Alsancak’tan Güzelyurt Bostancı’ya bir yolculuğa çıktık.
Sekiz yaşındaki Eray torun “Dede, Lefkoşa’dan değil dağ tarafından gidelim çünkü Mavi Köşkü görmek istiyorum” dedi. Emir Demir’i kesti.
Yolculuğumuz Bostancı’ya doğru anne babama ziyaret ile sonlanacaktı ancak keyifli bir yolculuk olaca-ğı kesindi.
Torun Eray çok meraklı. Aklında binbir tilki sorular; çoğu çok mantıklı, bazen de anlam veremeyeceğim derecede dünyalı olmayan. Yeni nesil inanılmaz bir şekilde teknoloji ile büyüyor. Arabaya biner binmez “iPhone’dan kendi iPad’ime internet bağlantısı istiyorum” dedi.
Tamam, onaylanmıştır.
Çevreyi süzen gözleriyle Geçitköy Barajı’ndan geçerken
“Dedem, köşk yukarıda tepede ama buradan gözükmüyor” diye ekliyorum.
“Nasıl olur?” dedi.
“Oradaki tepede ama gözükmüyor. Yukarıya Mavi Köşke çıkınca aşağısı görünüyor ama aşağıdan yu-karısı görünmüyor” dedim. “Bunun özel bir amacı var mı?” dedi.
“Var” dedim. “Bu ev eskiden kaçakçı Pavlides’in eviydi.”
Çocuğun kafası biraz karışmıştı.
“Ne kaçakçılığı yapıyorlardı?” diye sordu.
“Silah kaçakçılığı” dedim.
“Neden?”
İşte bu soruya cevap vermek zorunda kaldığım için biraz sıkıntı yaşadım. Ama çocuğun gerçekleri bil-mesi gerekiyordu. Irkçılık yapmadan dikkatlice söyledim.
“Adadaki Kıbrıslı Türkleri öldürmek için” dedim.
“Kim öldürecekti?”
“EOKA’cılar.”
“Haaa anladım. O sakallı siyah giyen papaz” dedi.
Güldüm. Belli ki küçücük kafası allak bullak olmuştu.
Gizli bir köşk, denizden getirilen kaçak silahlar, yukarıdaki tepeden ışıkları ile anlaşarak karaya çıkarılan silahlar ve adayı kana bulayacak olan askerlere verilecek silahlar… Daha ileriye gitmek istemedim. Onu yalnızca Mavi Köşkü gezerken köşkle ilgili bildiklerimi anlatmaya çalıştım.
Vakti zamanında Sophia Loren gibi artistlerin burada kaldığı, içerideki havuzlarda süt banyosu yaptık-ları, depreme dayanıklı odaların olduğu, çocukların yemek yediği masa sandalyelerin renklerine göre ayrıldığı, içeride av hayvanlarının avlandığı ve pişirildiği taverna eğlencelerinin yapıldığı bir salon oldu-ğu, tüm köşkün merkezi bir klima sistemi ile döşendiği, İtalyan asıllı Rum avukat Pavlides’in savaşta köşkün gizli bir tünelinden kaçtığı… vs.
Bu anlattıklarımdan sonra tek bir kelime söyledi:
“Burası çok gizemli bir yer dede.”
Evet öyle; içeriye girdiğimizde nizamiyede arabanın koçanını, kimliğini veriyorsunuz. Şahane çam ağaç-larının arasından geçerken o gizem sizi tüm benliğiyle kucaklıyor.
Şimdiki mimaride bile tüm heybetiyle sizi karşılayan Mavi Köşkün bahçesi, yeni eklenen kafe ve kah-valtı salonu ile yepyeni bir kimliğe bürünmüş. Dışarıda oturarak baraj manzarasında çayınızı, kahvenizi ve kahvaltınızı yapabiliyorsunuz. Çok güzel bir dinlenme yeri. Anladığım kadarıyla her gün de açık. Öyle okudum, kapısında yazıyordu.
Aslında Mavi Köşk, belki de mevsim kışa girdiğinden bakıma alınması gerekiyor. Dışarıda havuz boş, etrafı çevrili ama duvarlarda boyalar düşmüş. Kesinlikle bir turizmci gözü ile baktığımda iyileştirilmesi gerekli. Lütfen keşfedin, çoluğunuza çocuğunuza da gösterin. Adanın batısında inanın torun Eray gibi keşfedeceğiniz çok yer var.