Ömer MÜRSELOĞLU
İçinde bulunduğumuz zaman açısından dünya toplumlarının sosyal yapılarını tehdit eden çok büyük bir tehlike söz konusudur. Bu tehlike fark edilmeden sinsice bir faaliyet göstererek toplumu yıkıma sürüklemektedir. İşte bu tehlike bir insan topluluğunu ayakta tutan ahlaki değerlerin yozlaşmasıdır. Eşcinselliğin, fuhuş ticaretinin, evlilik dışı cinselliğin, cinsel suçların, pornografinin, tecavüz vakalarının ve cinsel hastalıkların artışı ahlaki çöküşün bazı önemli göstergeleridir.
Bu konular sürekli olarak dünya kamuoyunun gündemindedir. Pek çok insan çevresinde olup bitenlerin, tehlikenin farkında değildir veya bu olayları sosyal hayatın bir parçası olarak değerlendirme gafletine düşmektedir. Ancak gerçek hiçte öyle değildir. Dünya devletleri arasında muteber kabul edilen kurum ve kuruluşların hazırladığı raporlar ve istatistikler tehlikenin boyutlarının görülmemiş bir artışla her geçen gün büyüdüğünü göstermektedir. Cinsel hastalık oranları insanlığın önündeki sorunların büyüklüğünü gözler önüne seren önemli bir kriterdir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) kayıtlarına göre, cinsel yoldan bulaşan hastalıklar en çok rastlanan hastalık gruplarından birini oluşturmaktadır; raporlar her yıl tahmini olarak 333 milyon yeni vakanın meydana geldiğini göstermektedir. (1) Bunlara ek olarak, AIDS büyük bir sorun olma konumunu korumaktadır. WHO istatistikleri bugüne kadar 18.8 milyon insanın bu hastalıktan hayatını kaybettiği gerçeğini ortaya koymaktadır. (2) Dünya Sağlık Örgütü’nün AIDS ile ilgili 2000 yılı raporundaki şu ifadeler konuyu çok iyi özetlemektedir: “AIDS sosyal, ekonomik ve demografik yapılar üzerindeki yıkıcı etkisiyle benzersizdir.” (3) Ürkütücü gelişmeler arasında eşcinselliğin yayılışı da oldukça dikkat çekicidir. Eşcinsellerin bazı ülkelerde resmi olarak evlenebilmeleri, evliliğin getirmiş olduğu sosyal haklardan istifade edebilmeleri, dernek ve partiler kurmaları, dünya çapında yapılanmaları, kutsal inançlara karşı gelmeleri, dini değerlere savaş açmaları, sadece çağımıza mahsus olaylardır.
Sosyal Bozulma
Günümüz insanlarının karşı karşıya olduğu önemli bir sorun toplumun temelini oluşturan sosyal yapılardaki bozulmadır. Toplumsal çöküş değişik şekillerde kendini göstermektedir. Dağılmış aileler, boşanmalardaki artış ve gayrimeşru çocuklar aile kurumundaki tahribatın doğal sonucudur. Stres, huzursuzluk, mutsuzluk, endişe ve kaos pek çok insanın hayatını adeta bir kabusa dönüştürmektedir. Manevi boşluk içindeki insanlar bunalımlarına çare ararken alkol ve uyuşturucu bataklığına düşmekte veya karanlık yollara girmektedir. Çözüm yolu kalmadığını düşünen bazıları da intiharı bir kurtuluş zannetmektedirler. Toplumsal yozlaşmanın en çarpıcı göstergelerinden birisi de yasalara aykırı davranışlardaki büyük artıştır. Suç oranlarındaki artış konunun uzmanlarını dahi hayrete düşüren boyutlara ulaşmıştır.
Eşcinsel İlişkilerin İnsanlık ve Toplum Açısından Bazı Zararları
Mesela insan karşı cinslerin bir araya gelerek ürediği bir varlık olarak ele alındığında akla gelecek ilk soru şu oluyor. İnsanların çoğu eşcinsel olarak yaşamaya başalarsa insanlığın soyunu kim devam ettirecek? Kadın kadınla, erkek erkekle belli ölçüde cinsel tatmin elde edebilir, ancak üremenin biyolojik gerekliliği olarak çocuk sahibi olamazlar. Bu durumu aşmak için yine başka bir yozlaşma ve insani değerlerin yok sayıldığı yöntemlerle kiralık anne veya baba yöntemleri ile tarihi, sosyal ve inanç geçmişimizle bağdaşmayan bir yönteme başvurulmuş olacak, ki devamında da birçok psikolojik, sosyal ve tıbbi sorunların yanında kiralık anne veya babadan olacak çocuğun yetişmesi, bakım, ihtiyaç vb giderlerinin kim tarafından karşılanacağı, aynı yöntemle farklı kiralama işleminden doğan kardeşlerin bilmeden birbirleri ile evlenmeleri, bu evliliklerden doğacak çocuklarda meydana gelebilecek tıbbi sakatlıkların sorumluluğunu kim üstlenecek? Yine çocuk psiko-sosyal bir ihtiyaç olan anne baba ihtiyacı nasıl karşılanacak? Anne veya babadan herhangi birinin ölümü veya boşanma durumunda çocukların annesiz veya babasız yetişmesinde oluşan travmalar toplumsal açıdan çözülememiş iken böylesi bir durum hastalıklı bireylerden oluşan bir toplum yapısına sürükleyecektir. Ayrıca eşcinsel evliliklerin serbest olduğu yerlerde yapılan araştırma sonuçlarına göre en çok boşanmalar eşcinsel evliliklerde olduğu görülmektedir. Eşcinsel ilişkilere karşı tedbir alınması sağlıklı aile yapılarının kurulması, toplumun sağlıklı bireylerden oluşması tarihi, kültürel ve insani değerlerimizin bir gerekliliğidir. Aksi halde önümüzdeki yıllarda tarihi ve sosyal açıdan birçok farkımızın olduğu batı kültürünün bugün çöküşe geçtiği toplum yapısına doğru ilerleyişi önlemek kolay olmayacaktır. Dünyaya bir kere gelme şansı olan insanı bu durum için kobay görmek hakkını korumak, özgürlüğünü savunmak adına insana yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır.
Ömer MÜRSELOĞLU