banner564

Başını kuma gömen devekuşu hikayesi

Bu haftaki yazımı geçen hafta ölen dört gencimize ithaf ediyorum.
Başka türlüsünü yazmaya gönlüm elvermiyor fakat kabahatin büyüğü kimsede değil, sadece ve sadece bizde…
Bizde, çünkü her defasında inanarak belki bu sefer her şey daha iyi olacak umudu ile sandığa gidip oy verdik,
Bizde, çünkü seçtiğimiz insanlara güvendik, 
Bizde, çünkü erken aldanıyormuşuz,
Bizde çünkü şu an bile elimizden yazmak dışında başka bir şey gelmiyor… 
Yağmur berekettir, hayattır… Toprağa can verendir, can katandır…
Son yıllarda maalesef artan yapılaşma yüzünden dere yataklarının doldurulmasından meydana gelen çarpık kentleşme ile sağlıksız altyapının neticesinde, konu ile hiç ilgisi olmayan insanlar bu kısa süreli cep doldurma sevdasına kurban gidiyorlar.
Hala daha yöneticilerde derin bir suskunluk var. Ara sıra orta sahnenin figüran oyuncuları gibi ortalıkta görünüp kayboluyorlar. 
Başını kuma gömen yöneticiler, daha ne kadar bu şekilde tepkisiz kalacaklar diye de insan düşünüyor…
Biz ne ara bu günlere geldik? 
Biz ne ara bu kadar soğuk vicdanlı olduk?
Sırasında aldıkları eğitimlerden, bilirkişi gibi verdikleri demeçlerden insan ister istemez umutlanıyordu. İktidara gelmek üzere gösterdikleri çaba, meydanlarda tavan yapan özgüven kat sayısı ile bizleri bir güzel avladılar. 
Demek ki neymiş; koltuğa gelmeden iktidarı eleştirmek çok kolaymış. Koltuğa gelmeden iktidar için dediklerini bırakmayanlar, başa geçince sus pus oldular.  
Gelelim yol hikayesine…
Diyelim ki yol yapımında hiç bir bilginiz yoktu, niye mesela seçim zamanında oy istemek için bağıra bağıra atıp tuttuğunuz meydanlarda değil de, kapalı kapılar ardında sormadınız; 
“Yolun yapımında kullanılacak malzemeler nedir, şiddetli yağmurlardan sonra yolun durumu ne olacak, yağmur sularının akacağı bir ark olacak mı ve daha bunun gibi insanların can güvenliği ile yolun sürücüler için güvenilir olması hakkında sorular mesela…
Çok mu zordu bunları cümle içerisine koyup sormak? 
İllaki birilerinin mi ölmesi gerekirdi?
Daha kaç can gidecek bu vurdumduymaz tavırlarla?
Daha kaç anne evladını yitirecek?
Daha kaç çocuk yetim kalacak?
Daha kaç aile sönecek?
Evet… Lütfen bunlara cevap veriniz.
Yol yapmak değildi marifet olan, marifet temelden sağlam iş yapmaktı.
Bu yüzden başka türlüsünü yazmaya gönlüm elvermiyor. Hepiniz suçlusunuz… Bizler de öyle...
Ölen dört gencin kanı kimin üzerine sıçramıştır?
Bu vebalı kimler taşıyacak?
Bu kanı ne su çıkarır ne de yağacak olan yağmurlar…
O karabasan geceye dönecek olursak; diyelim ki çocuklar o esnada yolda olan görevlileri dinlemedi, girilmemesi gereken yola girip yağmur sularına kapılıp uçuruma uçtular. Bu sebep bile yolun yapımını yeterince dikkatli bir şekilde denetlemeyen görevlileri aklamaz.
Haklı çıkarmaz…
Nuri Bilge Ceylan’ı severim… En çok aklımda kalan şu cümlesini de; 
“Üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan dünyayı anlamazsınız.”
Bir gün başını kuma gömen devekuşu ölür kendi kendine… Her sorun çıktığında sorunları çözmeyip işin kolayına kaçıp başını kuma gömen kuş sonunda o kadar çok sorun biriktirir ki, nefes alacak fırsatı bulamayıp nefessiz kalarak boğulur… Kendi sonunu kendi elleri ile hazırlar ve göçer…
Çok şey var öğreneceğimiz doğadan ama biz hala ısrarla, inatla, kibirle inkar yoluna gidiyoruz. Bu nasıl bir ters açı özgüven patlamasıdır, bu nasıl bir egodur… Vazgeçiniz daha fazla geç olmadan… Ya bu işi layığı ile yapınız, ya da gemiden ininiz. Hala daha anlamadınız mı, sizin vurdumduymaz tavırlarınız ile daha çok canlar yanacak…

YORUM EKLE

banner608

banner473