“Rumlar Türkiye’ye “işgalci” diyor ve bütün Türk askerlerinin adayı terk etmesini istiyor!”
Tamam!
“Bu Rumlar federasyon da istemiyor! Annan Planı’na biz evet, onlar hayır dediler. Crans Montana’da da masayı devirdiler.”
Evet! Hatırlıyoruz!
“Bu durumda Ersin Tatar’a oy vermemiz gerekir. Rumlar federasyona yanaşmayacak. İki ayrı devletli çözümü savunan O’dur!”
Vay canına!
Federasyona yanaşmayan, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklarını bile teslim etmeyen Rum tarafı, Tatar’dan korkacak ve “iki ayrı devlet” formülüne evet diyecek; öyle mi?
Bazılarımızın gerçekten çok çalışan kafaları var! Kırk sene düşünsek bulamayacağımız çözümleri bulmakta da çok usta görünüyorlar.
Bakınız, Avrupa Parlamentosu’nda benzer görüşler ileri süren ELAM üyesi Geadis Geadi ile tartışan Türkiye’nin eski genelkurmay başkanı ve savunma bakanı, bugünün AK Parti Milletvekili Hulusi Akar’ın aklına “mademki öyle diyorsunuz, iki devlet olacak” demek gelmemiş…
Akar, Kopenhag’ta gerçekleştirilen konferans sırasında yaşanan sözlü tartışmada, Kıbrıs sorununun “işgal” sorunu olmadığını, Türkiye’nin 1974 yılında Kıbrıs’a barışı getirdiğini ayrıca Türkiye’nin diyalogtan yana olduğunu ve tüm sorunların çözümlenmesini istediğini belirtmiş. Akar, Geadi’yi konferans kürsüsünü Türkiye’ye karşı nefret söylemleri için kullanmakla suçlarken bunun da Avrupa’nın birliğini baltaladığını söyledi.
Akar’ın söylediklerini her platformda etkili bir şekilde tekrarlayabilmek için Kıbrıs sorununa da çözüm arayışı içinde olmak gerektiği çok açık değil mi? Tam da bu nedenle, Kıbrıs Türk toplumu liderliğini Kıbrıslı Türklerin haklarını çözüm arayışı ile birlikte gündemde tutacak birine teslim etmek daha akılcıl olmaz mı?
Kısaca, tam da Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafına ve Türkiye’ye saldırılarını etkisiz hale getirmek, geriletmek ve Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını korumak bakımından daha elverişli ortamlar yaratmak için “iki devletli çözüm” politikasından vazgeçmek veya “bu politikayı sulandırarak” yeni arayışlar ile birlikte alternatif diplomatik kanalları devereye sokabilmeye ihtiyacımız vardır.
Diyalog ve diplomasi süreçlerinden dışlanarak ne “iki devlet” yaratılabilir; ne KKTC tanıtılabilir; ne de federasyon kurulabilir; ne de Kuzey Kıbrıs’taki hayatın iyileştirilmesine yardımcı olunabilir! Akar bile, “Türkiye’nin diyalogtan yana olduğunu” ve “tüm sorunların çözümlenmesini istediğini” belirtmiş…
Bize, bizi diplomasiye döndürecek bir başkan gerekiyor.