölüm, işsizlik, üretmeden tüketmek, verimsiz kamu yapısı, psikolojik sorunlar, ruhsal çöküntü, suç işleme ve şiddet gibi daha da uzayan listedeki olumsuzluklar ile her gün yüzleşiyoruz. Toplumsal değerlerin sorunsal yapısı içinde, sosyal huzurun sağlanması, kalkınarak ilerlemek, uluslararası alanda kendi menfaatlerini gözeten politikalar üretmek maalesef mümkün olmuyor.
Toplumlar arası görüşmelerin hız kazandığı şu günlerde, kırk bir yıldır sürdürülen günü geçirme politikasının olumsuz sonuçlarını konuşmak yerine, bireysel çıkarlarımızı sorgular olduk. Maalesef bu bireysel konuşmalar, kendi toplumumuzun iç huzurunu bozmaktadır. 
Her gün yerel TV’lerin farklı kanallarında özellikle mülkiyet konusu yer almaktadır. Ağustos Böceği misali, dünya gerçeklerini göz ardı edip, konuyu kişisel olarak ele alıp resmin bütününü kaçırıyoruz. Kıbrıs Türk Toplumunun görüşmeci heyetinin şeffaf olmadığını söyleyenler var. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da belirtiği gibi görüşme tutanaklarının hepsi meclisimize gönderilmektedir. Bizler bu tutanaklar üzerinden hareket etmektense, Rum basınının açıklamalarına kanıyoruz. Kendi görüşmecilerimize inanmak yerine, Rum basınını sazımıza söz yapıyoruz. 
Mülkiyet konusu gerçekten hassas bir konudur. 12 Şubat 1977’de BM Genel Sekreteri’nin gözetiminde yapılan Denktaş-Makarios görüşmelerinde, imzalanan dört maddelik ilke anlaşmasının ikinci maddesinde, “Her toplumun yönetimi altındaki topraklar, ekonomik ve toprak verimliliği ile toprak mülkiyeti esasları ışığında görüşülmelidir.” ibaresi ile yer almıştır. Bizler bunu göz ardı edip, İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası’nda (İTEM) yapılan değişiklikle herkese tapu verdik. Bugün ise ne olacak diye soruyoruz. 
Şöyle düşünelim, siz çeşitli nedenlerden dolayı, kendi taşınmazınızı, ülkenizi terk ettiniz ve 41 yıl yurt dışında yaşadınız. Uzun yılların ardından artık yeter dediniz ve yurdunuza dönmek istediniz, fakat o da ne!... Yıllar önce terk ettiğiniz taşınmaz malınıza komşunuz yerleşmiş, taşınmaz mülkünüzü geliştirmiş, kendisine maddi kazanım sağlamış... Üstelik komşunuz size İTEM yasası ile aldığı tapu belgesini de gösteriyor. Bu durum karşısında vereceğiniz tepki ne olacaktır bir düşününüz. Şimdiki durum da bundan farklı düşünülemez, fakat bunun çözümü bireysel değil, iki toplumlu belirlenen anlaşmalar çerçevesinde olacaktır. En önemlisi de anlaşmanın onaylanması iki toplumun oylaması ile hayat bulacaktır.
Bugünü dünden çalışmalıydık, çalışmadık. Bugün bizlere düşen, Kıbrıs Türk Toplumu adına görüşmeleri yürüten ekibimizin elini güçlendirmektir. Düne nazaran bugün çok daha fazla, çok daha sıkı çalışmalıyız. Bizler bunun aksine, Rum basınından edinilen bilgilerle sorgulamamızı, toplumsal varlığımız adına değil, bireysel çıkarlar üzerine kurguluyoruz. 
La Fontaine’nin masalı misali, bizler Ağustos Böceği gibi açlıktan değil, toplumsal değerlerin hiçe sayılmasından ölüp gidiyoruz. Toplumsal varlığımız için başkalarına güvenmek yerine, enerjimizi, zamanımızı doğru değerlendirerek, yapılması gerekenleri doğru tespit ederek, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı bilmeliyiz. Herkese iyi pazarlar.
YORUM EKLE

banner608

banner473