banner564

Akıl tutulması

  Kıbrıs’ta ‘acil bir çözüme’ en fazla kimin ihtiyacı vardır?..
  Rum tarafı ve Yunanistan’ın...
  Neden?..
  İkisi de borç içinde yüzüyor da ondan...
  Bankaları ve yüzlerce firmaları iflas etmiş durumda...
  Yunanistan’da bir milyon 220 bin, Güney Kıbrıs’ta 78 bin işsiz vardır...
  Rum bankalarındaki mevduatların önemli bir kısmına devlet el koymuş...
  Ulusal hava yolu şirketi kapanmış...
  Kamuda personel azaltmasına gidilmiş...
  En karlı kuruluşlar bile özelleştirme listesine alınmış...
  Böylesi bir iflas durumunda, Kıbrıs sorununun çözülmesi, özellikle Rumlar açısından bulunmaz bir fırsattır...
  Çözüm sonrasında, sadece Maraş bölgesinde değil, adanın hemen her bölgesinde ‘zorunlu inşaat ve tadilat’ çalışmalarının başlamasıyla birlikte, AB üyesi olduğu için Yunanistan’dan binlerce kişinin ‘çalışmak için’ adaya getirilmesi söz konusudur...
  Bir de Kıbrıs Türk tarafına bakalım...
  Kuzeyde çok şükür banka iflasları yoktur...
  Mevduatlar yerinde duruyor...
  KKTC hükümeti maaş ödeyemez duruma geldiği zaman, Türkiye imdadına yetişiyor...
  KKTC’nin tüm altyapı ihtiyaçlarını yine Türkiye karşılıyor...
  Peki kuzeyde sorun yok mu?..
  Elbette var...
  Hem de çok sorun var...
  Ama bu sorunların kaynağı çözümsüzlük değildir...
  Sorunların kaynağı, bütrokrasinin iflas etmiş olmasıdır...
  Siyasilerdeki verimsizlik ve iş bilmezliktir...
  Küçük bir ülkede partizanlığın her kademede etkin hale gelmesidir...
  Üretimdeki kesimin desteksiz bırakılması, insanların çaresizliğe sürüklenmesidir...
  Kamudaki şişkinliktir...
  Özelleştirme vaadlerinin yerine getirilmemesidir...
  Yatırımlara yönelik düşmanlık duygularıdır...
  Çalışmadan, kazanma anlayışının egemen olmasıdır...
  Ve tüm bunları değiştirmek, Kıbrıslı Türklerin elindedir...
  Bunlar yaşanıyor diye devletten ve kendi yönetiminden vazgeçme düşüncesi dünyanın hiçbir milletinde, hiçbir toplumunda ve kabilesinde yoktur...


Tek çare çözüm mü?
  Bazıları, tüm bu sorunların ‘olası bir çözümle’ ortadan kalkacağını düşünüyor...
  Ama yanılıyor...
  Bugün ‘özelleştirmemek’ için direndiğimiz tüm kurumların, çözüm sonrasında ne yapacağını bilen var mıdır?..
  Kamu kuruluşları ve belediyelerdeki aşırı istihdamların devam edeceğini mi düşünüyoruz?..
  Sendikaların ihbarsız grevlere devam edebileceği bir AB modeli mi var?..
  Öyleyse; çözüm sonrasında sorunların bir anda çözüleceğini düşünenlerin elindeki veriler nedir?..
  Bu noktada karşımıza şöyle bir soru çıkıyor:
  “Yani bu ada bölünmüş mü kalsın?..”
  Elbette kalmasın...
  Ama bulunacak çözüm, Kıbrıslı Türklerin bunca yıllık direnişini, ayakta kalma mücadelesini de sonlandırmasın...
  Bizleri ‘azınlık statüsünde’ dilenmeye mahkûm bir toplum haline getirmesin...
  Türkiye’nin güvencesinden mahrum etmesin...
  Ederse ne mi olur?..
  Basit bir örnek verelim:
  Yüz tane evin bulunduğu bir mahallede 80 Rum, 20 de Türk aile oturuyor...
  Çoğunlukta olanlar; her gece evinizin önünde ateş yakarsa siz orada rahat oturabilir misiniz?..
  Oturamaz, bulunduğunuz yeri terk edersiniz...
  Peki birileri bunu önlemez mi?..
  Kim önleyecek?..
  Devletin polisleri mi?..
  Her 10 polisin 8 tanesi Rum olacak ve Rumların eylemlerini önleyecek ha...
  Öyle mi hayal ediyoruz...
  Peki ne yapmalı?..
  Rum okullarında hala Türk düşmanlığı üzerine kurulmuş tarih derslerinin verildiğini itiraf edenlerin açıklamalarını bir daha okuyalım...
  Üç yaşından itibaren okulunda Türk düşmanlığıyla yetiştirilen ve bugün 30-40 yaşına gelen Rumlarla komşu olacağız...
  Yan yana yaşamak zorunda kalacağız...
  O şekilde yetişen adam bize hangi gözle bakacak?..
  Son 41 yılı düşündükçe komşuluğa mı gelecek?..
  Yoksa bizleri yanından nasıl kovacağını mı düşünecek?..


Gerçekçi olalım
  İşte yıllardan beri ‘iki bölgeliliğe dayalı’ bir çözüm istememizin nedeni budur...
  İnşallah bu düşüncelerimizde ve korkularımızda yanılır ve gün gele Rumlarla birlikte yaşarız...
  Eğlenceye gider, çiftetelli ve Sirtaki oynarız...
  Karşılıklı evliliklerle ‘Kıbrıslılık’ hayalini gerçekleştiririz...
  Ama bunun için bir deneme süresine ihtiyaç vardır...
  Hiç olmazsa 20 yıla...
  Eğer bu süre zarfında her şey yolunda giderse, o zaman ‘tüm bölgelerde ikamet hakkı’ için yeniden referandum yaparız...
  Hatta ‘garantörlükleri’ de tartışırız...
  Ama bugünkü durumda garantörlüğü ortadan kaldıracak bir anlaşma, Kıbrıslı Türkleri ateşin içine atmak demektir...
  Halen güvenlik içinde yaşayan bir toplumu ateşin içine atmak akıl işi midir?..
  Sonra Türkiye’nin menfaatlerini gözden uzak tutabilir miyiz?..
  Türkiye bu ada üzerinde hak sahibi iken, neden uzaklaştırılıyor?..
  “Garantörlüklere gerek yok” diyen Rum tarafının umudu AB’dir...
  Çünkü hem kendileri hem de Yunanistan, AB üyesidir...
  Türkiye’yi, hele bugünkü terör ortamı içinde AB’ye alırlar mı?..
  Hayal görmeyelim...
  Asla almazlar...
  Öyleyse ‘hangi düşüncelerle’ elde olanı teslim etmemizi istiyorlar?..


Cumhurbaşkanı konuşmalı 
  Uzun süre müzakereleri yürüten Sayın Kudet Özersay dün nihayet konuşmak zorunda kaldı...
  Bizim gibi endişelerini dile getirdi...
  Buna devam etmeli ve siyasi liderliği hem uyarmalı, hem de bilinmeyenler konusunda açıklama yapmaya zorlamalıdır...
  Çünkü müzakere masasında olup, bitenleri Rumlardan öğrenmek canımızı yakıyor, ayrıca endişelerimizi artırıyor...
  Gelinen noktada bilinmesi gereken iki gerçek vardır...
  Birisi Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamı...
  İkincisi iki bölgeliliğin korunması ve mülkiyet sorununun bu gerçek üzerinden çözülmesidir...
  Bu iki hayati konuda, kiliseyi coşturacak tavizlerin verilmesi halinde, yarım asır sonra Kıbrıslı Türkler olarak kendimizi yeniden kaynayan bir kazanın içinde buluruz...
  Öyleyse uyanalım ve aklımızı başımıza alalım...


Teşekkürler Mete Çubukçu
Kıbrıslı Türkleri; tek güvencesi olan Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden mahrum bırakmak için yoğun girişimlerin yapıldığı ve zaafiyetlerin gösterildiği bir dönemde; Mete Çubukçu’nun dün akşam NTV’de yayımlanan Srebrenica katliamı belgeselini büyük bir heyecanla, bazen de gözyaşlarımızı tutamayarak izledik.
Hollandalı Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde işlenen katliamlardan herkesin dersler çıkarması gerekiyor...
Onların tek suçu Müslüman olmaktı...
Bizler de müslümanız...
Ve olası bir çözüm sonrasında AB’nin garantisi altında başımıza nelerin gelebileceini düşünebilmeli, Türkiye’nin garantörlüğüne dört elle sarılmalıyız...
Kıbrıs’ın geleceğinin şekillendiği şu günlerde ’20 yıldır dinmeyen acıyı’ yansıtan bu belgesel nedeniyle meslektaşımız Mete Çubukçu’ya ve NTV’ye çok teşekkür ediyoruz...
R.A.
  
YORUM EKLE
YORUMLAR
kktc yaşasın
kktc yaşasın - 10 yıl Önce

keşke bu yazılarınızı her kktc vatandaşı okuyup da kavrayabilse ama nerdeeeee

banner471

banner474