banner564

Barış İçin, “Bir Adım Önde“  

Ekonomi ile dış politikanın bir biri ile doğrudan bağı var. Bunu yaşadık. 2003’te olumlu etkileri boy veren bu bağ, 2004-2008’e kadar bize, her şeyi ile kendini his ettirdi. Çünkü kişi başına düşen milli gelir; 4 bin dolardan, 15 bin dolara çıktı. Bu yalnızca iç siyasi ve ekonomik aktörlerin yaptıkları ile tanımlanamaz. Aynı zamanda bizim ve Türkiye’nin birlikte izledikleri çözümcü, çok yönlü dış politikanın etkisi bunda var.  Ancak 2009 sonrası bir yandan dış politikada meydana gelen olumsuz etkiler ve içte ise orta gelir düzeyine kısa sürede gelmenin yol açtığı rehavet, bizi orta gelir tuzağına itti. Dolayısı ile eğitimde, kamu yönetiminde, hukuk düzeninde ve ekonomik planlamada zor olan değişim yerine, eskiyi aşamadık. Hatta bu; o süreçte servet edinen çevrelere daha cazip geldi. Yalnız içte değil, ayni zamanda dış politikada da eski yaklaşımlar hakim oldu. Sonraki süreç içinde, kişi başına düşen milli gelir; 15 bin doların üstüne çıkamadı. Aksine her yıl geriye giderek, 6-7 bin dolarlara geriledi. Bu yalnız içteki politikaların, kamu ve demokratik hukuk düzenin bozması ile ilgili değildir. Dış Politikada, “ yeni siyaset” diyerek eskinin de gerisine giden değişimle de bu bağlantılıdır. 
Günümüzde ise bir başka durumun ilk görünümü, boy vermeyi zorlamaktadır. Türkiye’de Devlet ve Hükümetin başat aktörlerinin uzun zamandır takip ettikleri dış politika çizgisinden farklı, demeç ve girişimleri var.  AB, Suriye, İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ile ilgili politikalarda yumuşama. Yunanistan ve Doğu Akdeniz’de gerilimli halde yavaşlama, ama karşılıklı olumlu ortam oluşmadı. 
Devletlerin dış politikalarında gerilimin kolay tırmandığını, fakat yumuşama adımların yavaş olduğunu biliyoruz. Çünkü tırmanmanın destekçisi olan milliyetçi duyguların kabarması kolaylıkla oluşurken; yumuşama için, biraz zaman ister. Ancak, ekonomideki olumsuz gelişmelerin, farklı bir dış politika çizgisini zorlamaya başlaması da kendini gösteriyor. Çünkü kriz ortamından çıkış için,  uygun dış politikaya da ihtiyaç var. Biz bunu tersten, 1999 da misli ile yaşadık. O günün koşullarında Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’taki ekonomik ciddi kriz, dış politikayı da etkiledi. O güne değin, “ Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs, AB üyesi olamaz “ tezi; AB’nin 1999’daki Helsinki Zirvesinin Türkiye’ye üye adaylığı veren kararı ile birlikte; “çözüm olsun, olmasın Kıbrıs,  AB üyesi olur” diyen kararının; “Türk Tarafının” kabul etmesi böyle oluştu. Dolayısı ile ekonomik kriz içinde iken, bunu aşmanın, diğer yanının dış politika olduğunu da hatırlamamız lazımdır.  Ekonomik çıkmazın, dış politikada bizi; daha geri bir noktaya zorunluluktan ötürü sürüklememesi için, barışı temel alan siyasetleri,  Kıbrıs sorununda öne almalıyız. 1998’de atılan adımla, 1999’da Helsinki Zirve sonucunu kabul etmek zorunda kalıp; Toplumlararası görüşmelere 2001’de yeniden, “bıraktığımız noktadan değil” daha geriden başladık. Yani çözüm olmadan Güneyin AB üyesi olma yoluna taş döşedik. Baksanıza,  ekonomideki kriz etkisi ile “en kahraman” geçinenler dahi ses çıkartamıyor. Çünkü ekonominin, güneyden geçişler nedeni ile oluşan alış verişe ihtiyacı doruktadır. Ekonomi, dış politikayı etkiliyor. Çözüm ve barış için, “bir adım önde” olma yoluna girmeyi bize bu gerçekler haykırmaktadır.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish power
Turkish power - 2 yıl Önce

Atmayınız Türkiye Annan referandumun KKTC ye kabul ettirir Rumlar zaten kabul eder diye ok dedi federasyon önündeki engelleri kaldırdı Rum engel oldu hangi ruyadasiniz CTP li bakanim

Turkish power
Turkish power - 2 yıl Önce

Ferdi bey bu akılları gidip tuna veriniz

Turkish power
Turkish power - 2 yıl Önce

Ruma olacakti

Hasan Nuri
Hasan Nuri - 2 yıl Önce

Sayın Soyer , 15- 16 bin Dolar olan KKTCnin milli gelirini 6 -7 bin Dolarlara düşürdük de bu çarpık düzen içinde önümüzdeki yıllarda KKTC nin milli geliri 3 bin Dolara düşmeyeceğini kim garanti edebilir ki !!
Beterin Beteri Var diye bir Atasözümüz vardır!!

banner608

banner473